Okaliptüs traduction Anglais
77 traduction parallèle
Okaliptüs ağaçlarının orada, bir arabada beş kişi var.
A car with five men parked down by the eucalyptus trees.
Okaliptüs ağacından 10 adım at, Otobanın bitiminden 500 metre ilerde.
Ten feet from the eucalyptus tree, a quarter of a mile off the highway.
İşte okaliptüs ağaçları burada.
The eucalyptus trees.
Kendisini bir okaliptüs ağacına bağlamıştı.
Chained himself to a sweet gum tree.
- Onu, o okaliptüs ağacının altına gömdüler.
They buried him under that sweet gum tree...
Okaliptüs kokusu gibi.
Like the scent of eucalyptus.
- Okaliptüs.
- Eucalyptus.
Avustralya'ya özgü değillerdi, yavrularını keselerinde taşımıyor ve o nefis okaliptüs yapraklarından yemiyorlardı.
None of them were indigenous to Australia, carried their babies in pouches, or ate any of those yummy Eucalyptus leaves. Yum Yum!
En yakın paralelliklerden bir tanesi geceleri Avustralya ormanlarındaki okaliptüs ağaçlarında görülür.
One of the closest parallels of all appears in the eucalyptus trees of Australian forests at night.
Bir okaliptüs dalı altında,.. ... saatlerce kalabileceğim,.. ... bulutları çimenlerin rengini değiştirmesini izleyebileceğim bir yerde.
And on the branch of the Eucalyptus tree where I'd lie for hours, and watch how the clouds change the color of the grass below.
Kısa zaman içinde pek çok çeşit ağaç yetiştireceğim. Okaliptüs... Zeytin ağacı Akçaağaç...
After a while, i'm going to plant all different kinds of trees... eucalyptus... olive trees... japanese maples... mimosa.
Daha erkenmiş. Okaliptüs örtüsüyle kendimizi ödüllendirebiliriz.
We can let the eucalyptus wrap be our reward.
Çam esanslı Tonificant, ardıç esanslı "Decontractant Musculaire", lavanta esanslı Revigorant, ve okaliptüs esanslı Calmant.
Tonificant, with pine essence ; "Décontractant Musculaire", with essence of rosemary ; Revigorant, with essence of lavender ;
Uzun bir yolculuktan sonra okaliptüs esanslı su dolu küvette bir kadeh sıcak brendimle dinlenmek gibisi var mı?
Is there anything more refreshing after a long flight than a hot soak in eucalyptus salts and a snifter of warmed Poire William?
Araştırmacılar, erkek bir maymunu uzun süre tek başına tutup daha sonra yanına bir dişi maymun verdiler. Erkek olan dişiye kakasını fırlatıp okaliptüs ağacıyla ilişkiye girdi.
Anyway, these researchers, they kept a male monkey alone for so long that when they finally stuck a female in with him he threw faeces at her and he humped a eucalyptus tree.
Okaliptüs içeriyor.
It's got eucalyptus.
Tepeler var, ve eee, okaliptüs ağaçları.
There's hills and, um, some eucalyptus trees.
Okaliptüs ve papatya değil mi?
Eucalyptus and chamomile?
Okaliptüs mü?
What is that?
Koalalar sadece okaliptüs ağaçlarının yapraklarıyla beslenir.
Koalas feed exclusively on the leaves of gum trees, eucalyptus.
Sadece bu okaliptüs yapraklarını yiyerek yaşamayı yalnızca koalalar başarabiliyor.
Only koalas can live on a diet of these particular gum leaves.
Bu kurumuş okaliptüs ormanı yiyecek bulmak için pek uygun görünmüyor olsa da ağaçlarda bol miktarda termit var.
These dry eucalyptus forests look unpromising as a source of food, but there are plenty of termites.
Okaliptüs. Aydınlanma için.
It's eucalyptus, for enlightenment.
Yağmur başlar başlamaz dışarı çıkıp etraftaki bütün bu yaprakları - okaliptüs yapraklarını ve bulabildikleri her şeyi - toplarlar ve tünellerine götürürler.
So the moment it rains, they come out, they gather up all these leaves from around here - eucalyptus leaves and anything they can find - and take them down in the burrow.
Çatalı geçin, okaliptüs ağacına doğru gidin.
Past the fork, head for the eucalyptus tree.
Okaliptüs.
Eucalyptus.
Okaliptüs özünden yapılıyor.
They're covered in eucalyptus sap.
Okaliptüs tohumu ve bambu....
The eucalyptus pods and bamboo and...
Bir okaliptüs ağacı görüyorsun.
You see a eucalyptus tree.
Şimdi, herkes okaliptüs ağacının gölgesine otursun, çabuk.
Now, everybody, quickly, quickly, sitting in the shade of the eucalyptus tree.
Okaliptüs ağacı.
A eucalyptus tree.
Sıcak bir öğleden sonra, Galilee tepelerinde aç bir kalabalık okaliptüs ağacının gölgesinde toplanıyor birdenbire...
On a hot afternoon in the hills of Galilee, a hungry crowd is gathering in the shade of a eucalyptus tree, when all of a sudden,
Volkanik çamur maskesi, aroma terapi, okaliptüs dürümü.
Volcanic mud mask, aroma therapy, eucalyptus wrap.
O zaman bize şu okaliptüs şeylerinden getir, ektra mayonez, varsa da birazda miracle whip, ve acele et, hemşire iğneyle gelmeden yemek istiyorum.
Then bring us some of those eucalyptus things, extra mayo, miracle whip if you got it, and hurry up cause I want to eat before the nurse gets here with that shot.
Okaliptüs nane aromamız var, siyah frenküzümü vanilya karışımı ya da çam kokusu.
We have... have eucalyptus spearmint, black currant vanilla, or evergreen.
Salatalık okaliptüs.
Cucumber eucalyptus.
Okaliptüs kağıt hamuru yapımında kullanılıyor.
Eucalyptus is used to make paper pulp.
Okaliptüs ağaçlarının dibinde hiçbir şey yetişemiyor çünkü yaprakları ağacın dibinde diğer bitkiler için zehirli bir zemin oluşturuyor.
At the foot of these eucalyptus trees, nothing grows, because their leaves form a bed... that is toxic for most other plants.
Soya fasulyesi, hurma yağı, okaliptüs ağaçlarına
Soybeans, palm oil, eucalyptus trees —
Ne zaman okaliptüs alacağız?
Once, you hit a eucalyptus tree.
Sen burada okaliptüs görüyor musun?
Seen any here? Seen any eucalyptus here?
Ayrıca okaliptüs kokuyorlardı.
They smelled like eucalyptus.
Ama her yerde okaliptüs ağacı var burada.
There's eucalyptus all over.
İçinde lavanta, okaliptüs ve kraliçenin iksiri, hem bütün müşteriler bu karışımın, çamaşırların güzel ve ferah kokmasını sağladığını söylüyorlar.
It had lavender and eucalyptus and queen's bane... and all the customers said it made their washing smell nice and fresh.
Toprağınızda buğday yerine cüce okaliptüs ekerseniz, onu tuzundan arındırabilirsiniz ve bu BM İhracat Konvansiyonu'na büyük paralar kazandırır.
You could desalinate your soil by replacing wheat with mallee scrub and that'll earn you big CER bucks into the UN trade subsidy.
Shirley, okaliptüs kökü ve iğrenç göründüğünü biliyorum ama domuz salyası çiğne.
Shirley, chew on a eucalyptus root and I know it sounds gross... pig saliva.
Bu okaliptüs parçalarından alsam. Biraz ister misin?
I'm gonna go chew some eucalyptus.
Git ve biraz okaliptüs yaprağı kes.
Go and cut some eucalyptus leaves.
Biraz okaliptüs yaprağı topla.
Out some eucalyptus leaves.
Yarasalar, kilometrelercelik alanda kalsiyumdan ve enerjiden yana zengin olan ökaliptüs çiçeklerini yiyip bitirdiler.
The bats have eaten through the calcium and energy-rich eucalyptus blossoms for miles around.
Ve koalalar sadece okaliptüs yaprakları yerler. Bu tamamiyle Travia ile ilgili bir şey.
Actually, kangaroos are herbivores, and koalas eat only eucalyptus leaves.