Parıs traduction Anglais
1,233 traduction parallèle
Senin için, ikili vuruş kazanmak, vuruş beraberlik demek.
It's birdie to win and par to tie for you.
Hoş, parıldayan ışıklar.
- All the pretty, twinkly lights.
Anlaşılan Reggie bu akşam formunda değil.
I gather Reggie's not performing up to par this evening.
Parlak siyah botları, sallanan copu, deri kemerinde asılı duran parıltılı kelepçeleri.
It's painfully obvious what's attracting you the gleam of her jackboots, her dangling nightstick, the glint of her handcuffs hanging on her leather belt.
O küçük selofanı soyup ışıkta parıldayışını görmeyi seviyorum.
I like peeling away that little piece of cellophane and seeing it twinkle in the light.
Bu benim cazibem, parıltım.
It's my allure, my twinkle, you know.
Eski Meksika'nın ruhuyla biraz da büyük şehrin parıltısını birleştiriyor.
It combines the spirit of old Mexico with a little big-city panache.
Homer ilk olarak o "eğlen-cee" ikincisi, biz seninle "eğlen-mee" yiz Dünya üzerinde kalan son baba olsan bile.
Homer, first of all, it's "par-tay"... and second, we wouldn't "par-tay" with you... if you were the last dad on Earth.
"Islak cildi ay ışığında parıldıyordu"
" her wet skin glistening in the moonlight.
Alyssa, seninleyken kendimi yetersiz hissetmeyeceğim artık. Çünkü senin tecrübene eşdeğer bir şey yaşamış olacağım.
Alyssa, with you, I won't feel too inadequate or conservative anymore, because I'll have done something on a par with all your experience.
Lambaları söndürüp... alev ışığının parıltısı altında oturmaya başladığında tüm kurallar yokolur.
When you put out the lamps... and sit in the firelight's glow... there aren't any rules any more.
Güneş gökyüzünde parıldıyor.
High pressure's built a ridge in.
Yani eğer ben ikinize de bu testte işe yaramaz gözüktüysem sebebi bu yüzdendir.
So if I seem a little off-kilter to you two... it's par for the course.
Gerçek ışık altında parıldayan 2 bin iplik makinesi.
Two thousand twine threaders, gleaming under real lights.
Ve adaletin parıldayan ışığını her karanlık köşeye ulaştırmak için planlar yaparken de gerçekten ihtiyacım olan şey, bir işti ve durum pek iyi değildi, çünkü Memphis'te çok fazla avukat vardı.
And while I still had plans to shine the blazing light of justice into every dark corner, what I really needed right now was a job, and badly, because there are too many lawyers in Memphis.
Minimal düzeyde.
It's par for the course.
- Argo beslendi, sulandı ve çok tarandı. O parıldıyor.
Argo's fed, watered, and so brushed she shines.
Safran parıltısını arıyorum,... 20'lerin çay dansı türünde.
I'm looking for a saffron glow, sort of tea dance'20s.
İKİ SAAT SONRA Victoria Limanı devir teslim şerefine havai fişeklerle... - ışıl ışıl parıldıyor.
Victoria Harbour lights up with the first fireworks of the hand-over, kicking off a two-day fireworks extravaganza where over $ 100 million will literally go up in smoke.
Bir sonraki gün, Londra'daki her okullu kız parıltılı göz makyajı yapıyordu ve kanayan bir işin dışında kalmıştım.
The next day every schoolgirl in London was wearing glitter eye make-up. And I was out of a bleeding job.
O altının parıltısını sökmek mi istiyorsun?
You want to take them shines off, that gold?
Ne zaman birine uzansan, sönüp karanlığa karışıyor, ardından diğeri başka bir yerde parıldıyordu. Ve ışığı, dikkatini dağıtıp, yakalamaya çalıştığın ateşböceğinin yerini kaybetmene yetecek kadar sürüyordu.
Everytime you reached out for one, it would suddenly go dark and then another would light up somewhere else, distracting you from the first one just long enough to lose track of where it was, and then you would go after the second one
Berlin'in açık sınırı, Doğu Almanlara parıldayan Batı'ya ; Sovyet ve Doğu Alman liderlerin bitirmek istedikleri, giriş imkanı verdi.
Berlin's open border gave East Germans access to the glittering West which Soviet and East German leaders wanted to end.
parıltısı çok farklı.
The sparkles are so different.
Uzunca gizli harikalar fakat bazen altın parıltısı şeklinde açığa çıkar.
Wonders long hidden but revealed occasionally in a glint of gold
Ağrı genellikle o adamın üzerine düşen bir çeşit şimşeklerle gösterilir. parıldayan kızarıklıklar da popülerdir, Bazen adamımızın vücudunun kısımları alev alır...
Pain is usually represented by some sort of lightning attacking the guy, glowing redness is popular, sometimes parts of the guys body will just burst into flames...
Suda parıldayan muheteşem ay ışığımız var.
We've got gorgeous moonlight shimmering in the water.
Bu bir yanlış anlaşılmaydı. Sandım ki annemle...
You see, it was a - well, it was a misunderstanding because I thought that my par...
Ama en azından yüzünde o güzel, hamilelik parıltısı var.
At least you got that cool, pregnant-lady glow.
! Parıltılı nakış işleme?
Flashy embroidery?
Güneşin parıltısına ulaşmak istiyorum.
- Get on it, man. I wanna get to the sunshine.
Bir piyano ışıkta parıldamalıdır, ama takım elbise değil.
A piano should be nice and shiny But not a suit
Uzaktaki parıldayan ışıkları göreceksiniz
You see the distant flames They bellow in the night
Çocuk senin gücüne sahip değil, ama Karanlık Gücü senin gibi kullanabiliyor, yanlışsam beni durdurabilirsin.
The boy who was kidnapped isn't on par with you, but he's another user of the Dark Hadou, isn't he?
Özel canlı rengarenk parıltısız, geri çekilebilir tank mı bu yoksa?
Is that a custom Living Color anti-glare, retractable-top tank?
Senin ellerinde kına ve gözlerindeki sürmen, benim yaşamıma bir parıltıyı getirir
Let's go to the umbrella. See how lucky he was!
Gün batımında kasabadaki bir terasta ışıklar parıldamaya başlar iki kişinin kalbinde.
'In the sunset from a terrace in the town...'... the lights start to twinkle...'... in two people's hearts.'
Onu gördün mü, tamamen parıltılı.
Hey, hey, have you seen her? She's all sparkly.
- Gözlerindeki parıltı kaybolmuş
The sparkle's gone from his eyes.
Zavallı adamın başında durup izlerken gözlerin yuvalarından fırlıyor gibiydi ve yağlanmış kaslarını bronz bir ilah gibi parıldıyordu.
Watching you stand over that poor man... your eyes burning with intensity... your suntanned muscles gleaming like a bronzed god.
Üç yanlış atışa karşılık bir iyi atış eşitlik getir.
Three lousy shots and one brilliant shot can still make par.
Bir gurur parıltısıyla düşüyor muyuz?
We go down in a blaze of glory?
"Gurur" u bilmem ama biz başka bir şeyin parıltısıyla aşağıya iniyoruz.
I don't know about "glory," but we're gonna go down in a blaze of something.
Peter Kelson'u ağırlıyoruz... kendisi en çok satan "Kötü Niyet" kitabının yazarı seri katil George Viznik'in bugünkü duruşmasının hikâyesi hakkında konuşacağız.
We welcome Peter Kelson... author of the current bestseller "Vicious intent"... as par of today's story on the trial... of mass murderer George Viznik.
Gözlerindeki o muzip parıltı mı yoksa taviz vermeyen tavrın mı bilmem ama daha genç ve tüysüz halimi andırıyorsun.
I don't know if it's that adorable twinkle in your eye or that nonconformist streak that reminds me of a younger, less hairy me.
Burada parıldayan eski büyük bir Ay var.
There's some big old moon shining down.
Üzerimizde aynı Ay'ın parıldaması seni etkilemiyor mu?
Don't it strike you how it's the same moon shining?
Bu aynı Ay... ... ve biz savaşa gittiğimizde de üzerimizde parıldayacak.
It's the same moon........ that'll be shining when we go to war.
Vurulan çocukların üzerinde de aynı Ay parıldıyor.
Same moon that's shining down on those boys getting shot.
Evet, bu da akşamın bir parçası.
Yep, that's about par for the evening.
Barry'de parıltıdan daha fazlası var ve bunu bilen biriyim bu beni çok mutlu ediyor.
There's more to Barry than the glitter, and I'm the one who knows that, and that makes me very happy.