Notebook traduction Anglais
1,884 traduction parallèle
Sen laptopunun Bağdat'tan getirdiğini söylemiştin.
Your notebook made it all the way to baghdad and back.
Defter nerede?
Where is the notebook?
Bana verdiği not defterini alana kadar durmayacaklar.
They won't stop until they have the notebook he gave me.
Defteri bana verin.
Give me the notebook.
Fakat Scudder'in defterinin yerini söylemezseniz Bayan Sinclair'in tırnaklarını birer birer çekmeye mecbur kalacağım.
But, if you don't tell me where Scudder's notebook is, I will be obliged to extract Miss Sinclair's fingernails, one by one.
Kaza bölgesini araştırdık, Defterden bir iz yok.
We have searched the crash site, there is no sign of the notebook.
Scudder'in defteri olmadan kanıtım yok.
Without Scudder's notebook, I have no proof.
Scudder'ın defteri.
Scudder's notebook.
- Ve defteri sakladım böylece Bosch onu bulamadı.
- And hid the notebook so the Bosch wouldn't find it.
- Bu deftere bakmalıyız.
- We should've a look at this notebook.
Scudder'in defterinden Harry'e bahsetme.
Don't tell Harry about Scudder's notebook.
Ben uyurken Scudder'ın defteri çaldın.
You stole the notebook whilst I slept.
Kazadan sonra Scudder'ın defterini bulmak için bizi götürürken her ağacı, her belirli işareti ayrıntılarıyla anlatabiliyordun.
When you took us back to retrieve Scudder's notebook after the crash you could describe every tree, every landmark. Same with the inn.
Sadece not defterimi geri almak istedim.
I just wanted my notebook back.
Defterin de bu sayfası açık kalmış.
And this notebook was opened up to this page.
He açacak al.
Leave your notebook there.
Çöp çöp orada bak.
Leave you notebook and go to the bin.
Burada yok değil mi? - Yok velisi burada.
- Ercan comes to the school without a pencil or a notebook.
Defterini.
Your notebook.
Mazhar Müfit'e ; "Bu defteri kimseye gösterme." demişti.
But added, "Don't show this notebook to anyone."
Ama bütün önemli olayları ve insanları not defterine yazar.
But she writes all important events and people in her notebook
- Defterinden parça kopart da ver.
- Gimme a filter from your notebook.
- Bir delinin not defteri, ve başka bir adamın sırtından dişlediğin bir kanıt.
A crazy man's notebook, along with evidence you chewed out of a man's back.
Sanırım Liedenbrock'un not defterini buldum.
I think I found Liedenbrock's notebook.
Düşündüm ki yeni bir defter yeniden yazmana yardımcı olur.
Thought a new notebook might help you start writin'again.
Bir de bu var, "Kitabına kedi resimleri çiziyor."
Oh, here is one : "Drew pictures of cats on his notebook."
Yazı yazıyor, Efendim, bir deftere yazı yazıyor!
He's writing, sir, he's writing in a notebook!
Bu defterin içeriği daha sonra yazmak için çok önemliydi.
The contents of that notebook were too important to write it down later.
Sana bir defter ve kalem vereceğim.
I'm gonna get you a notebook and a pen.
Bir defter alıyorsun ve sütunlara ayırıyorsun.
You get a notebook and you, like, put four columns in it.
- Stephen'ın not defteri.
- Stephen's notebook.
Elimdekine benzer bir defter edinmeni sonra da önümüzdeki iki hafta boyunca düşüncelerini, aklına gelenleri bu deftere karalamanı istiyorum.
What I'd like you to do over the next week, Abel, is get yourself a little notebook just like this one. Begin to jot down thoughts, anything that crosses your mind.
Matematik notlarını getir de biraz alıştırma yapalım.
Take your math notebook out and do some work.
Not defterinde adresi var.
His address is in the notebook.
"Bu defterde ismi yazan kişi... ölecek."
"The person whose name is written in the notebook... will die."
O, Misa'nın defteri, değil mi?
That's Misa's notebook, isn't it?
Defterim.
My notebook.
- Not defterini alabilir miyim?
- Can I have your notebook?
Hayır, bir yazar defteri gibi.
No, it's like a writer's notebook.
Tarih defterimi Bay Golden'ın sınıfında unuttum.
I Ieft my history notebook in Mr. golden's classroom.
Ama tek yaptığımız, atılmak için yeterli bir neden olmayan kardeşimin defterini geri almaktı.
But all we did was retrieve my sister's notebook, hardly a crime worthy of expulsion.
Aynen bir mobil cihaz ya da dizüstü bilgisayar gibi?
Like a mobile device... Or a notebook computer?
Size hiç şu taşıdığı not defterinden bahsetti mi?
Does she ever talk to you about -? She's got that little notebook she carries around. Do you -?
Ona ödev defteri al ve içine gökkuşağı çıkartmaları yapıştır.
Get her an assignment notebook and put rainbow stickers in it.
Belle époque döneminin merkezi Maxim restauranttı *. Garsonların yanında uygun kadınların isimlerinin yazıldığı uzun bir liste olurdu.
Headquarters of the belle époque was Maxim's restaurant whose maître d'possessed an indispensable notebook containing a long list of names of available women.
Dün gece "The Notebook" filmini izledim ve gerçekten hoşuma gitti.
It's funny, I watched "The Notebook" last night and I actually liked it.
"The Notebook" filmini izledin ve hoşuna mı gitti?
You watched "The Notebook" and you liked it? Yeah.
Defterime bakayım. Bir de senin kıyafetlerine.
All right, um, I'll go get my notebook and maybe your clothes.
Çevir şöyle.
Don't use your notebook reverse.
- Ben üçüm.
- Copy down the Turkish Oath in your notebook and memorize it!
Herkes bütün öğrencilere diyorum ki ona alıştılar artık.
They all take them out. I ask Ercan if he has a notebook.