Push traduction Anglais
19,227 traduction parallèle
İttir!
Push!
Yere at! Yere at!
Push... push her down!
Baş parmaklarını böyle bastır ve kenara çek.
Push your thumbs in this way, and move it to the side.
Parmağını böyle bastırıp...
Push your thumbs in this way...
Ben hâlâ erteleyelim derim.
I still think we can ask to push it.
Duruşmayı yine erteleyemem.
I can't push the hearing again.
Zorlamalı ve onu gerçekten üzgün olduğun konusunda etkilemelisin.
You just need to push through, impress upon her how sorry you are.
Anlat diye zorlamayacağım.
I'm not going to push you to explain.
Ajan Montgomery, kızımızı uzaklaştırmak istemedik.
Agent Montgomery, we didn't want to push our daughter away.
Eğer Simms 2 veya 3 delegeyi bize yönlendirirse bu Kansas için yeterli olabilir.
If Simms could deliver two or three delegates... That could push Kansas over the edge.
Biliyorum, ama deneme zamanını bir saat ileriye alabilirsek eğer.
I know, but if we could just push back the tasting just an hour.
- Başlangıçlardan satmaya çalış.
Push the apples.
- Ben, kendin sat.
You know what, Ben? Ben, push them yourself.
O beni kendinden uzaklaştırmadan benim onu kendimden uzaklaştırmam gerek.
I was just pushing him away before he could push me away.
Yok ya, mecbur kalırsam birkaç gün erteleyebilirim.
Nah, I can... push it off a few days if I have to.
Onu öylece dışarı atamam.
I can't just push him out.
Nasıl üstüne gideceğini bildiğine eminim.
I'm sure you know what buttons to push.
Onu ben dışarıda bırakmadım.
I did not push her out.
10 milyarı bulma çabası olduğunu duydum.
Hear there's a push to get the ten billion.
Arabayi devirmek icin azicik ittirmek yeterli oluyor.
Only takes a little push to upend the cart.
Buna "azicik ittirmek" demezdim.
I wouldn't call that... a little push.
Çünkü mal satmayı bilen tek herif sen değilsin.
Because you ain't the only motherfucker who knows how to push weight.
Miranda'nın gidişiyle, Bunu taşıyan olmayacaktır.
And with Miranda on leave, pending her hearing, there's no one left to push it up the hill.
Ikınmalısın.
You have to push.
Ikınabilirsin.
You can push.
Beni ittin mi?
Did you push me?
Görüşlerimi kendime saklarım ve biz eski karavanı araba yolunuzdan çekeceğiz sokakta bir yere koyacağız.
I'll just keep my opinions to myself and we'll... push the old RV out of your driveway and into the streets someplace.
Tüm gücümle parlementoya baskı yapabilirim.
I could push it through parliament with all my might.
"Hemen pes etme mal herif." dedim buna.
I said, " Stop being a push-over, you pillock.
Beni Harikalar Diyarı'na geri gönderecek gücün yok.
You don't have the power to push me back to Wonderland.
En son konuştuğumuzda olan her şeyi bir kenara at.
Push past everything you left on the table the last time we spoke.
Havuzun kenarlarına gidip oradan itmeye çalışırız, tamam mı?
We can, we can go to the shallow end and just try and push it up from there, alright?
Yaracak bir şey bulmalıyız, böylece genişletiriz.
We need something to push through, so we can widen it.
Yani bize kalan, bu çeyreğin kazancını son patlamayı gerçekleştirmek üzere kullanmak için onayınızı almak.
So it only remains for us to secure your approval to divert this quarter's profits for the last time one final push.
Sana onu uzaklaştırmaya çalışmamanı söylemiştim.
I told you not to push her away.
Odaya it beni sadece!
Just push me into the room!
İki, üç, it.
Two, three, push.
Sen beni uzaklaştırmadın.
You didn't push me away.
Russ, ayağını frene basar gibi ittirir misin?
Hey, Russ, just push down on your foot like you're hitting the brake.
Elimi mümkün olduğunca kuvvetli itmeni istiyorum.
Okay, push against my hand as hard as you can.
Geri göndermeme yardım et.
Help me push it back!
Ve meteoru geri göndermek için birlikte çalışıyorlar.
And they're working together to push the meteor back!
Çünkü umurumda ama canımı kurtarmak için kadın ve çocukları kenara itecek kadar değil.
Because I do, but not enough to push women and children aside to get on a lifeboat.
Nik, lütfen bana bebeğin zarar görmeyeceğini söyle.
Push another five of morphine. Nik. Please just tell me nothing's going to happen to the baby.
İlaçları verin.
Push the meds.
Bu soruşturmayı bizi utandırmak ve beni uzaklaştırmak için kullanacak.
He's gonna use this investigation to embarrass us and push me out.
Eric'in yaşam tarzının bir doğru kabulünü zorlamayın.
Don't push any actual acceptance of Eric's lifestyle.
- Lütfen itme!
- Please don't push!
Ikın!
Push!
Sen ise FBI'a kağıt işleriyle uğraşmaya mı gidiyorsun?
FBI basement to push papers?
Ikın.
Push.