English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ P ] / Pushing

Pushing traduction Anglais

6,089 traduction parallèle
Glen Babbit evrak işinde, inanılmaz!
Glen Babbit pushing papers, unbelievable.
Gönderiyi birkaç hafta erteleyecek olsa da.
Even if it means pushing the delivery back a few more weeks.
Zor çalışan bi kan inceltici de ekledim. bu yüzden, kağıtlar etrafa koyarken vurulursan, Bilsem iyi olur.
I've included a pretty heavy-duty blood thinner, so if you get shot pushing paper around your desk, it was nice knowing you.
Koltuğundan vazgeçmesi için Senatoyu güvensizlik oylaması yapmaya zorluyor.
She's pushing for a vote of no-confidence in the senate to force him to relinquish his seat.
Aktif saldırı olmadan, ATGE'yi dâhil etmemiz kolay olmayacak.
Without active aggression, we're gonna have a hard time pushing the button on FAST.
Jane, Angela'nın bizi içmeye zorladığı o sweat çayını laboratuvarda inceledim.
So, jane, I ran some lab tests On that sweat tea that angela's been pushing.
Çekim gücü ve genişlemenin evrenimizi kontrol etmek için 14 milyar yıldan beri süren savaşı genişleme onu dışa doğru iterken çekim gücü kendi içine doğru çekiyor.
GRAVITY AND EXPANSION BATTLE FOR CONTROL OF OUR UNIVERSE FOR 14 BILLION YEARS EXPANSION PUSHING IT OUTWARDS, GRAVITY PULLING IT IN.
Ancak büyük donma içinse karanlık enerjinin miktarında sabit bir artış yeterli.
BUT A BIG FREEZE REQUIRES A STEADY INCREASE IN DARK ENERGY, PUSHING GALAXIES AWAY FROM EACH OTHER.
Gördüğümüz her şeyi uzağa, soğuk ve yavaş bir ölüme itiyor.
PUSHING EVERYTHING WE SEE TO A LONG, COLD, AND VERY SLOW DEATH.
Ve yeteneğini çoklu göreve zorlayıp zihninin hızını test ederek süregelen eğitime devam etmek.
And to continue your ongoing training. We're testing the speed of your mind by pushing your ability to multitask.
Günden güne bizi köşeye sıkıştırıyor ve yapmayı düşünmediğimiz şeyleri yapana kadar bizi zorluyorlar.
Day after day, they keep backing us into a corner, pushing us until we do things that we never thought we would do.
Kuraklığın ayıları şehre çektiğine dair bir makale okumuştum.
I read an article about how the drought is pushing bears farther into town.
Eğlence olsun diye bok taşıyorum.
Pushing shit around is fun time for me.
Birkaç sahte at ve birkaç sahte reçete ile sınırlıydı ama sonra beni daha fazlası için zorladı.
It was just a few pretend horses, a few made-up prescriptions, but then he kept pushing me for more.
O beni zorladı.
He kept pushing me.
Ben devreden çıktığıma göre, Triple Twos, Byz-lat bölgesini zorlamaya başlayacak.
With me stepping down, Triple Twos, they're gonna be pushing on Byzlat blocks.
Neden hep bana para dayıyorsun?
Why are you always pushing money on me?
Bu kadar septik olma.
Stop pushing so hard.
Gabriel'i kendin için feda ederek.
All the while, pushing Gabriel under the bus.
Onların salatalık suyu gerçekten girişken.
They were really pushing that cucumber water.
3 boy farkla önde gelen Big News, korkulukların orada ikinci tur biter bitmez çok erken zorlamaya başladı.
There's Big News out in front of the pack by three lengths, pushing early just beyond the second turn, running hard to the rail.
Yeteri kadar satmazsak ya da iyileştirmeler için zorlamazsak bize bağırırdı.
He'd scream at us if we didn't sell enough or if we weren't pushing upgrades.
Bence zorlamaya devam etmeliyiz.
I think we should keep pushing.
Şimdi ise otobanda hız testi yapıyorduk. Tanner arabasını son hızına zorluyordu.
Now we were speed-testing on the autobahn, and Tanner was pushing his car to the absolute limit.
Montero o ağırlığıyla tepelere çıkarken hararet mi yapıyor?
The Montero's running a little hot, pushing all that weight up a hill?
Ayakkabılar biraz abartı oldu.
The shoes are pushing it.
Onları geri püskürttük, artık bitti.
We're pushing them back, that's all.
Yeryüzündeki yaşamı unutulmanın eşiğine getirdiler.
AND PUSHING LIFE ON EARTH TO THE EDGE OF OBLIVION.
Yaşamı yok olmanın eşiğine getirdiler.
PUSHING LIFE TO THE EDGE OF EXTINCTION.
Sürekli olarak bize bir şans tanıyor.
IT'S CONSTANTLY PUSHING US TO CHANGE.
Beni salıncakta sallamıyorsun.
You're not pushing me on a swing.
Fırtına körfezden kuzeye ilerliyor.
The storm is pushing north from the gulf.
Damon'dan hoşlanmadığım için beni başından savmaya çalıştığını biliyorum.
I know that you're pushing me away Because i never liked damon- -
Evet orada ilk defa mührün beni yönlendirmediğini hissettim.
Yeah, you know, for the first time I've been back, I didn't feel like the Mark was pushing me.
- Veriyorum.
- Pushing.
Bir gece, okul yakınlarında uyuşturucu satan satıcının peşinden gitmeye karar verdik.
One night, we decided to go after this drug dealer that was pushing crank near the school.
Hikayelerimi sadece Ana'ya şu gerçekçilik tarzını kabul ettirmek için istiyordu, anlıyor musunuz?
No, he just wanted my stories, then he kept pushing Ana with his whole... authenticity routine, you know?
Ne olursa olsun devam ederek doğru olanı yapıyoruz değil mi?
We are doing the right thing, aren't we, Pushing on no matter what?
- Anladım, özür dilerim.
- Now you've made that woman think that we are pushing for her mother to die. I got it. I'm sorry.
Kaptan, bu biraz utanç verici çünkü daha önce fark etmemişim ama ittirdiğim kolun bir kademesi falan daha varmış.
Uh... Captain, this uh... this is a little embarrassing, but, uh, you know, I've never noticed, uh, the little lever I've been pushing, it's... it's only about two-thirds of the way up.
Canım niye annenin damarına basıyorsun?
Honey, why do you keep pushing her buttons?
Ve Fish Nikolai'i sizin yerinizi alması için zorluyor.
And Fish is pushing Nikolai to take your place.
Sen eve gidip bir güzel yat onca itip kakma olmadan televizyondan rahat rahat beni izle.
You just go home, put your feet up and your head back, and you watch it on TV, away from all that crazy pushing and shoving. Huh?
Belki de başlama tarihini öne çekiyordur. Ne duruyorsun...
Well, maybe he's pushing your start date up, so...
Teslimat tarihini ertelemek şirkete milyonlara mal olurmuş ve bir sürü çalışanı işten çıkarmak zorunda kalırlarmış.
That, uh, pushing the delivery date Would cost the company millions And they'd have to lay off a bunch of employees.
- Az kişiyle mi ilgilenebildiniz?
You were just pushing rocks up a hill?
Eşinle ilgili olaylar seni hoşlanmadığım bir yöne doğru itiyor.
This business with your wife, this pursuit, it's pushing you in ways that I don't like.
Sağdan sola 27 sonu olmayan bir dağa doğru ittiğim bir kaya gibi bir şey.
I am pushing up an endless mountain.
Aradığınız adamın sahte künye yaptığını söylemiştiniz değil mi?
So, the man you're looking for, you said he's pushing fake dog tags?
- Kızım, çok zorluyorsun.
- Girl, you're pushing it.
Onu o itmedi.
She wasn't pushing him.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]