Kıtlık traduction Anglais
3,150 traduction parallèle
Büyükannem kıtlık zamanında sadece onlar ile hayata tutunabildi.
My grandma survived the famine in the Ukraine... only thanks to them.
Çocuk, kıtlıktan çıkmış köylü gibi yiyor resmen.
Come on in. I'm making coffee.
Kıtlık dönemlerinde ya da zorluk dönemlerinde mesele tamamen kaynaklara sahip olmak ve onlara hükmetmekle ilgili.
It's all about having resources and commanding those resources in times of a famine or in times of difficulty.
Kıtlıktan, savaşlardan ve hastalıklardan Dünya'da sürünmek mi yoksa Mars'ta bir cennet yaratmak mı?
Suffering through famine, war, disease on a dying Earth or creating a utopia on Mars?
Ak Ruh, soğuklar ile beraber geldiği vakit insan kanı ve etiyle ziyafet çekerken hasımları için ardında kıtlık ve salgın hastalıktan başka bir şey bırakmazmış.
For the white spirit comes with the cold, feasting on blood and human flesh, leaving nothing but famine and pestilence for his enemies.
Bağışlayın hoşbeş kısmını atlıyorum çünkü vaktimiz kısıtlı.
Forgive me, if I forgo certain pleasantries, but time is scarce.
- Ve yerimiz kısıtlı.
- and only so many spots.
Paraları da kısıtlı değildi.
They weren't short on money.
Bu gibi bazı durumlarda, eğer böyle bir kültürel zıtlık makinesine sahipseniz ve bu inekler ve hackerlarla orada sıkıştırdıysanız, Buradan Scientology'ye benzeyen bir şey çıkar. Oldukça saldırgan olan bu kusursuz düşmana saldırmak büyük zevk verir.
you'd get something that looks a lot like scientology, so it's quite offensive and there's a real pleasure in attacking your perfect nemesis.
Vaktiniz kısıtlı değil mi?
Isn't time pressing?
Leo, tüm insanların zamanının kısıtlı olduğu gibi seninki de kısıtlı.
Leo, your time is limited, just as with all humans.
- Ve bize kısıtlı bütçeyle evinizi güzelleştirmeyi gösterecek.
- Who's gonna show us how to spruce up your apartment on a budget.
Baştan beri yer elmamızın hedef alındığını, birinin kasıtlı olarak üstüne bastığını sandık.
And all this time we assumed our yam was targeted, that someone had stomped its roots maliciously.
Hadi bakalım, idare bizi alkış kıtlığıyla rafa kaldıracak ama biz edepli olmakta ısrarcı olacağız.
Come now, the management will put up with a parsimonious paucity of plaudits, but we do insist on manners.
Maalesef şu anki görüntü kayıt alanımız çok kısıtlı.
I'm afraid our current mainframe storage capacity is limited.
Pakistan Özelleştirme Bakanı, tesisi açık artırmayla satarak politik karşıtlıklardan kaçınmak istiyor.
THE PAKISTANI MINISTER FOR PRIVATISATION IS AUCTIONING IT OFF TO THE HIGHEST BIDDER, AGAINST FIERCE POLITICAL OPPOSITION.
Ve Şeytanın yeni tertibatı sutyeni çıkarıp attı! Bu kundak ve çember, Tanrı'nın yücelten ödülleri göbek ve memelerin özgürlüğünü kısıtlıyor!
And cast out the Devil's new contraption, the brassiere and all the swaddling and strapping that constricts the freely flowing and God-glorifying bounty of belly
Niye kendimizi kısıtlıyoruz?
Why limit ourselves?
Evet, bu mor-kırmızı kabarma bunu kanıtlıyor.
Yeah, this purplish-red blistering right there confirms it.
Arkadaşınız, Bay Vonakov Victoria Chase'i öldürmüş. Bu da katile yataklık ettiğiniz ve yalan söylediğinizi kanıtlıyor.
Your friend, Mr. Vonakov, killed Victoria Chase, which means you are harboring a murderer, and you lied to us about it.
Vaktim oldukça kısıtlı.
My time is very limited.
Avukat - müvekkil gizliliği yüzünden sizinle paylaşabileceğim şeyler konusunda kısıtlıydım.
Due to attorney - client privilege I was limited in what I could share with you.
Eğer o size kısıtlı olmanız gerektiğini söylerse kısıtlı olursunuz, anlaşıldı mı?
You're only limited if she tells you to be limited, right?
Zamanım kısıtlı ve değerli de.
My time is limited and valuable.
Bu nadir bulunan tabletlerin birinde bir tarih kayıtlı. Dört ahau, üç konkin bu takvimde 2012'ye karşıIık geliyor.
One of them has a date inscribed on it, which is very rare, and it says Four Ahau, Three Konkin, which is the calendar round date that's gonna occur in 2012.
Fonksiyonel olarak kısıtlı durumdayız. Ama birkaç diz üstü bilgisayarla iş görürüz.
We'd have limited functionality, but we could be operational if we had a couple of laptops.
Kısıtlı bir bütçen olduğunu biliyorum ama müzik bedava.
I know you had limited budget, but music is free.
Maalesef vaktim ve imkânlarım kısıtlıydı.
I was short on time and opportunity.
Her hâlükârda, buradaki vaktimin kısıtlı olması durumuna karşı her şeyi düzenli şekilde bırakmak isterim.
Either way, in the event I'm not around much longer, I wanna leave things in some kind of order.
Kısıtlı bir bütçemiz var ve yapamayız...
We have a very restricted amount of money and we can't...
Suyumuz kısıtlı olduğu için az kullanın.
Water's limited, so keep it short.
- Evinizde elektrik kesintisi su kesintisi, erzak kıtlığı oldu mu? - Hayır, olmadı.
- No, nothing like that.
Hakimin zamanı kısıtlı.
We're gonna lose our john judge.
İngilizcesi kısıtlı.
Her English is limited.
Zaman kısıtlı ve onu bulmalıyım.
Time is of the essence and I need to find him.
Bütçemiz çok kısıtlı ve tüm parayı bağımlılara yardım etmeye, onlara iş, ev bulmaya...
Our budget is tiny, and every cent goes towards helping addicts, finding them jobs, housing...
Artık biliyoruz ki bulduğumuz kan izleri babanın evde başka biri vardı derken doğruyu söylediğini kanıtlıyor.
But now we know the blood evidence we found proves your father was telling the truth about another man being in the house.
Bay Rothstein'in tereddüdü kısıtlı vaktimizle birleşince ortak arayışımızı genişletmek şart oldu.
Mr. Rothstein's hesitancy coupled with our narrow time frame, make it necessary for us to expand our search for a partner.
Son derece kısıtlı bir konfor bölgesi var.
She has a fairly limited comfort zone.
Programlanmamız bizi sadece sarı çizgiler arasında gitmeye kısıtlıyor.
Our programming restricts our movement to yellow guidance lines.
Sen yarı peri olduğun için büyün kısıtlı.
But as you are only half-fae, your magic is finite.
Büyün kısıtlı.
- Your magic is finite.
Tatlım, eğer zamanın kısıtlıysa...
Hi. Honey, look, if you don't have the time...
Kısıtlı mühimmat ve coğrafi bilginiz var. Kendinizi savunamazsınız.
You have limited ammunition and a perimeter you cannot defend.
Maaşlar düşük, iş imkanları kısıtlı Wall Street'in trilyonları var dediler ve herkes onlara güldü.
Wages were stagnant, jobs were disappearing, Wall Street got trillions, and everybody was laughing at them.
Will'e karşıtlık hakkında araştırma yapmalısın.
I need you to do opposition research on Will.
Karşıtlık araştırmasını kontrol ediyorum.
I'm checking on the opposition research.
Will hakkındaki karşıtlık araştırması ne alemde?
Will! How's the opposition research on Will?
Yani karşıtlık araştırmasını duyar duymaz Tiffany'ye koşup yüzük mü aldın?
So as soon as you heard they were doing opposition research, you ran over to Tiffany and bought the ring?
Annenizle sizi eğlenceli bir yaz etkinliğine götürüyoruz. Ücreti araç başına 3.5 TL ve adına da açık hava sineması deniyor.
Your mom and I are taking you to a fun summer thing, and it's only 2 bucks a car, and it's called a drive-in movie.
Bak, çok üzgünüm Kenneth ama bütçemiz çok kısıtlı.
Look, I'm sorry, Kenneth. It's just the budget's really tight.