Ortalığı traduction Anglais
5,013 traduction parallèle
Ortalığı alevlendiren de bu.
That's what lit it up.
Şu anda ortalığı topluyor.
He's tidying up now.
Ortalığı yıkıyor.
She's fucking rocking it.
'DJ Büyük Penis'in ortalığı yıktığını görmek için sabırsızlanıyorum.
Cannot wait to see DJ Big Penis rocking da house.
Ortalığı karıştırıyor, değil mi?
She's just messing around, right?
- Bu pek ortalığı karıştırmak gibi değil.
- That doesn't sound like messing around.
Sadece ortalığı karıştırmak istedi.
He just wanted to stir the pot.
Ortalığı temizlemen lazım, Nick.
You've got to clean up the place, Nick.
Ortalığı dağıttık.
We made such a mess.
Ama aslında kapalıyız ve benim de ortalığı toparlamam lazım.
But we're actually closed, and I need to clean up.
Garson kızlar, her ne kadar fazla bahşiş versem de şapkadan çıkıp bir şarkıyla ortalığı kavurmazlar.
Waiters don't just burst into song at the drop of a hat, no matter how much I tip them.
Çinliler tekrar gelip ortalığı temizlemiş olmalılar.
The Chinese must have come back a-and cleaned the place up.
Ortalığı biraz toparlayalım.
Let's tidy it up a bit.
Açıkçası Michelle de adeti yaklaştığında ortalığı epey karıştırıyor.
Clearly Michelle is batshit before her period comes.
- Benim için ortalığı toparlamana gerek yok.
- You don't have to clean up for me.
Ortalığı karıştıracak ama...
It'll cause a shit-storm,
Kaybolduğunda ortalığı kaosa döndü, insan avı başladı.
Man, it was chaos when you disappeared, a full-on manhunt.
Mathias ile Denver'lı adamlar ortalığı batırmışlar.
Mathias and his Denver buddies were messy.
Bir düzine gey ve lezbiyeni davet ederek ortalığı karıştırma.
Don't start stirring it all up, inviting a load of gays and lesbians.
Haliyle, bayılmış numarası yapıp bekledim, sonrada ortalığı dağıttım.
So I pretended I was out, waited for my chance, and went all kinds of crazy.
Neden ortalığı karıştırıyorsun?
Why did you make that mess?
Sadece ortalığı neşelendiriyordum.
I was just lightening things up.
Ben ortalığı toplamalıyım.
I have to tidy up.
Beğenmek mi? Yıktın geçtin ortalığı!
You nailed it, man!
İnce topuk epey kirletmiş ortalığı.
That stiletto heel made quite a mess, kid.
Ama küçük Wilbur'u sahnede öyle coşkulu bir şekilde parlarken ve ortalığın altını üstüne getirirken görünce birkaç dakikalığına problemlerimi sahiden de unutup sadece normal bir insan oldum.
But when I see little Wilbur up on that stage, body glitter glowing, belting out rhinestone cowboy, for just a few minutes I can actually forget my problems and just be a normal person.
Ama şu anda sadece ortalığı dağıttığımı düşünüyorum.
Mostly I think I just made a mess.
Ben ortalığı yatıştırmaya çalışıyordum.
I was just trying to keep the peace. That's what I was doing.
Caziben yakıyor ortalığı.
I can see the appeal.
... ya da eve gitti, ortalığın durulmasını bekledi ve sonrasında, silahtan kurtuldu.
Or she went home, waited for the heat to die down, then disposed of it.
İngiliz hayaleti Casper'ın ortalığı karıştıracağını nereden bilebilirdim ki?
Ok. How was I supposed to know that Casper the English ghost would be a complication.
Onlar dünyanın her yerinde her gün etrafında olan yüzlerdir. Elindekilerle ortalığı dağıtmakla meşgul olduğundan hiç fark etmediğin kişilerdir onlar.
They're the faces that surround you every day the world over, the ones you don't notice because you're too busy making a mess of all that you have.
Ron'un, dolandırıcılıkla milyon dolarlar kazanmanın dışında biraz da çekici bir aksanı ve ortalığı yakan saçları vardı.
Ron was a hustler who made millions of dollars out of little more than a charming accent and unstoppable hair.
Ortalığı yakıp yıkan holiganlardan birine benziyor muyum?
Do I look like one of these hooligans tearing the streets apart?
Yağmur ortalığı sakinleştirmişe benziyor.
The rain seems to have calmed things a bit.
Ortalığı temizleyin.
Clean it up.
Bir kadın olarak ortalığı alt üst edebilirsin.
As a woman, you can really kick ass.
Haydi ortalığı ayağa kaldıralım.
Let's blow this thing wide open.
Dostum, Danny bugün ortalığı yakıyor.
Man, Danny boy is on fire.
- Programa çıkın ve ortalığı kırıp geçirin.
You go on the show, and you own it.
Ortalığı velveleye verir.
That spooks the horses.
Kalıp ortalığı toplayacağım.
I'm gonna stay and clean up.
Birkaç ay önce Obama'nın kuzeniyim diye etrafa saldırıp, ortalığı dağıtan bir adam vardı.
Had this one guy a couple months ago waving a machete around, screaming about being Obama's cousin.
Mecliste bakmadığımız yer kalmadı. Ortalıkta kimse yok.
Tore apart the cauldron, the city of the dead.
Ordu ile ortalığı karıştırmayın.
Don't engage with their navy yet.
Gözde olan Bea Smith'ti ama ortalıkta olmadığı dönemde Franky Doyle başı çekti.
Bea Smith was the favourite but since she wasn't around, Franky Doyle took over.
Geçtiğimiz ay yaptığınız şu sıra dışı basın toplantısından beri ortalık iyice karışmış durumda.
Since your extraordinary public statement last month, there has been quite a bit of fanfare.
Aç, kana susamış, vampir-yiyen bir deşiciye ben burada bağlı bir şekilde hiçbir şey yapamazken baş düşmanımın hâlâ gayet iyi bir şekilde ortalıkta dolandığını söylemeyi seçtin onu çözmeye çalışıyorum.
I'm trying to figure out why you decided to tell a starving, bloodthirsty, vampire-feeding ripper that his Nemesis is still walking around alive and well while I am stuck in this cell and can't do anything about it.
Bahçede su kovasıyla oynadığımız zamanlarda sen pantolon giymeden ortalıkta koşuştururdun.
When we'd play in the garden with the water pails and you'd run around without pants.
Şimdi, ikimizin de uzun uzadıya hislerimizi ortalığa dökecek vaktimiz olmadığına göre, sadede gelelim, kardeşimi çıplak görmek gibi bir planın var mı?
Well, since you and I don't have time for a touchy-feely download, can you just tell me, are you planning to see my brother naked?
Sonra da ortalığı yatıştırmam gerekti.
So you turned on the stove.