English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ S ] / Sandalyeler

Sandalyeler traduction Anglais

475 traduction parallèle
Sandalyeler!
Chairs!
Bu sandalyeler gerçektende tam müzelik.
These chairs really belong in a museum.
Ya şu sandalyeler, moruk?
About those chairs, old bean?
Kayıp sandalyeler yani.
The missing chairs, old man.
Evet, sandalyeler.
Yes, the chairs.
Bu berbat yerdeki sandalyeler beş para etmez.
There ain't a chair in this dump worth a dime.
Bu sandalyeler!
These chairs!
Bu sandalyeler pis!
These chairs are filthy!
- Başka sandalyeler var.
- There are other chairs.
- Müthiş. Çiçek desenli perde ve büyük sandalyeler aldım.
- I got flower drapes and big chairs...
Ve sandalyeler.
And chairs.
Sandalyeler için teşekkür ederim.
Thanks for the chairs
- Oturun, sandalyeler bunun için var.
- Sit down, that's what chairs are for.
Sandalyeler bunun için var.
That's what chairs are for.
Sandalyeler.
The chairs.
O sandalyeler nasıl ses çıkarır, bilir misin?
You know the noise the electric chair makes?
Minik oğlanlar için mavi kızlar için de pembe sandalyeler var.
They got a little blue chair for little boys... and a little pink chair for little girls.
Hurda metalden yapılmış sandalyeler?
Chairs made out of scrap metal?
Bak, şu sandalyeler, her ikisi de kanepeye uygun.
See, and these chairs, they both match to the sofa.
Masalar uçar, sandalyeler düşer, ışıklar söner-- -
Tables fly, chairs fall, lights go out, etc.
Kulübesinde, bir yatak, bir masa, sandalyeler ve bir ızgara vardı.
In the old man's shack, there was a bed, a table, chairs and a place to cook with charcoal.
- Masalar, sandalyeler
- Tables, desks.
Org çaklgıcısı. Gölgelik ve sandalyeler.
Organist, canopy and chairs.
Bir kez daha yürüdüm... tek başıma, aynı koridorlar boyunca... aynı metruk odaların içinden... aynı revakların altından... aynı penceresiz galerilerden... aynı eşiklerin üstünden... böylece yol alarak labirentte, adeta gelişigüzel... ve bir kez daha... bu devasa otelde herşey terk edilmiş... boş salonlar, koridorlar... salonlar, kapılar... kapılar, salonlar... boş sandalyeler, geniş koltuklar... merdivenler, basamaklar... basamaklar, art arda... cam eşyalar, boş bardaklar... bırakılmış bir bardak, cam bir bölme... mektuplar, kayıp bir mektup... anahtarlıklara asılı anahtarlar... kapı numaralı anahtarlar :
Once again I advanced... alone, along these same corridors... through the same deserted rooms... past the same colonnades... the same windowless galleries... across the same thresholds... taking this route in the labyrinth as if by chance... and once again... everything was deserted in this immense hotel... empty salons, corridors... salons, doors... doors, salons... empty chairs, deep armchairs... stairs, steps... steps, one after another... glass objects, empty glasses... a dropped glass, a glass partition... letters, a lost letter... keys hanging from their rings... numbered door keys :
Rosa, müzik odası içine bütün yaldızlı sandalyeler istiyorum. Ve iyice tozunun alınsın.
Rosa, I want all the gilt chairs in the music room.
Sandalyeler iyi durumda.
The chairs are alright.
- Elim sendeyi biliyoruz. - Müzikli sandalyeler.
Musical chairs.
- Bu tekerlekli sandalyeler çok tehlikeli.
- These wheelchairs are dangerous.
Biz ne oynuyoruz, müzikal sandalyeler mi?
What are we playing? Musical chairs?
Ne güzeldir. Herkes için çiçekler, sandalyeler, koltuklar.
Among flowers, sitting on chairs...
Bunlar şanssız sandalyeler.
These are unlucky chairs.
Sandalyeler az olduğu için kusura bakmayın. Ama görüşme fazla sürmeyecek.
Well, I'm sorry about the shortage of chairs but this won't take too long.
Deri kaplı sandalyeler Hohenzollern amblemiyle birlikte Hohenzollern "Nihil sine Deo" sloganını taşıyordu.
This room was used by the royal family as a dining room till 1944.
Mektup almalar, tekerlekli sandalyeler, kanaryalar.
Letter-drops, wheelchairs, canaries...
Dekorunun tarzı yok ama mütevazi. Sandalyeler rahat, ortam sıcak. Aydınlatma, yanınızdaki en göz alıcı misafirinizi bile daha da güzel gösteriyor.
As for the decor, it is discreet without being elegant... the seating comfortable, and the atmosphere intimate... whilst the lighting subtly enhances... even the most ravishing companion.
Sandalyeler.
Chairs.
Sandalyeler Moskova'da.
The chairs are in Moscow.
Sandalyeler burada değil.
The chairs are not here.
Sandalyeler!
The chairs!
Bu sandalyeler.
These chairs.
Sandalyeler benim karıma aitti, ondan önce de annesine. Ve karım şimdi çok hasta.
The chairs belonged to my wife and her mother before her... and now my wife is ill.
Gördüğünüz gibi, sayın bayım, taşınma sırasında bazı sandalyeler kırılmış.
As you can see, my dear sir, some of our chairs were broken in transit.
Tüm sandalyeler babamın.
Every chair is my daddy's chair.
- O sandalyeler olmaz!
- Not those chairs! - Oh.
Sandalyeler bilgiyi arayan adamlara verilmeli, dogmacılara değil.
Chairs should be given to men who seek knowledge, not to those who use dogmas.
Sandalyeler St. Cyr'den gelme.
The chairs are from St. Cyr.
İyi ki öldürdüğümüzde onu çarmıha çiviledik çünkü bunu geçen 50 yıl içinde yapmış olsaydık şimdi boyunlarına haç yerine minik elektrikli sandalyeler asmış dini bütün okul çocuklarıyla uğraşıyor olurduk.
Good thing we nailed him when we did, because if we had done it within the last 50 years, we'd have to contend with generations of parochial schoolkids with little electric chairs hanging around their necks.
- Tanrım! Bu sandalyeler.
- Oh, God, and those chairs.
- Şu sandalyeler pis mi? Merhaba Jack.
Are they dirty, those chairs.
Bütün bu sandalyeler de neyin nesi?
What's all these chairs?
- Bay Russell'dan sandalyeler.
- The chairs from Mr. Russell.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]