Part traduction Anglais
78,151 traduction parallèle
Hepsinde bir Hispanik olur.
And we're gonna let you be part of it. See, there's always a Hispanic.
Kimse bu işe dâhil olduğu için maksimuma gitmeyecek.
And nobody goes to Max for being part of this whole thing.
Gölün bir kısmında Ağlayan Göl Sülükleri yaşar, ki bunlar sıradan sülüklerden oldukça farklıdır.
Part of the lake is a breeding ground Ñúëçëèâîòîîòî Lachrymose Leeches, which are quite different from regular leeches.
Yarı radyo, yarı bilgisayar, ve gerçekten... nasıl çalıştığını bilmiyorum.
It's... part radio, part computer, and really, I'm not sure how it works.
Ve içinden bir tarafın bana inandığını biliyorumi asla inanmayı bırakmadığını...
And I know there's a part of you that believes me, that never stopped believing.
Ve... bir parçam hala inanmıyor... ama... buradasın.
And... part of me still doesn't, but... here you are.
Testin sadece son bir parçası kaldı.
We just have one last part of the test.
Siz de ufak bir parçası değilsin.
And you are no small part of that.
Eğer dinlemediysen burası kaçtığımız kısım.
In case you weren't listening, this is the part where we run.
Tamam, kabul ediyorum, bir efsanede gezmek de tarihin herhangi bir kısmında gezmek kadar gerçekçiydi.
All right, I'll admit it, walking around in a legend felt just as real as walking around any part of history.
Seni sadece ağacın bir parçası sandı.
He just thought you were part of the tree.
Evet ama son kısım karıştı.
Yeah, well, the last part got complicated.
Bak, bazen hayatımızda bir kısım gerçekten karıştığında başkasına gerekenden daha fazla dikkat ederiz.
Look, sometimes, you know, in our life, when one part is really confusing, we will pour way more attention than necessary into another.
Ve sen kızım bu aile ağacının bir parçasısın.
And you, my daughter, are part of that family tree.
Bunun neresini anlamadın?
What part of that got lost in translation?
Madem düello yapıyoruz, o zaman beyefendi gibi yapalım.
If we're going to take part in a proper duel, we're gonna do it like the gentlemen that we are.
Şu erkeklik egon hakkındaki kısımda ciddiydim.
Well, the first bit about your infuriating male ego, that part I meant.
Ama birbirimize uygun olmadığımız konusunda ciddi değildim.
But the second part about us not being a match... I didn't mean that.
Sen kendi payına düşeni yaptın.
You did your part.
Çünkü ya bu ailenin parçasısındır ya da değilsindir.
Because either you're a part of this family or you're not. - You don't mean that.
Sen benim her zaman en iyi yanımsın.
You are always the best part of me.
En kötü kısmı neydi biliyor musun?
You know what the worst part is?
Mon-El bunun bir parçasıydı.
Mon-El was a part of that.
Bu parlak kaçış planımın parçası.
This is part of my brilliant escape.
Olsaydı, bir parçası olmazdım.
If there were, I wasn't a part of'em.
Başarısızlık da bu işin bir parçası Lena.
Failure is a part of the process, Lena.
Benim dairem muhtemelen seninkinin çeyreği kadar ve şehrin çok daha kötü bir kısmında.
My own apartment's probably a quarter the size of yours, in a part of town that's considerably worse than this.
Bu kısmı biliyoruz.
That part we know.
Beni de dahil etmelisin, baba.
You need to let me be a part of this, Dad.
Bazen emin olman gereken tek karar vardır.
Sometimes that's the only part you get to be sure about.
O... O bunun bir parçası değil.
She's not... she's not part of this.
- Suçun parçası. Ayrıntıları sormadım.
It's part of the crime.
O saçmalıklar Josh'u sevmemi sağlayan nedenlerden biriydi.
That goofy stuff is part of why I love him.
Uykusuzlukla ilgili ne diyordunuz?
What... what was that part you were talking about? Insomnia?
Matthews üstüne düşeni yapar.
Matthews will do his part.
Takımın önemli bir parçası.
Uh, Tom is an important part of the team.
Hiç kimsenin onun üzerinden kampanya için yararlı olmayacak kişisel çıkarımlar yapmasını istemiyorum.
I... just wouldn't want anyone to infer a personal investment on his part that isn't useful to the campaign.
Onun bunların dışındaki parçasını sevdim.
I loved the part of him that transcends all of this.
Ben ise hiçbir parçasını, seninde dediğin gibi,
I saw no part of my father that wasn't entirely conditioned by, as you put it,
Dul Eşi, Georgina Clios'a, bir çeyrek.
To his surviving widow, that is Georgina Clios, one quarter part.
Diğer 3 çocuğuna da, birer çeyrek verilecektir.
To each of his three children, one quarter part each.
Bak, bebeğim, nereye gidersek gidelim, bebeğimiz benim soyumun bir parçası olacak.
Look, baby, wherever we go, our baby's gonna be a part of my bloodline.
Ve bir kere olsun mutlu ayrılsak güzel olmaz mı?
And wouldn't it be nice if we could part on happy terms for once?
Marcel'in alinmasi bunun bir parçasi degildi.
Marcel getting taken was not part of it.
Hâlâ yapması gereken bir şey var.
She still has a part to play.
Onu iyi bir anısında bulacağıma inanmıştım. Ama o en karanlık tarafını seçmiş.
I really thought that I would find him in a good place, but he chose the darkest part of himself.
- Sen yardım etmiş olabilir misin?
Tell me... - were you a part of it?
Bu dediklerin bana biraz bile güven aşılamış değil.
Well, you can see how no part of this filled me with a modicum of confidence.
Bir yanın bu huzuru istiyor olmalı.
Part of you must crave that peace.
Sanırım bu kısmı yalnız yapmalıyım.
I think I need to do this part alone.
BİRİNCİ KISIM
part ONE
parti 170
parti bitti 89
partiler 26
parti mi 44
partiye devam 22
parti başlasın 16
parti zamanı 46
parti sona erdi 33
partiye katıl 17
parti bitti 89
partiler 26
parti mi 44
partiye devam 22
parti başlasın 16
parti zamanı 46
parti sona erdi 33
partiye katıl 17