Puro traduction Anglais
1,434 traduction parallèle
İyi bir puro gibisi yoktur, değil mi ortak?
There is nothing like a rood cigar. Eh, partner?
Puro ister misin?
Like a cigar?
Bir puro al Bill.
Have a cigar.
Puro, lütfen.
Cigar, please.
Her yerde puro izmariti bırakmıştın.
- You left cigar butts all over the place.
- Puro içmek isteğinizi.
- That you'd like to smoke a cigar.
Efendim, bir puro alabilir miyim?
Sir, can I get a cigar? - Hi.
Puro var. Sigara var.
Cigarettes?
Orası puro deposu.
That's the cigar store.
Puro?
Cigar?
Tembellik yapıp... beysbol maçlarını dinlemek istiyorum... bir kaç yüz tane de bira içmek... ve büyük bir puro, dışarıda tabii.
Be lazy, listen to the ball game... and drink a couple hundred beers. Smoke an occasional cigar... outside.
Senin puro içiyor olman gerek.
Hey, you should be smoking a cigar.
Bunun yanında puro içmezdim.
I wouldn't smoke around this.
- Puro?
- Cigar?
Bir puro ister misin, Andy?
- Do you want a cigar, Andy?
Evimde puro içilmediğini bilmiyor mu?
Does he know he's not supposed to smoke cigars in my house?
- Puro iğrenç bir şey. - Biliyorum.
- Cigars are disgusting.
Yukarıda oturup puro içtiğimi mi sanıyorsun sen?
What, do you think I'm upstairs chewing on a dead cigar?
Puro içsek karın bir şey der mi?
Your wife mind if we have a cigar?
Bir puro alın.
Have a cigar, Mr. Eastwood.
Puro yok evlat.
No cigar, sonny.
Aslında... bu küçük puro tek kötü alışkanlığım... çünkü kodeste, insan olduğumu hatırlatacak bir alışkanlığa ihtiyacım vardı.
In fact this little old cigar is my only vice'cause I needed a vice in the joint to remind me I was human.
Cady'nin puro dumanından nefret ediyormuş ve sürekli mızmızlanıyormuş.
He hated Cady's cigar smoke and was always moaning about it.
- Puro mu içiyorsun?
- Do you smoke cigars?
Bir puro al.
Have a cigar.
Biri hemen bana sert bir kahve getirsin, bir de kalın bir puro.
Hey, give me a couple of serious Irish cops, cigars in their mouths...
Hayır bir aynanın üzerinde yüzen bir puro o.
No, it's a cigar floating on a mirror (? ).
Puro. Chris, dairede görüşürüz.
Chris, we'll see you in the apartment.
- Bende daha güzel bir puro var.
Jackson... I'd better have a cigar.
- Puro yaktırarak mı?
- Burning cigars?
Puro mu?
A cigar?
" Gaipajama, Hindistan'a a 200 kutu puro gönderin,
" Send two hundred cases of cigars to Gaipajama, India,
Puro?
A Cheroot?
Kokteyl yapıyorum, at seçiyorum... puro kesiyorum- - iş işte.
Mixing drinks, picking horses... cutting cigars- - a job.
Puro kutusundan...... derme çatma bir roket tasarladım.
I formed a crude rocket... from a cigar tube.
Bir puro.
A cigar?
Bir sürü puro.
More cigars!
"Gelecek afyon hasatını göz önüne alarak Gaipajama, Hindistan'a 200 kasa puro gönderin."
"Send two hundred cases of cigars to Gaipajama, India, " in view of next opium harvest! "
Evet. Puro, puro, puro, puro.
Yeah, moosh, moosh, moosh, moosh.
Puro, puro, puro...
Moosh, moosh, moosh.
10 saat dikildikten, havadan sudan konuştuktan, ucuz puro dumanını soluduktan sonra bu kesinlikle kanabileceğim doğru cümleydi.
You know, after about ten hours straight on my feet, making small talk, breathing in that cheap cigar smoke, that is exactly the kind of line I'm ready to fall for.
- Aspirin. Ayrıca canım puro istedi. - Evet.
Some aspirin.
Puro odasındaki adamın adı Arnold.
Fella named Arnold there, in the humidor.
- Puro yakıştı sana.
- You look good with a cigar.
- Bu iyi bi puro.
- That's a good cigar.
Ve unutma, yemekten sonra puro ve brandy ikramı yapılırken diğer eşlerle diğer salona geçeceksin.
And remember, after dinner when they serve the cigars and brandy you go in the other room with the wives.
Bu puro!
That cigar!
Puro?
- You want a cigar?
Puro istemem.
- l don't want a cigar.
Ve bir puro al.
Here, have a cigar.
Ucuz ve içinde puro yok ama...
It's cheap and there's no cigars, but...