Pin traduction Anglais
4,507 traduction parallèle
Yani bunu şimdilik beklemeye alabiliriz.
So we just gonna put a pin in that for now.
Suçu başka birinin üstüne yıkmanıza yardımcı olmayacağım.
I'm not helpin'you pin the blame on someone else.
Yani, cinayet zanlısına, sen bu suçu bir başkasına.. .. yüklemeli misin diye mi sormak istiyorsun?
So you wanna ask the suspect if he thinks you should pin this on someone else?
Yani, İdaris'e yüklenebilmemizi sağlayacak tek kişi, ona saldırmaktan aranan kişi.
So, the only guy who can pin this on Idaris is the one wanted for attacking him.
Carly ile ayrıldık.
Me and Carly pulling the pin.
Sadece bana kart ve şifrelerinizi verin, bu aralar param yok.
I just need your debit card and pin number because I'm broke.
Öğretmen mi?
HE'S TOUGH TO PIN DOWN,
Oyle bir adami sikistirmak zor.
A man like that is hard to pin down.
Hepimizin para problemleri var ama bu cinayetlerin üstünü kapatıp başka birisinin üstüne yıkmanız anlamına gelmez.
We all got money problems, but that don't mean you get to cover up murders and pin'em on somebody else.
Etrafta D diye dolaşan bir efsane vardı. Bir karşılığı olmadan bana zarar verebileceğini sanan Greek'i alan ve her şeyi karısının eski kocasına yıkan sıska, beyaz bir çocuk vardı.
You know, there's a legend going around the D, skinny white boy thought he could hit me without remuneration, take down the Greek, pin the whole thing on his wife's ex.
Bir süre önce beni işlemediğim bir suçtan götürmüştün.
I think you've wanted to pin something on me for a long time.
NYPD o işi benim üstüme yıkmaya çalışmıştı.
NYPD tried to pin that truck on me.
Bu Maria Holst'un cebindeydi.
It's the same pin found into Maria's pocket.
Şifre?
PIN?
Sen de sokaklarda onun peşinden koşturup sabahlığının önünü iliklemeye çalışırsın.
You're going to be chasing her down the street, trying to pin her robe shut.
Zaten hep saçımı kendim tokalarım!
I always just pin my hair!
Ben seni sadece bu cinayetten yakalamakla kalmayacağım diğer iki cinayeti de senin üstüne yıkmayı hayatımın amacı haline getireceğim.
I've not only got you dead to rights on this one, I'm gonna make it my life's mission to pin these other two on you.
Dışarıya doğru çek.
Pull those pin-ins out. Got it.
Belki şifresini öğrenirsin.
Maybe you can learn his PIN number.
Flynn'in köprücük kemiği mermi tarafından çatlamış, cerrahi müdahale yapılmış sonrasında düzelme başladıktan sonra bir pin eklenmiş.
Flynn's clavicle was fractured by a bullet, surgically repaired, then a pin was inserted after it started to set.
- Eğer pin çelik ya da titanyumdan yapılmış ise.
If the pin is made from steel or titanium.
Bu pin yapay kemikten yapılmış ve son derece pahalı bir yöntemdir.
This pin is made from artificial bone, an extremely expensive procedure.
Pin kodunuzdaki dört numara.
The four numbers in your passcode.
Haritada işaretlenmiş bir yer var.
Map has pin impressions on it.
Açıkça belirtmek zor.
It's hard to pin down.
Her şeyi yönetmene yüklemeyin diyorum.
I'm saying don't pin it all on the director.
İntikam istiyorum.
They're trying to pin it on me. I want payback.
Malum, annen yerini tespit etmesi zor bir insan.
Well, your mother is a difficult person to pin down.
Onlar bizi sıkıştırmadan önce icaplarına bakmamız lazım.
We got to cut them off before they pin us down.
" Pin-ponu olan arkadaşının kim?
"who's the friend of yours with the ping-pong?"
Bana senin gençliğini anımsatıyor tığ gibi, "hep ben" demekten başka bir şey bilmeyen biri.
She rather reminds me of you in your youth, thin as a pin with a dreadful case of the "me, me, mes."
ve kafayı iskelete zımbala
And pin the head on the skeleton.
Bunu dirseğimdeki metal proteze söyle.
Well, tell that to the metal pin in my elbow.
- İğneye basıyor musun?
And you're pushing on the pin?
Evet. Beni de bulman çok zordu.
The point is, you had your reasons for doing what you did, and I have been impossible to pin down.
Bu standart kurma kam eksen pimi.
This is a standard cocking cam pivot pin.
Bu, Tim Sorentino'nun silahındaki pim.
This is the pin that was in Tim Sorrentino's gun.
Ara dedim, yoksa bu el bombasının pimini kaybederim, sonsuza kadar.
Do it now, or I lose the pin to this grenade... Permanently.
Bekle, o pime ihtiyacım var.
Wait, I need that pin!
Bunları takıp iş başına geçin hadi.
Just pin these on and get to work.
Suçu bana atma.
Unh-unh. Don't pin this on me.
- Kristina Braverman iğnesi?
- Kristina Braverman pin?
Kristina Braverman iğnesi?
Kristina Braverman pin?
Onunla konuşmayı denedim, ama başaramadım.
I tried talking to him, but I can't pin him down.
Tamam, emniyet pimini çekiyoruz.
- OKAY, ENGAGE THE SAFETY PIN.
Tanrı'ya şükürler olsun ki. Bowling'de başladığından çok daha iyisin.
Thank God you're better at being a TA than you are at ten-pin bowling.
Dedektif Kim'den mandalı almaya çalıştığımız gün.
The day that we were all playing around with the clothes pin outside with Detective Kim.
Salak Robbie Feinberg'in liseyi bitirmesi beş yıl sürdü.
Robbie Feinberg the pin head, took five years to finish High School.
- Evet. Parmağımın ucuna dikkat et. Nazara karşı.
Yeah and so does the end of my finger... pull the pin.
Burada bir virgül koyalım, olur mu?
Let's agree to put a pin in it, shall we?
- PIN lazım.
- I need a PIN.