Quiver traduction Anglais
184 traduction parallèle
Titreme, sinirlenme.
No, don't quiver. And don't get angry either.
Aşk sanatının tüm incelikleri aşk oyununu eğlenceli hale getiren özenle düşünülmüş tüm o yaklaşımlar güneşin sıcaklığının insanın kanını kaynattığı ülkelerde hayat bulabilir, ancak. Her bir esintinin seni sevgiyle okşadığı o baştan çıkarıcı gecelerde. Demem o ki ; bunlar ancak sıcak memleketlerde geliştirilebilir tarzlar.
All the graces in the arts of love... the elaborate approaches that would make the game of love amusing... can only be practiced in those countries that quiver in the heat of the sun... in the still, languorous nights, where every breeze caresses with amour... love, as we understand it, is a technique that must be developed in hot countries.
Şu kasların müzikle titreşmesine bakın.
Watch his muscles quiver in musical rhythm.
Titret Sandow.
Sandow, quiver.
Gözümü kırpmadan bırakırım.
I can quit all right, without a single quiver.
Gerçekten bırakmak istiyor musun
So, Baby-O, you're hardly in the mood to quiver
ÖIüm korkusu,... tüm kanımın göğsümdeki bir nokta etrafında dönmesi ne kadar ilginç.
Fear of death. Strange how my whole body seems to quiver around one point in my breast.
Eminim Müfettiş Davidson eski güzel günleri arzuluyor, bir kekliğin ölümünü araştırırken, gidip, gördüğü bir yayla boş bir ok mahfazası taşıyan ilk serçeyi tutukladığı günleri.
I'm sure Inspector Davidson is longing for the good old days, when on investigating a robin's death, he simply went out and arrested the first sparrow he saw carrying a bow and an empty quiver.
"Ne zaman?" dün San Giusto'yu görünce ürperen gençler o yemyeşil Adriyatik'in üzerinden gülümseyecekler.
When, quiver the young ones ; seeing quartermasters from San Giusto laughing on the sea-green Adriatic.
Unutmayalım ki... Kont, politikacı ve ünlü bir zehir uzmanı idi, kilise müziğine de hayli düşkündü... Halbuki, Marki'nin sapıklıkları...
Let us mention that the Count was a politician and a famous poisoner, a great lover of plainsong whereas the perversions of the Marquis made the wings of the archangels quiver with delight unto the very depths of Hell.
Fırtınadaki bir dal gibi titriyor insanlar bildiğinden korkmuş, bilmediğinden korkmuş
They quiver like a leaf in a storm afraid of what they know and what they don't know
Elin, sadaktan ok çekiş halinde.
And the hand taking an arrow from the quiver.
# Çeltik başakları sallanır
And the ears of the rice plants will quiver
# Memeleri de sallanır, sallanır
They quiver too, they quiver too!
# Memeleri sallanınca, kanları kaynayıp azıyorlar
When their breasts quiver, they make the blood run wild
Babamı öldürdüm,... insan eti yedim, ve zevkten titredim.
I killed my father, I ate human flesh, and I quiver with joy.
Zevkten titredim.
I quiver with joy.
Tüm önemsiz detayların vurgusunu azaltmak için görüntülerini bulanıklaştırarak Bayan Heiberg'i aklından çıkarmak uğruna verdiği mücadeleyi tuvalinin hassas yüzeyinde ; bir şekilde titreşimi ve hislerindeki gerilimi ortaya çıkararak, benzer bir his uyandırması için Munch kız kardeşinin başı üzerinde tekrar tekrar çalışır.
Seeking now to de-emphasise all unimportant details by blurring their images struggling to eliminate Mrs Heiberg from his mind striving somehow to impart the quiver and intensity of his feelings on to the raw surface of his canvas seeking to awaken a similar mood in the viewer
Ayrıca sadece kıskançlık olayını değil onun psikolojisini ve derinlerde yarattığı titremenin tasvirini de.
And not merely the event of jealousy but its psychology and innermost quiver,
Ne zaman yanına gelsem heyecandan titrerdin.
Whenever I came near you you used to shake and quiver.
"dudaklar titrek"
"Lips quiver"
Onun her zaman soğukkanlı bir şekilde durması Kalbimi titretiyordu.
Each time that nonchalant way of his made my heart quiver.
Onda beni ürperten bir şeyler var.
There's just something about him that makes me quiver.
Genç hanımefendinin ne kadar heyecanlandığını bir görseydiniz!
You should have seen the girl quiver.
Sana öyle bir araba ayarlayacağım ki dibin düşecek.
I'll fix you a ride that'll make your navel quiver.
Ovanın üzerindeki hava... elbisemin renginde titreşir mi?
Will the air over the plain quiver... with a colour that I have had on?
- Bana o sadağı getirin! - Peki, efendim!
Bring me that quiver!
- Bunu oklukla takas edelim.
- Swap this for a quiver.
- Okları için bir okluk.
- A quiver, for arrows.
- Okluk kaç para?
- How much is this quiver?
Baba, neden okluk aldın?
Dad, why've we bought a quiver?
O çok çok eski nehir bile kurudu, sadece birkaç yağmur damlası kaldı geriye.
The primeval river has dried up, and only today's raindrops still quiver.
Dağlar titrer bu ismi duydukları zaman ağaçlar, rüzgar, tüm dünya sallanır.
The mountains quiver when they hear that name the trees, the wind... the whole earth shakes.
Bayanın vücudunu görmüyor musun?
Can't you see madam's flesh quiver?
O bana dokunduğunda, içim titriyor.
He touches me, and I quiver.
Ben de endişelenirim, üzülürüm...
I quiver... I get upset...
Allahım, sen ki, kainattaki en küçük yaprağın en hafif kıpırdayışını duyarsın,
God, you who can hear the slightest quiver of the smallest leaf in the universe,
Ve bir yüzyıldır, bir tek sarsıntı bile olmamış.
There hasn't been a quiver in a century.
Jean Renault sert bir adam ama onun bile dizlerini titretecek adamlar gördüm ben.
Jean Renault is a hard man, but I've known men that would make him quiver.
Gözlerindeki korku, sesindeki titreme.
The fear in his eyes, the quiver in his voice.
"Körsemin altından vücudumu ürperten adam." "O kel adam."
"that man who makes me quiver under my bodice, that baldman?"
Korkudan titriyorum!
I quiver with fear!
- Benimle birlikte gelip boyun eğer ve titrersen... cehennemin ateşinden kaçacağını mı sanıyorsun?
Think you'll escape from the fires of hell... if you come along with me and bow down and quiver?
Çünkü işkenceye hazırlandıkları vakit titriyorlar.
Because they quiver when they prepare for torment.
Bataklık ve çöl Dağ ve nehir yatağı dünya yanacak ama biz titreyeceğiz
Fen and desert mount and ford The earth will burn but we will quiver
Dünya yok olabilir ama biz titreyeceğiz
The earth may fail but we will quiver
"Buşmenler" eskiden bu dalları kesip içlerindeki süngerimsi dokuyu çıkararak okları için saklama kabı yaparlarmış. Bu nedenle ağacın adı Kokerbuum, yani ok kılıfı ağacı.
The local bushmen used to cut off these branches, hollow out the spongy tissue and use them as containers for arrows, which is why this tree is called the quiver tree.
Ancak bu ağaç bile kendini tam anlamıyla dışarısındakilerden soyutlayamaz.
But even the quiver tree can't seal itself off totally from its surroundings.
- Titremeye hazırlan.
Get ready to quiver.
Ben bu kafatasına sığmam, ben...
I, who make lesser men quiver in awe of my cranial prowess,
İnan bana, numara yaparken bile her tarafı zevkten titreyebilir.
I mean, they quiver all over. Believe me, they quiver all over even when they're fakin'it.