Leaves traduction Anglais
13,209 traduction parallèle
- Sana da sıfır toplamlı oyun kalıyor.
That leaves you with a zero-sum game.
Ububa yapraklarının hayvanları uzak tutmazsa senin şarkı söylemenin tutacağından eminim.
If the ububa leaves don't keep the animals away, I'm sure your singing will.
Son ambulans bir saat içinde ayrılıyor.
The last ambulance leaves in an hour.
Kimse bir yere gitmiyor.
Nobody leaves.
Sorun şu ki Kevin masadan kalktığında hiçbiriniz şaşırmamışsınız.
The problem is neither of you look surprised when Kevin leaves the table.
Başkan Bey çıkmadıkça biz de çıkamıyoruz sonuçta.
We can't leave until the president leaves.
Ülkeden ayrılmadan parti yapacakmış.
There are meetings before he leaves.
Lord Thanos'un uyandığında geride bıraktığı tek şey budur.
That is all Lord Thanos leaves in his wake.
20 kişilik bir konvoy Seattle'ın patlama bölgesinden Edmonton'a gidiyordu.
A caravan of 20 refugees leaves Seattle's blast zone for Edmonton.
Ünlü şef geride iki küçük çocuk bıraktı.
She leaves behind two small children.
Kimse ayrılmayacak.
Nobody leaves.
Hiç kimse ayrılmayacak.
Nobody leaves.
Kimse ayrılmıyor.
Nobody leaves.
Benim tarafımdan onaylanmadığı sürece Beyaz Saray'dan hiç bir tweet, fısıtlı yada cik cik sesi çıkmayacak... "kayıt dışı", "arka plan" yada tek bir kelime etmek yok.
Not a peep, tweet, or whisper leaves this White House unless it has been approved by me... no "off the record," nothing "on background," not one slip.
Ona ayrılmadan yetişebileceğinizi sanmam.
I don't think you can catch her before she leaves.
Ama nane yaprakları ve soğan tek başına yetmemiş sanki.
But, I feel like perilla leaves and onions alone are not quite enough.
Gümüş Abyzou'yu görünür kılıyor ve saldırıya açık hâle getiriyor.
So silver exposes the Abyzou and leaves it vulnerable to attack.
Burası benim mahkemem, kimse gidemez!
This is my courtroom. No one leaves!
Sanırım geriye bir tek ben kaldım.
So I guess that leaves me.
Bunun gibi bir şey mi arıyorsun...
[leaves rustling] Looking for something like...
Ama yine de bu bizi biraz geride bırakıyor.
But that still leaves us a bit outnumbered.
Yani oturup evimin her köşesini aşk notlarıyla doldurmasını mı beklemeliyim?
So I'm to wait till she leaves her little calling cards all over my home.
Ve böylelikle geriye bildiğimiz Plumbus kalıyor.
That leaves you with a regular, old plumbus.
Katil her tarafa bırakıyor onlardan ama fazla uzun sürmüyor.
The killer leaves it all over the place. But it don't last long.
Kızı kapıya kadar götürmüş ama arabayı kilitlemeyi unutmuş ve camı da açık bırakmış.
And he walks her to her door, but he forgets to lock the car and leaves the windows down.
Hayat, çimenlerin üzerindeki çiğ gibi.
Life is like dew on grass leaves...
Ve Noel Baba adında bir adam da bacalara tırmanıp ağaçların altına hediye bırakıyor.
And a man named Santa Claus climbs down chimneys And leaves presents under trees.
Otobüsün kalkmasına bir saatten az var.
That bus leaves in less than an hour.
Kabağın geniş yaprakları, toprağın nemli kalmasına yardım eder ve yabani otların büyümesine engel olur.
Squash, her large leaves help keep the soil moist and prevent weeds from growing.
Gemimizin İngiltere'ye gittiği gün daha güneş doğmadan nereye böyle?
Slipping away before sunrise on the very day our ship leaves for England?
# yapraklar değişti # # yaklaşıyorum... #
♪ leaves have changed ♪ ♪ Getting closer... ♪
Bir tek Nik kalıyor.
So that leaves Nik.
Köpekleriymişim gibi davranıyorum, ve eleman işe gittiğinde ben de pompalamaya koyuluyorum.
I just pretend to be their dog, and then when he leaves for work,
Vasiyetindeyse onun gidişi bana üç şey ifade ediyordu.
In her will, the bitch leaves just three things to me.
Siz konuşurken yosun ve kuzu kulağı yaprağı topluyor olacağım Lordum.
I'm gathering the moss and dock leaves as you speak, Lord.
Ancak karnındakiler boşaldığında tahliye edebiliriz.
She leaves when she's empty.
Sonra gidiyor ve birkaç dakika sonra arabasına dönüyor.
Then he leaves... And then he returns to his car a few minutes later.
Garajda Mitchell Crossford'dan iz yok, ama burada olduğu kesin.
Nobody leaves. No sign of mitchell crossford in the garage, but he's definitely here.
- Hayır. Hiçbir şey, sadece öldürüp gidiyor.
Nothing, just kills and leaves.
Gidip ondan önce oturmalıyım ve o gidene kadar da kalkmamalıyım.
Gotta sit down before she does and not move till after she leaves.
I need you to sweep all the leaves off the trampoline before dinner.
I need you to sweep all the leaves off the trampoline before dinner.
Toplam 12 koruma. İkisi odada, üç tanesi aşağıdaki kapının orada. Yani araçta yedi tane var.
12 guards total. 2 in the room, 3 on the doors downstairs, leaves 7 at the trucks.
Bunun yerine, sizin müvekkillerinizi kazanç hedefi olarak göstereceğiz ve yaklaştığımız herkes sizden ayrılacak ve bana gelecek.
Instead, we're going to start targeting your clients as acquisitions, and everyone we close leaves you and comes right over to me.
Mesele yapraklar değil.
It's not about the leaves.
İki yaprağı?
The two leaves?
Şimdi yaprakların gölgelerine odaklanın. Kesiştikleri yere bakın.
So see how the two leaves have a dark, shaded section where they intersect?
Yaprakla alakası ne peki?
So what has that got to do with leaves?
Kelimenin tam manasıyla adam yaşamıyor
The guy literally never leaves.
- 10 Bin, kimseyi dışarı çıkarma.
10K, make sure nobody leaves.
- Dikkatli ol, Curtis.
My flight leaves in an hour.
Harika, harika, harika.
So that just leaves...