Read traduction Anglais
61,793 traduction parallèle
Tüm bildiriyi okumaları gerekiyordu.
They were meant to read it in full.
BBC World yayınında tam metni okumuşlar.
They just read it out in full on the BBC world service.
Geçmek bilmeyen 5 günün ardından teröristlerin taleplerinin BBC World ekranlarında okunmasıyla iki rehineyi daha serbest bıraktılar.
After five long days, a further two hostages have been released after the terrorists demands were read out on the BBC world service.
Şu yıldızları okursan aynı tarihi bulursun ve seni buraya yönlendirir.
If you read these stars, You find that same date, And it refers you to here.
Oku bana.
Read it to me.
Sadece oku bana.
Just read it to me.
Sesli oku.
Read them aloud.
İsimleri oku!
Read the name!
Saldırıya uğrayan kadınlar hakkında bazı araştırmaları okuduğumu söyledin ben de "Hayır, Savunma ve Sağlık dersinde öğrendim." diyecektim ki, dersi veren de ismi ne zaman anılsa gözünü seğirttiren Bonnie.
You said I probably read some study on women assault victims, and I would've responded with, "No", I learned it in my Self-Defense and Wellness class, which happens to be taught by Bonnie, who, by the very mention of her name, makes your eyes twitch, so Ed said "all right" to head it off.
O kahrolası İncil'i her gece okuyorsun diye kendini pek bir mağrur ve ahlaklı görüyorsun ama dışarıda gerçekten cefa çeken bir sürü insan var...
Just'cause you read the goddamn Bible every night, you think you're so high and mighty and moral, when there are people out there who are actually, really, truly suffering...
Sana İncil mi okutuyorlar?
- They make you read the Bible, too?
Dosyasını okudum.
I read the file.
İkimiz de işaretleri farklı okuyoruz.
We both read the signs differently.
Dorothy dediğin kız, Aradığımız kız, Ebedi Canavarın ilk gerçek işareti, senin gözetiminde ve Onu okumamıza izin vermiyor musun?
The girl you call Dorothy, the girl we've been searching for, the first true sign of The Beast Forever, is in your custody and you won't let us read her?
Onu mutlaka okuyun.
Be sure to read it.
Öbür ölümleri okumuş, cinayetini saklamaya çalışıyor.
He read about the other deaths and he's trying to disguise his crime.
Basajaun'un öyle yaptığını okumuştum.
I put her there like I'd read in the paper that the basajaun does.
Korku ve zulüm hakkında haberler okumaya başladık.
We read news about the horrors and atrocities.
Polisler ve ayakları hakkında okuduğunuz her şeye inanmamalısınız.
Well, you mustn't believe everything you read about policeman and their feet.
Ondan sonra okuduğumuz kitaplar, çocuklarımızın izlediği filmler batacak.
And then it'll be the books that we can read Or the films our children can watch.
Birinin şöyle bir sözünü okumuştum :
I read a quote once that said...
Çok fazla kitap okuyorum.
I read a lot of books.
Kitap falan okurum heralde.
I guess just read a book or something.
Derimizin üst katmanını her iki haftada bir değiştirdiğimizi okumuştum.
I read once that we change the upper layers of our skin every two weeks.
Küçük Prens'i ilk defa birlikte okuduğumuz zamanı hatırlıyor musun?
Do you remember when we first read The Little Prince together?
İçerdeyken okudum.
I read when I was in.
Bunun eski mahkûmlarla ilgili bir şey olduğunu okumuştum birini hissetmenin ne demek olduğunu unutmanın yani.
I read that's a thing with ex-cons, forgetting what it's like just to feel someone.
Yalan söylediğimi mi, yoksa okuyamayacağımı mı düşünüyorsun?
Well, do you think I'm lying or just simply can't read?
Onları okumanızı istiyorum Ve diğer ölüm ilân yazarlarının ne yaptıklarını görün.
I want you to read them and see what other obituary writers are doing.
Bir noktada kurşun kalemler söylemek isteyebilirsiniz Ve aslında birilerinin onları okumasına izin verin.
You might want to say pencils down at some point and actually let somebody read them.
Sadece bir kitap okumak istiyorum.
Just want to read a book.
Şimdi, büyüdüğüm doğumda ayrı olan ikiz ikizleri okudum...
Now, I have read about identical twins being separated at birth that grew up...
Liste okuyabiliyorsun.
You can read a list.
Sen kahveni iç sonra da ben falına bakayım.
You take coffee then I read your future.
Çay yapraklarından bakman gerektiğini sanıyordum.
Thought you were supposed to read tea leaves.
Pekâlâ, bunların hepsi gerçekse eğer ve... ve televizyonlar konuşuyorsa ve o geleceği okuyabiliyorsa ve balyozlar kanıyorsa ve bir dünyanın altında başka bir dünya varsa...
All right, if-if all this is real, and... and... and TVs talk, and she can read fortunes and hammers bleed, and if there is a world... under a world...
Kitabı okuyayım yıldırım hızında.
Read it fast at lightning speed.
Kural kitabını okumadın mı?
Uh, so, have you not read the rule book?
Neden kural kitabını okumuyorsun?
Hmm? Why don't you read the rule book?
Ertesi gün, Isla diye bir kadının kendini boğduğunu öğrendin.
Then the next day you read that a woman named Isla had drowned herself.
Emekli olduktan sonra, her hafta bir kitap okumaya karar verdim.
Since I retired, I made a promise that I would read at least one book a week.
Jerry bana, " Filmdeki şeytan rolü için biri gelecek.
Jerry says, " I got a guy coming into read for the devil in this film.
Oyuncu falan değildim tabii. Oturdum, birlikte sahneyi okuduk.
"Of course not." So I sat down, we read the scene.
Ne yazık ki kimse okumaya tenezzül etmedi.
Too bad nobody bothered to read it.
Okuduğunda beni anlamanı, benden çaldığın o saçma şeylere ne kadar ihtiyacım olduğunu fark etmeni umdum.
I was hoping once you read the letter, you'd get it, you'd realize how much I needed those silly things you were stealing from me.
- Bayan Bradley o notu okuduğunda...
- When Mrs. Bradley read that note...
Okumak ister misin?
Do you want to read it?
Okumak ister misin, dedi.
Asked if I wanted to read it.
Ve okuyamadım çünkü Hannah'nın bunu neden yaptığını anlamaya başladım.
And I couldn't... read it because... it's starting to make sense to me... why she did what she did.
Yazdıklarımın okunmasından hoşlanmıyorum.
I just don't like it when people read my... things.
- Hiç okumadın mı?
- You never read it?