Ozlem traduction Anglais
541 traduction parallèle
Cehennem gibi bir hayatta özlem ve hasretle ile yaşamak zorunda kaldım.
I survived through living hell... Ionging and yearning....
Aşk olsun, anılar olsun, özlem olsun birine bile sahip olursan sana yaşama gücü verirmiş.
That's what becomes love, memories and sentimental longing. That one of those things alone are the strengths that keep you alive.
Zavallı şey meseleyi çok ciddiye aldı ve bütün bu yıllar boyunca çocuğuyla birlikte güçlü bir özlem ve hassasiyetle seni bekliyor...'
The poor creature has taken the affair very seriously, and has been waiting all these years with her child in tender longing for you...
Bir insan hiç görmediği yerlere de özlem duyabilir.
One can feel nostalgia for places one has never seen.
İçimdeki bu özlem Beni içten içe yakıyor
There's an oh-such-a-hungry yearning Burning inside of me
" Duyar insanlar hacca gitmeye büyük bir özlem...
" so priketh them nature in their corages -
Ailemle özlem gidermek için neden vakit vermezler?
Why not give me time to get used to my family?
İç dünyamda çok uzun bir süre yaşadım, yaşayan ve nefes alan başka birine çok büyük bir özlem duydum.
I've lived so much inside of myself, so choked with wanting something else... that lives and breathes.
Ama asıl konu şu ki, bayan Kingsby kadar sevimli olsa da... onun kadar kibar, onun kadar alımlı olsa da onun tek bir parçasına dahi özlem duymuyorum dünyadaki tüm paraları verseniz de.
But to the point, lovely as Mrs. Kingsby is, gracious as she is, charming as she is... I don't hanker for any part of her. Not for all the money in the world.
Ve ben yine başlıyorum özlem duymaya
And me, oh, my, I start in yearning again
Ama genç olanlar hala özlem içinde.
But the younger ones still pine.
Seninki ölüme özlem.
Yours is the longing for death.
Benimle karşılaşmadan önce, aşka özlem duyuyor muydun?
Have you yearned for love?
Acı, özlem, trajedi.
Heartbreak, longing, tragedy.
Kendini çok uzaklardaki bir savaşın içinde bulan bir delikanlıydı çünkü o artık motosiklet ve motorlu araçlara heves duymuyordu çünkü o uçan makineye özlem duyuyordu.
He was a boy who stole under the tent of a faraway war because he had outgrown the motorbikes and motor cars, and because he had a hunger for the flying machine.
Elbette, özlem duyuluyor, ama burada, herşey Dünya'dan izolasyonu hafifletmek için.
Of course, one feels homesick, but here, everything is done to alleviate the isolation from Earth.
Her şeye- -... her şeye öyle özlem duyuyorum ki.
I'm longíng so longíng for everythíng.
Halen beyaz una özlem duyuyor mu?
I suppose she still longs for some white flour.
"Tatlı bir özlem içimi titretecek"
The sweetest pining I will feel
Boşuna değil duyduğum özlem
Oh, it's no wonder I sigh
Ve ayrıca, sürekli aşkını kaybetmiş bir adam için özlem çekmem.
And besides, a man can't pine for a lost love for ever.
Peki, bir baba ve kız olarak tamam ama ; bir kız belli bir yaşa gelince gerçekten bir anneye özlem duyuyor.
Father and daughter is OK, but when a girl gets to a certain age, that's when she misses a mother.
Ama ben, seni görmek istedim ve çok özlem duydum ; hiç annem olmadı.
But I wanted to see you, and I miss not having a mother.
ama... bazen öyle bir özlem duyuyorum ki.
But... sometimes I have this intense yearning.
Bu seni belki en çok özlem duyduğun şeye kavuşturur.
It might give you your heart's desire : your artistic breakthrough.
- Sevgiye karşı duyulan özlem.
- The longing for love?
Şimdiye özlem duymama neden olan bir yangın.
A fever which makes me feel nostalgic for the present.
Anlaşılmaz bir özlem.
Vague longing.
Anlaşılmaz bir özlem falan yok o zaman?
Well, no vague longing, then?
"Arzu ve ürkeklik, şehvet ve dehşet" özlem ve korku, genç ve güzel bedeninde savaşıyordu. "
"Desire and fear, temptation and terror... " yearning and horror warred within her beautiful young body. "
Özlem, arayış, istek, beklemek, arzulamak, yanıp tutuşan umut, sevinç ve de gurur gözyaşları...
All the longing, seeking, striving, waiting, yearning, the burning hopes, the joy and idle tears that fall...
"Çokça bir özlem ve büyük bir mutluluk."
Long yearning - great joy.
Görüyorsunuz, kelimelere muazzam bir özlem var.
You see, there's this tremendous yearning to be words.
Bir kart bile atmadan beni özlem içinde bıraktın.
Letting me pine away without even a postcard.
Baharın olduğu bir Eden için özlem duyuyorlar.
They hunger for an Eden where spring comes.
İnsanlar gerçek sanata özlem duyuyor.
people are yearning for genuine art.
Özlem çok büyük.
The nostalgia is huge.
Sana müthiş bir özlem duyuyorum.
I'm longing for you!
Geçmişe özlem duymanın da, pek yararı olmayacaktır muhtemelen.
There is probably not much use in pining for the past.
Bir de sonsuz çekişme, Düş gibi bir özlem huzur sadece,
And endless strife, Peace only a dream-like yearning.
Ama Allah bizden aldıklarına çok özlem duymamızı istemez
But God does not mean that we should miss too much what he takes from us.
Mussolini, eski Roma konsülleri gibi Afrika İmparatorluğu'na özlem duyuyordu.
As one old Roman consul, Mussolini yearned for for an African empire.
Bu özlem değil... Geçen yıllarda yaşadıklarımızdan sonra geçmişe özlem duymak çok zor.
It's difficult to feel nostalgic after what we've been through these past few years.
- Bu yalnızca kuramsal bir özlem.
- It's a purely theoretical longing.
Sanırım bu herkeste olan geçmişe özlem duyma hissidir.
Well, I guess it's part of this nostalgia binge everybody's on.
- Özlem çekiyordu.
- It seemed she was pining away.
Sana gelmeye öylesine özlem duyuyorum ki!
I have such a longing to come to you.
Ayartmak, Hor Görmek ikisinden de tiksinmesi ve derin bir özlem duyması Bakire, Masumluk ve ona olan saygısı Hayat Veren, Anne, Feda Etmek acımaya sahipti...
the Temptress, the Devourer for whom he has both a revulsion and a deep longing the Virgin, the Innocent for whom he has respect the Giver of Life, the Mother, the Sacrificer for whom he has compassion,
Cal, Burada doğup büyümüş ve şehir hayatına özlem duyuyor.
She was born and bred here, Cal, and ready for city lights.
Devlet serseri, kayış tiz, dikit yasa, statü manevra oğlan enik küçük çocuk, bebek, yavru şerit, çatlak, hassas, cezalı yırtıcı, vahşi, öfkeli evcil bukolik, idilik arkadyen, pastoral otlak pastörizasyon sınırdışı, ayırma yok etme masturbasyon özlem, abartılı.. ... ruhsuz, donuk baba babalık, büyük baba babadan kalma, aile reisi himaye elektron, nötron, sigorta lamba, radyo lambası... çeşitli elektronik parçaların içine vakumlanarak yerleştirildiği camdan yapılmış bir tüptür.
State stray, strap strident, stalagmite statute, status ploy boy yearling infant, babe, baby welt, chapped, sore, rapous rapacious, wild, agrestic domestic bucolic, idyllic Arcadian, pastoral pastures pasteurization deportation, separation annihilation masturbation craving, turgid languid, lurid father fatherly, godfather paternal, patriarch patronize electron, neutron, fuse tube, the radio tube... is made up of a glass container inside of which the component parts are placed in a vacuum.
Geçmişe özlem duyanlar için bir şey.
Here's one for nostalgia fans!