Roar traduction Anglais
1,001 traduction parallèle
Bir arslan bahar havasına girerse ve kükremeye başlarsa, hep bir dişi aslan vardır, erkek aslanın istediğini anlayan.
When a lion gets feeling frisky and begins to roar, there's another lion who knows just what he's roaring for.
Aslanları çağırmak için böyle kükrüyorlar, sonra onlara mızrak atıyorlar.
They roar to call the lions, then they spear them.
Sence ortalıkta gürleyip beni burada bulduğunda vurmaz mı?
You don't think he'll roar around the ship and shoot when he finds me here?
Bak, bak, şimdi kükreyecek.
Now watch, watch, she gonna roar.
Peder, "Ya şimdi konuşsun, ya da sonsuza kadar sussun" derken... itiraz edemez misiniz, efendim?
When the parson says, "Speak now or forever hold your peace"... couldn't you give him a roar, sir?
MacChesney çok kükrüyor... zavallı bhisti kükremeler arasından bir şey söyleyemiyor.
MacChesney roar so loud... poor bhisti cannot get a word sideways between roarings.
Son savaşta, büyük başkan Abraham Lincoln ve General Phil Sheridan önderliğinde Birlik'e hizmet etme şerefine nail olduğumda her tür tehlikenin ve top ateşinin arasında savaştım.
During the late war, when I had the honor to serve the Union under our great president, Abraham Lincoln and General Phil Sheridan, well sir I fought'mid shock and shell and cannon roar.
Kızgın demirin dövülmesini izlemeyi ve körüğün uğultusunu duymaya can atıyorlar.
They love to see the flaming forge And hear the bellows roar
Kafamın estiği gibi hareket edebilirim!
I can roar my head off if I want to!
Şahlanıp kükreyince harika oluyorum.
As I ramp and I roar, I cut quite a figure.
Yüksek sesle konuşup kükremeyecek ve kasabaya acı çektirmeyeceğim.
I promise not to rant or roar and scourge the countryside anymore.
En büyük barajlarınız yerle bir olacak, önüne çıkan her şeyi sulara katıp sürükleyecek, ve yenilmez ordularımız, nihai hedefe doğru kükreyerek koşacak.
Water pours through your greatest dams smashing everything before it, even as our invincible armies roar toward their objectives.
Dünyaya gürleyerek ilan ettik.
We proclaim to the world with a thunderous roar
Şu kalabalığın haykırışını dinleyin.
Listen to that crowd roar.
Kükremesine izin bile verilmeyen bir aslan.
A lion who can't even roar.
Akıntı hızlanmaya başladığında girdap uygun şekle bürünür ve gürlemesini kilometrelerce öteden duyabilirsin.
When the tide's running, whirlpools form and you can hear the roar for miles.
Ayağa kalk ve kükre!
Get up and let out a roar!
Bunu kutlamak için Danimarka'da bugün, her içilen kadehle toplar atılsın ve kralın keyfi, heybetli sesiyle duyulsun gökler gümbürdeyerek.
In grace whereof, no jocund health that Denmark drinks today but the great cannons to the clouds shall tell, and the King's carouse the heavens shall roar again, re-speaking earthly thunder.
Nerede o şakaların şimdi? O şarkıların, o hoş deliliklerin? O birden sofrayı kahkahalara boğan parlak buluşların?
Where be your jibes now, your songs, your gambols, your flashes of merriment that were wont to set the table on a roar?
Üstelik biz de ölümüne yakınırsak kimin haddine başka türlü düşünmek?
Who dares receive it other, as we shall make our griefs and clamour roar upon his death?
Hayatını top gümbürtüleri arasında geçirmiş birinin, patlamayla ölmesi oldukça uygun düşerdi.
It seemed appropriate that he who had lived amidst the cannon's roar should die explosively.
Basınçlı vinçlerin sağır edici gürültüsü altında kasaplar ve deri yüzücüler hayvanların kanlarından yükselen gri buhar altında çalışırlar.
To the deafening roar of the pneumatic freight elevators, the butchers and the climbers work under the heavy vapor given off by the blood of the beasts.
Sekiz milyon karıncadan yükselen kavga, bağırış ve sevişme uğultusu yok.
No beautiful roar from eight million ants fighting, cursing, loving.
Salona bakmak ve güldüklerini duymak. Yükselen kahkahalar, kulağına gelen kahkaha dalgaları.
To look out there and see them all laughing, to hear that roar go up, waves of laughter coming at you.
# Kahkahaya boğ onları Çığlık attır onlara #
Make'em roar Make'em scream
Biraz sessiz olursanız, size bir haberimiz var.
Hold it down to a dull roar, we have a commercial.
Kükreme ve çığlığı duydum.
I could hear the roar and bellow.
Pist pilonunu hızla geçerlerken Shumann yeniden iç kulvardan dönüyor. Ve Shumann farkı açıyor!
Shumann again takes the inside track as they roar around the pylon, and Shumann widens his lead.
Yakalar ve kazanır Sarsıcı!
And he catches up and wins With a roar!
Artık rüyalarında her gece bu sahil boyunda yaşamaktaydı. Çağlayan dalgaların sesini duyuyor ve üzerinde yüzen ağaçtan kayıkları görüyordu.
He lived along that coast now every night, and in his dreams he heard the surf roar, and saw the native boats come riding through it.
Bomba sesini duydunuz mu?
You heard the roar?
Rüzgarın sesi ve dalgaların gümbürtüsü eşliğinde... yanımda sevdiğim kişiyle.
With the sound of the wind and roar of the waves... and someone I loved by my side.
# Sen aslan gibi kükrersen...
~ If you roar like a lion ~
Hala ondan korkuyorsunuz çünkü bir boğa gibi kükrerdi.
You're still afraid of him because he used to roar at you like a brass bull.
# Ardından kışın ilk soğuğunda Bulur kendisini apaçık ortada.
"And found himself poor By the winter's first roar"
Sesi duyabilirsiniz, hala güzel ve gerçek.
You can hear that the roar still sounds good and true.
Ani bir gürleme, kadının irkilmesi,.. ... savrulan bedenler ve feryatlardı korkunun bulanıklaştırdığı iskeledekiler.
The sudden roar, the woman's gesture, the crumpling body, and the cries of the crowd on the jetty blurred by fear.
- Evet, bağırma.
- Yes, and don't roar.
Kalabalığın uğultusu beynime işliyor.
The roar of the crowd goes to my head.
Gürle.
Roar.
Zıplıyor!
- It's gonna try! - ( GURGLING ROAR )
Okyanusun kükremesini duyabiliyorum.
I can hear the roar of the ocean.
Müşterilerin girdiğini gördü ama trafiğin o keşmekeşi kamyonlar ve tren sireninden ötürü hiçbir şey duymadı.
He saw customers come in but heard nothing due to the roar of traffic, trucks and train whistles.
Yağmur yağar, gök gürler,... insanlar doğar ve sonra da ölür.
The rain falls and thunders roar, people are born, and then die.
Aslanlar kükremiş kulağımızın dibinde.
Have I not in my time heard lions roar?
İçimden yükselen çığIıkları duyuyordum. Ve ağzımı sıkı sıkıya kapattım. Yoksa kükremeye başlayacaktım.
I heard the voices crying inside of me, too... and I had to keep my mouth shut tight... or else a roar would have come out!
Heyecanlar, cazibe, kalabalığın kükremesi!
Thrills, glamour, the roar of the crowd!
- Sonra ne olacak?
What's next? The roar of crowds?
Atlara alıp kasabadan çıkacağız, trene atlayıp işi halledeceğiz.
We ride out of town, board the train, just roar right on through.
Uğultuyu duyuyor musun?
Do you hear the roar?
Sen gardıropta, bense sandalyenin üstünde bir baykuş gibi tünüyorum.
I say it starts like this, with the night, the violent light of the lightning and the roar of thunder.