Puzzle traduction Anglais
2,523 traduction parallèle
Ama bilinmeyen türleri araştıran dedektifler biyologlar ve gezegen bilimciler bulmacanın parçalarını birleştirmeye başladılar.
But like detectives on the hunt for an unknown suspect, biologists and planetary scientists are beginning to piece the puzzle together.
Bunun hakkında bildiğimiz tek şeyse, insan yapbozunun sonunda tamamlanıyor olduğudur.
What we now know is it is the place where the puzzle that is the human face finally all comes together.
Gelişmekte olan bir embriyonun taranmasından elde edilen verilerle yüzlerimizin büyüyüp gelişmekte kalmayıp bir bulmaca gibi tamamlandığını sizlere göstereceğiz.
We've taken data from scans of a developing embryo so we are able to show you for the very first time how our faces don't just grow, but fit together like a puzzle.
Bulmacanın üç ana parçasının buluşma yeri üst dudağınızın ortası.
The three main sections of the puzzle meet in the middle of your top lip.
Gel biraz yap-boz oynayalım.
Let's play that puzzle game,
Parmak boyası ve yapboz mu götüreyim?
Bring some fingerpaints and a puzzle?
Yapbozu çözmeye yetmeyecek kadar çok fazla parça var.
Too many pieces, not enough puzzle.
Bazen beni hayrete düşürüyorsun.
Sometimes you puzzle me.
Bulmaca mı bu?
Isn't this a puzzle?
Polo maçında ki bu adam yapbozumuzun kayıp parçası olabilir.
This guy from the polo match might be the missing link to our puzzle.
Belki yanılıyorum, ama hala bir parçanın eksik olduğunu düşünüyorum.
Maybe I'm wrong, but I feel there's a piece of the puzzle still missing.
Ve onu yalnızca kısacık birkaç aydır tanımamıza rağmen şimdiden Emily ailemizin hiç fark etmediğimiz kayıp parçası gibiymiş geliyor.
And though we've only known her for a few short months, Emily already feels like the piece of the family puzzle we never even knew was missing. Aw.
Şimdi bulmacanın bir kaç parçası daha elimizde, belki arkadaşın yardım edebilir.
Now that we got a few more pieces of the puzzle, maybe your friend can help.
Kimse ne olduğunu bilmiyordu. Bulmacanın parçalarını birleştirmeye çalışıyorlardı.
Everyone was in the dark, trying to put the puzzle together.
Sadece, 18. yüzyıldan kalma bir yapboz tahtası çalınmış.
The only thing that was taken was this 18th century children's puzzle board.
Demek bu yapboz ona aitmiş.
So this puzzle belonged to him.
Bakıcıları yapbozu ondan almış.
His caretakers took the puzzle from him.
Yıllardır yapboz tahtası, müzede zararsız bir şekilde duruyormuş.
All these years, the puzzle board sat in the museum, harmless.
Yapboz parçalarının dağıtıldığını söyledin.
You said the puzzle pieces were scattered.
Yapboz parçalarını toplamak için Jackie'nin sorununu kullanmış. Seninkiyle de tahtayı aldı.
He used Jackie's affliction to gather the puzzle pieces, and yours to take the board.
Yapboz hakkında bir şey söyledi mi?
- Did he mention anything about a puzzle?
Duke, yapboz.
NATHAN : Duke, the puzzle.
Tamam, yapbozlar, hadi yapbozlardan bahsedelim.
Okay. Puzzle. Let's talk about puzzles.
Hayır, yapbozdan bahsetmedi. Ama onu Kanada'ya götürmemi istedi.
Um, no, he didn't mention a puzzle, but he did ask me to take him to Canada.
Yapboz teknemde.
The puzzle's on my boat.
Yapboz muhtemelen oradadır.
The puzzle's probably in there.
- Yapbozu bize ver.
- Give us the puzzle!
Burdaki insanlar için tek inanç bu biliyorm
The puzzle is now together. The reason the people to nitric the graves. I am sure that the same substance is what is the elixir of life should be.
Crixorum yapbozun çok önemli bir parçası.
The Crixorum is a vital piece of the puzzle.
Ayrıca masamın üstüne bir bulmaca var... onu benim için bitirebilir misin.
Also there's a crossword puzzle on my desk you could finish for me.
Üst yönetim yapbozdaki eksik parçayı tamamlamamı istiyorsa bundan sonra bazı şeylere gereksinim duyacağım.
If oversight wants me to fill in their missing piece of the puzzle, I will require the following...
Hayır, hayır, Dr. Rosen. Bu bir bulmaca.
No, no, no, Dr. Rosen, it's a puzzle.
Birincisi, bu bir çapraz bulmaca.
First of all, this is a crossword puzzle.
Bir eksik parça daha bulundu.
There's another piece of the puzzle.
like puzzle pieces from the clay? ?
♪ like puzzle pieces from the clay ♪
Tüm parçaları bir araya getirdiğinizde, teyzemin gördüğü rüyayı, Deborah Hoyt'un gördüğü kadını...
When you put all the pieces of the puzzle together, you take the dream that my aunt had. The apparition sighting that Deborah Hoyt did see.
Sorunu çözmek isterim.
I'd like to solve the puzzle.
Cevabı bulmak üzere.
She's about to solve the puzzle.
Sana saygı duymam için tek yol düşündüğün ve yaptığın bu şey bir takım çalışması değil, buna ego denir.
You thinking that the only way I'm gonna respect you is if you hand me this final piece of the puzzle is not teamwork, it's ego.
Bulmacanın son parçası.
Final piece of the puzzle.
Mükemmel bir fincan çay... Bu bir bulmacadır.
The perfect cup of tea- - that's a puzzle.
Ajan Jinks bize bulmacanın son parçasını vermiş olabilir.
Agent Jinks may have given us the final piece to the puzzle.
Bulmacanın hiç hoş olmayan parçaları... Yerlerine oturmaya başladı.
Some pieces of a rather unpleasant puzzle have started to fall into place.
Bir bulmacanın iki parçası gibiyiz.
We fit like two puzzle pieces.
Tatlım eğlenceli aile gecemize çözüm buldum.
Honey, I have figured out the family-fun-night puzzle.
Yani parçaları olmayan bir yapboz.
So it's a puzzle without pieces.
Tamam, cevap vermek istiyorum.
All right, I'd like to solve the puzzle.
Aynı bulmaca okur gibi.
Yep. They're like reading a puzzle.
"Yıldızlı Gece" yapbozunu bitirecek miyiz?
Shall we finish the'Starry Night'puzzle?
Yapbozların kökenini biliyor musun?
You know the origin of the jigsaw puzzle?
Ve bu, dünyadaki ilk yapbozmuş.
And that's the world's first jigsaw puzzle