Labyrinth traduction Anglais
580 traduction parallèle
Kazbah bir labirent gibidir. Sana göstereyim.
The Casbah is like a labyrinth I'll show you
Diğer şeylerle beraber son kitabınız olan "Suçluluk Kompleksinin Labirenti" adlı kitabı barındıran kütüphanemi de size bırakıyorum.
I'm leaving you my library which contains, amongst other items of interest, your latest volume, The Labyrinth of the Guilt Complex.
Eksantrikliklerini çözebilecek bir zihin okuyucu tanımadığım bir labirent.
A labyrinth whose eccentricities no mentalist of my acquaintance has ever been able to solve.
Ağaç, içinde bir çok gizemi barındıran bir labirent... bir ev gibiydi sanki.
The tree was like a dwelling... a labyrinth where many mysteries were hidden.
Mezara giden koridoru gizleyen bir labirent mi?
A labyrinth to hide the passage to the tomb?
İçinde bir labirentin kullanıldığı en sonki mezar kadar mı güvende?
Secure as the last tomb in which a labyrinth was used?
Benim atam Serati böyle bir labirentle korunuyordu.
My ancestor Serati was protected by such a labyrinth.
Sizin mimarlarınız tarafından tasarlanan en iyi labirenti kullanmak.
It's to use the best labyrinth designed by your builders.
- Bir labirent mi?
- A labyrinth?
Bedeniniz mezara yerleştirildikten sonra labirent kapatılacak.Mezar odasından piramidin kapısına kadar her koridor her gidiş yolu, masif taşlarla kapatılacak.
After your body is placed in the tomb the labyrinth will be sealed. Every passage every foot of the way from the burial chamber to the door of the pyramid, sealed with solid stones.
Labirentin her noktasında alçalacaklar ve onların üstündeki diğer taşlar da.
They'll be lowered in every foot of the labyrinth. And others on top of them.
Mimar, mezarımın gizli bölümü olan labirent için çalışmaya başlamaya hazır olduğun haberini aldım.
Architect, I understand that you're ready to start work on the inner labyrinth the secret part of my tomb.
Burası labirentin başlangıcı.
This is the beginning of the labyrinth.
Labirentten dışarı çıkamayız.
We can't get out of the labyrinth.
Ve sen ondan labirentin sırrını öğrendin.
And you learned the secret of the labyrinth from him.
Mezar masif taşlarla kaplandığında, labirent yolunun bir önemi kalacak mı ki?
When it's solid stone, what does the way through the labyrinth matter?
İnsan aklının içindeki labirentte dolaşmayı severim.
I like to wander through the labyrinth of the human mind.
Labirentteki boğa, Theseus'u kovalıyor.
The bull chasing Theseus through the labyrinth.
Labirentteki boğa.
The bull in the labyrinth.
Labirent bir ipucu veriyordu :
The labyrinth had a thread :
Bu oldukça zikzaklı labirentin içinde, çözmemiz gereken bir gizem gibi, tükenmişlik ve sabah soğuğu vardı.
There was the fatigue and the cold of morning... in this much - traversed labyrinth, like an enigma that we had to resolve.
Bir kez daha yürüdüm... tek başıma, aynı koridorlar boyunca... aynı metruk odaların içinden... aynı revakların altından... aynı penceresiz galerilerden... aynı eşiklerin üstünden... böylece yol alarak labirentte, adeta gelişigüzel... ve bir kez daha... bu devasa otelde herşey terk edilmiş... boş salonlar, koridorlar... salonlar, kapılar... kapılar, salonlar... boş sandalyeler, geniş koltuklar... merdivenler, basamaklar... basamaklar, art arda... cam eşyalar, boş bardaklar... bırakılmış bir bardak, cam bir bölme... mektuplar, kayıp bir mektup... anahtarlıklara asılı anahtarlar... kapı numaralı anahtarlar :
Once again I advanced... alone, along these same corridors... through the same deserted rooms... past the same colonnades... the same windowless galleries... across the same thresholds... taking this route in the labyrinth as if by chance... and once again... everything was deserted in this immense hotel... empty salons, corridors... salons, doors... doors, salons... empty chairs, deep armchairs... stairs, steps... steps, one after another... glass objects, empty glasses... a dropped glass, a glass partition... letters, a lost letter... keys hanging from their rings... numbered door keys :
Sadece geniş bir labirent aslında, yüksek, birbirine kenetlenmiş.
It's only a vast labyrinth, tall, cramped
Dickson'ın Yunan labirentindeki gibi düz bir çizgide koşturup duruyordum ve filozoflar burada kaybolmuştu, gizli bir ajanın da başına geldiği gibi.
I was running a straight line which, like Dickson's Greek labyrinth and philosophers were lost, as a secret agent was too
Labirent büyük bir saraydaymış, içine girince asla çıkamazmışsın.
the labyrinth. The labyrinth is a great palace.
"Labirentin içine ben girerim." demiş.
'I'll get in the labyrinth. "'
Ölüm labirentinde buradasınız.
You are here in the labyrinth of death.
Theseus labirente gittiğinde, adımlarını geri takip edebilmek için yanında bir top iplik götürmüş.
When Theseus went into the labyrinth, he took with him a ball of thread so that he could use it to retrace his steps.
Amaç labirent inşa etmek değil aslında.
Its purpose isn't that of a labyrinth.
Karanlık mavi yıldızlar, asil yabancıların bensiz asla bu piramitden... sağ çıkamayacaklarını söylüyorlar.
Dark blue sky told me, noble strangers, without me you would never get out... of this labyrinth alive.
- Gece şehrinin labirentinde.
- In the labyrinth of the City of Night.
Profesör Ping beni buluncaya kadar labirentte ölüme terk edildim.
I ws left to die in the labyrinth until Professor Ping found me.
Ve bu da labirent.
And this is the labyrinth.
Şeytan olmayanların hepsi de labirente sürülür.
All that is not evil is exiled to the labyrinth.
Labirentte hayat normalde böyle sona erer.
That ´ s the classic way of ending life in the labyrinth.
Ama gördüğünüz gibi kimse labirentten ayrılamaz.
But as you ´ ve seen, no one may leave the labyrinth.
Labirentten kaçtı.
He has escaped the labyrinth.
Gemiyi, labirentin dışında gizli bir yere gitmesi için programladım.
I have programmed the craft to go a hidden location outside the labyrinth.
- Tüm şehri ve labirenti izleyebilirim.
- I can see all of the City and labyrinth.
Labirentteki yaratıklar.
The creatures in the labyrinth.
Çabuk, Majesteleri, labirente çevirin.
Quick, Your Majesty, the labyrinth.
- Labirentte bir canlı dahi kalmadı.
- Not a creature left in the labyrinth.
Tam bir labirent.
It is a regular labyrinth.
Burası gerçek bir labirent.
This is a real labyrinth.
Ben de Cross'un zihnindeki labirentteki Dybbuk'um.
I'm the dybbuk of Cross's labyrinth mind.
Amerikalıları sahilde değil mağara ve tünellerden oluşan bir labirentte karşıladılar.
Instead of meeting the Americans on the beaches, the Japanese had withdrawn into a labyrinth of caves and tunnels.
Tavandaki çatlaklar, mantıksız bir labirent çiziyor.
The cracks in the ceiling trace an implausible labyrinth.
... alev alev yanan ateşin merdivenleri kül etmesini sokakların ortadan ikiye ayrılarak kanalizasyonlardan oluşan labirenti ortaya çıkarmasını sis ve pusun şehri ele geçirmesini bekliyorsun.
waiting for the fire without flames to consume the stairs, waiting for the streets to subside and split down the middle to reveal the gaping labyrinth of the sewers ; waiting for the rust and mist to invade the city.
Bu labirentin ötesinde ve... hafızanın kıvraklığının... insanın aradığı geçiş dünyasının... halen en önemli noktasıdır.
Beyond this labyrinth... and the serpent of memory... is the still point of the world... that gateway which men seek.
İkarus, Minos tarafından hapsedildiği labirentten kendi yaptığı kanatlarla uçarak kurtulmuştur.
" Icarus was locked by Minos in a labyrinth from which he escaped using the wings he made by itself.
Nasıl yerini bulabilirsin? Labirent gibi.
I can't handle it, such a labyrinth!