Lifetime traduction Anglais
5,432 traduction parallèle
Neredeyse bir ömür.
A lifetime.
15 dakika, ömür gibi görünebilir.
15 minutes can seem like a lifetime.
Şunu söylerken Mary için de konuştuğumu biliyorum,... senin yüzünü asla kara çıkarmayacağız ve bunu kanıtlamak için önümüzde bir ömür var.
And I know I speak for Mary as well when I say, we will never let you down and we have a lifetime ahead to prove that.
Elimde bir silah var ve hayatım talihsiz reflekslerle geçti.
I have a gun in my hand and a lifetime of unfortunate reflexes.
- Biraz daha görmek ister misin?
'Enough for a lifetime.''Want to see some more?
Bir keresinde bir Lifetime kanalı filminde bir şefi oynamıştım.
Well I did once play a chef in the Lifetime original movie.
Ömür boyu sürer.
Last a lifetime.
# Gençlik geri gelmiyor #
♪ we're only young once in a lifetime ♪
"Kendi hayatındaki ve akrabalarının hayatlarındaki krallıklarında hızlı ve çabuk saltanat kursun."
"may he give reign to his kingship in your lifetime, " and the lifetimes of the family of his root,
Bir ömür boyunca doğru olmaya çalışmak.
A lifetime of trying to do the right thing.
Üstelik bu, bizler hayattayken gerçekleşebilir.
And it could happen in our lifetime.
Alvin dinle, gazeten için elimde bir yaşam öyküsü var. Ve bunu ilk sen yap istedim.
Listen, Alvin, I have the story of a lifetime for your paper and I wanted you to have it first.
Geç kaldın. Kameran güzelmiş!
You're a lifetime too late.
Hayatı boyunca sigorta primi ödemesine rağmen daha kendisine tekerlekli sandalye bile alamadan ilişiklerini kestiler. Ama öncesinde ağrı kesicilere bağımlı olmasına izin verdiler.
A lifetime of insurance payments and they dropped him before he could buy a wheelchair, but only after they got him hooked on painkillers.
60 saniyede hayatımı mahvetti. Burası benim evim.
60 seconds for a lifetime and this is my home.
Bir zamanlar, eski günlerde, bir bankacı ya da politikacının itibarını yoketmek için bir ömür yetmezdi. Ama bugün malum, Enter'a bastınız mı adamı bir gecede bitirebilirsiniz. Çoğu zaman da öyle olur.
Once upon a time, back in the old days, it would take a whole lifetime to destroy the reputation of a politician or a banker - but now, as we know, someone just hits send and it can happen overnight.
Eline sağlık. Yaşam boyu uğradığı istismardan sonra normal.
Fair enough, I don't blame her after a lifetime of abuse.
Ömür boyu yetecek kadar değil.
I didn't need a lifetime supply.
Peki umarım senin iyiliğin için bir kutu ömür boyu yeterli gelmez.
Well, for your sake, I hope one, box is not a lifetime supply.
Mesele sadece senin yaşam süren değil.
It's not just your lifetime, you know.
Evet fakat yaşam boyu başarı ödülü kazanma ihtimalim var.
Yeah, but I'll probably get a lifetime achievement.
Bir insan ömründe altı kusursuz çiçek.
A lifetime for six perfect flowers.
Bir ömür.
A lifetime.
Şehrin günlük eziyetinden ve magazin.. .. endüstrisindeki üst düzey işimden uzaklaşıyorum. .. ve de arkadaşlarımla hayat boyu hatırlanacak anılar yaşıyorum.
Getting away from the daily grind of city life and my high-powered job in the magazine industry and making memories with my friends that will last a lifetime.
Hayatın boyunca çalışsan o kadar parayı kazanamazsın.
You wouldn ´ t earn that in a lifetime.
Bu, hayatta söz konusu bile değil.
An whole lifetime is out of the question.
Bakın kim hayatının şovunu gerçekleştiriyor.
And look who's giving the performance of a lifetime right now.
Ömür boyu garantili iş teklifi aldım. - Harikaymış.
I just got offered the job of a lifetime.
Üstelik bu kutup kiralamalarının hayatta bir kere karşına çıkacak bir şey olduğunu reddedemem.
Not even I can deny those arctic leases are a once-in-a-lifetime opportunity.
Baban, hayatı boyunca beni yenemedi.
In a lifetime, your daddy never got the best of me.
Bayanlar ve baylar, bugünün sunumunu en yeni ekip üyemiz, kişisel olarak hayatı boyu yaşadığı başarısızlıktan kurtardığım bir adam Bay Burt Guster yapacak.
Ladies and gentlemen, today's presentation will be handled by our newest team member, Mr. Burt Guster, a man that I personally saved from a lifetime of underachievement.
Lifetime, sana sinemada dokunan adamla ilgili nasıl bir film çekmedi kesinlikle inanamıyorum.
You're right, it's very serious, and I cannot believe that lifetime has not made the movie version of the time some dude felt you up at the movies.
Hayatınız boyunca böyle bir şey bulabileceğinizi sanmazsınız ama biz bulduk ve bu bana hala inanılmaz geliyor.
In your lifetime, you don't hope to find something that good, but we did, and it's still unbelievable to me.
- En büyük hayalim.
- It's my lifetime's ambition.
Bu hayatının buluşu.
This is the find of a lifetime.
Bir yaşam yetecek kadar özgürlüğüm var.
I've had enough independence for one lifetime.
Tamam, biliyorsun, Clay hakkındaki yalanlarını bir ömür boyu yetecek kadar dinledim.
Okay, you know what, I've had enough of your lies about Clay for one lifetime. Thanks.
Bu tüm zamanların spor olayı.
It's the sports event of a lifetime.
Bethmann-Hollweg, hayatını Prusya devlet memurluğunda geçirmiş.
Bethmann-Hollweg had spent a lifetime in the Prussian civil service.
Tekrar göremeyebilirsin.
We may not see them lit again in our lifetime.
Weaver Caddesi için anlaşmak sanki bir ömür sürmüştü.
It took a lifetime to bang out Weaver street.
"Bu gece bir ömür yaşayalım"
"Let's live a lifetime tonight"
"Yekpare bir hayat"
"An entire lifetime"
"Bu gece bir ömürlük yaşayalım"
"Let's live a lifetime tonight"
Her gün bir ömür boyu gibi geldi.
I mean, every day felt like a lifetime.
"Bu hayatımın şansı,"
"This chance of a lifetime,"
Ben ömür boyu garanti ile geliyorum.
I come with a lifetime guarantee...
"Neşeli bir an veya keder dolu bir ömür,"
"Ajoyful moment or a lifetime of sorrows,"
Sana beslenme ve öldürme arzunu dizginlemenin birkaç yaşam süresine mâl olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
And may I remind you, it took you a lifetime... Several lifetimes, actually... To get a hold of your feeding and your killing.
Bir dakikalık eğlence, hayat boyu işe mâl oldu.
A minute of fun, a lifetime of work.
Ömür boyu sefalet ve çaresizlikten kurtul.
Avoid a lifetime of misery and despair.