Masterpiece traduction Anglais
1,143 traduction parallèle
Bir başyapıt yaratacaksın.
You'll do a masterpiece tonight.
O andıç bir şaheserdi.
That memo was a masterpiece.
Gelecek sene mezunları için hazırlanan özel bir yapım bu.
Oh...! "Downtown Cats...?" Wow, a real masterpiece!
- Bir sanat eseri.
- A masterpiece.
İşte o, baş yapıtımız.
That was our masterpiece.
Size teklifim şudur ki efendim, gerçek bir başeser yaratmak için, adamımızı siperlerden ayırıp, sanatsal bir atmosfer hava soluması için Paris'e hatta belki de Tahiti'ye postalamak güzel bir fikir olabilir.
And might I suggest, sir, that, having left the trenches, it might be a good idea to post our man to Paris in order to soak up a little of the artistic atmosphere... perhaps even Tahiti... so as to produce a real masterpiece.
Muhteşem George, tam bir başeser.
Brilliant, George, it's a masterpiece.
Bu hikaye Amerika'nın tarihinin bir parçası bu yüzden okuyorum.
This happens to be a masterpiece of American literature, that's why.
Senden sadece şaheser yaratmanı bekliyorum.
I expect nothing less than your masterpiece.
Bu bir şaheser.
It's a masterpiece.
Bir şaheser mi?
A masterpiece?
Bu bir piyes.
A masterpiece!
Bir şaheserin kalın camlar arkasında olmasının.
A masterpiece behind such thick glass.
Umarım, bir şaheser değildi.
I hope it wasn't a masterpiece.
Mükemmel bir yemek daha çöpe gitti.
A culinary masterpiece gone to waste.
Bu makina ile yaratacağımız kaos bizim şaheserimiz olacak.
The chaos we'll cause with this machine will be our masterpiece.
Bir şaheserdi.
It was a masterpiece.
Kalsın. Şaheserinizle alay etmiş olurum. Benim gibi kaslısınız.
I'll parade with your masterpiece You're muscular, like me
Ustalık eserim olacak bu.
It's going to be my masterpiece.
- Bay Schindler- - orjinalini çizebilmek için kullanabileceğim bir tuval ancak, bunu sonsuza dek gömebilirsiniz
- Mr. Schindler... One might've used this canvas to paint a masterpiece. Instead, you've soiled it forever.
Burada, bu "Şaheser Tiyatro" oyuncularıyla beraber buz gibi bir resim odasındayken.
I'm stuck here in a freezing drawing room with the cast of Masterpiece Theatre.
İp. Bir şaheserdi.
Rope. lt was a masterpiece.
Çok garip, bu kitapların dörtte üçü aşk hakkında yolda okunacak bir roman, bir şaheser veya yemek kitabı olsun, fark etmez hep aynı şeyler, fazla abartılmış.
It's odd that in three-quarters of these books, when they talk about love, whether it's an airport novel, a masterpiece, or a cook book... It's the same vocabulary. Overflowing.
Beş kuruşum kalmadı ve başyapıtımı tamamlayamıyorum.
I'm out of colors - and unable to complete my masterpiece.
Hey, Jessie, bir şaheser için tam zamanında geldin.
Hey, Jessie, you're just in time for another masterpiece.
- Ona bir şaheser getirdiğini söyle.
Say you got a masterpiece for him.
Bizzat Gul Darhe'el'in kendisinden takdirnameler aldım. O benim bilgisayar sistemime "mükemmel doğruluğun bir başyapıtı" derdi.
I received commendations from Gul Darhe'el himself, who called my computer system'a masterpiece of meticulous exactitude'.
"Şaheser." "Şok edici bir oyun."
"A masterpiece." "A theatrical stunner."
O gün, ona bunun bizim ortak baş yapıtımız olacağına dair söz verdim.
That day, I promised him... it would be... our joint masterpiece.
Birisi şaheserimizi çaldı ; sessiz kalmak zorunda mıyız?
To have someone steal our masterpiece and have to remain silent?
Bak, bir gün için Şahane Tiyatro'dan yeteri kadar izledim.
Look, I've just about had enough of Masterpiece Theatre for one day.
Sadece ben böyle müthiş bir seçim sahtekarlığını yapabilirdim.
Only I could have executed such a masterpiece of electoral fraud.
Kendisine ilham vermişti. Başyapıtı olacak olan "Intolerance" ı çekecek cesareti vermişti.
Gave him the audacity to create his masterpiece, Intolerance.
Dünyadaki en zeki adamdan daha zeki.
he created his masterpiece... more intelligent than the most intelligent man on Earth.
Sonra zavallı şaheserin gözü o kadar dönmüş ki bir damla gözyaşının onu kurtarabileceğine bile inanmış.
Then the poor masterpiece became so crazed... that he believed a single teardrop could save him.
Eserini tamamlamak için 2 cinayeti daha var.
He's 2 murders away from completing his masterpiece.
Başyapıtım.
My masterpiece.
yaratmis oldugunuz bu saheserden. bütün ihtiyaçlari astiginiz bir gerçek. geleneksel formlar içinde.
- From the masterpiece you just created, it's obvious you have transcended all need for traditional form.
Sen şimdi şaheseri gör.
Let's see this masterpiece.
İnanılmaz derecede güzelsin.
You're my masterpiece.
Her şeye rağmen bir başyapıt yazabildi.
Yet he's managed to write what is obviously a masterpiece.
Başyapıt olduğunu düşündüğünüz bir kitabı basacağınızı söyleyin.
Say you'll publish a book you think is a masterpiece.
Fikirler, bir başyapıta ya da... senin şu kalıcı akli hasarından kaynaklanan affedilemez sapkınlığına göre değişir.
The opinions differ from "a masterpiece" to "an inexcusable deviance from your permanent mental damage..."
Bu benim başyapıtım.
It's my masterpiece.
Bir yatakta başyapıt.
The masterpiece in a bed.
Hoşunuza gitti mi?
A masterpiece. You like that?
Roy McAvoy... golf tarihinin en iyi turuna imzasını attı.
Roy McAvoy has his signature on golf's all-time masterpiece round.
Şaheserime bakın.
Look at my masterpiece.
Ama bu başyapıtım olacak.
this is my masterpiece.
Bu Maya'nın baş yapıtıdır.
That's Maya's masterpiece.
Seni şahaserimle baş başa bırakacağım.
I'll be leaving you with my masterpiece.