Sayıyorum traduction Anglais
7,231 traduction parallèle
Şuradan, otobüs durağının şuradaki diğer ucuna kadar 18 çarpma noktası sayıyorum.
I count 18 impact points from there... to the other end of the bus stop over there.
Üç tane bıçak yarası sayıyorum ve arkada da beş tane gördüm.
I'm counting three sharp-force injuries, and I saw five more in the back.
Bu boş gezegene mahkum edildiğimden beri tutulmaları sayıyorum. Yaptığım hesaba göre daha önce buraya 6771 tekrar eden gün sayısınca geldim.
I've been counting eclipses since I was imprisoned on this empty planet, and according to my running tally, I've been here for 6,771 supernaturally repeating days, so in the real world, which we'll never get back to because
Sayıyorum. Üç, iki, bir...
Three, two, one.
Sayıyorum. 1, 2, 3.
I'll count it down. 1, 2, 3.
- Şükür sebeplerimi sayıyorum.
I'm just counting my blessings.
Senin gibi ben de dakika sayıyorum, Cooper.
I'm counting every minute, same as you, Cooper.
Onları yönetiyorum onları sayıyorum, sonra bir daha sayıyorum.
I handle them. I count them, then I recount them.
Ama hâlâ kendimi Katolik olarak sayıyorum.
But I still consider myself a Catholic.
Aman Tanrım, bunu yüksek sesle söyleyeceğime inanamıyorum.
Oh, my gosh, I can't believe I'm going to say this out loud.
"Tanımınıza katılmıyorum" demekten de asla korkma.
And don't be afraid to say "I don't agree with your characterization."
Anlıyorum Sayın Bakan ama Sam Hanna çok iyi bir ajandır ve sizinle tamamen işbirliği yapıyorum.
I understand, Madam Secretary, but Sam Hanna is an agent of the highest order and I have cooperated with you fully.
Ağladığımı söylemekten utanmıyorum.
It's heartbreaking. I'm not ashamed to say I cried.
Biraz abartıyorum belki ama belki Kern genellikle Lexy olarak dışarı çıkıyordu. Balonun kraliçesi gibi.
Taking a flier on this one, maybe, but let's just say that Nelson Kern usually stepped out at night as Lexy, the belle of the rubber ball.
- Katılıyorum Sayın Yargıç.
- I agree, Your Honor.
Şimdi bundan kendime pay çıkarmaya çalışmıyorum, .. ama söylemek istediğim şey şu ki, .. onu buraya kadar getirmek benim elimdeydi.
Now, listen, I'm not taking total credit for what happened, but all I'll say is that, um, it was my decision to bring him here.
Ben de hatırlıyorum ama beni sürgüne gönderdiğinde anlatamayacağım kadar kötü acıtmıştı.
As do I. But when he sent me into exile, it hurt. More than I can say.
Genelde öyle diyorlar ama babam mükemmel olduğumu düşünüyor. Şimdilik ben de buna katılıyorum.
That's what they say, but my dad seems to think that I'm perfect, so I'm just going with that for now.
- Ben sandım ki... - Şaka yapıyorum.
And that must have been damn near impossible to say.
Söyleyecek fazla bir şey olduğunu sanmıyorum.
I, uh... I don't think I have anything more to say.
Çok fazla, çok hızlı aşık oluyorum, çok fazla konuşuyorum, çok fazla para harcıyorum...
I fall too far, too fast. I say too much, I spend too much.
Dün çok sarhoştum, olanları hatırlamıyorum. Bana bir şey söyledin mi?
I was too drunk to remember anything, but what did you say to me last night?
Hadi sana inanıyorum diyelim.
Let's say I believe in what you're saying.
Bu şekerle teklif eden kişilerin söylediklerine inanıyorum.
I believe what people say about this candy.
Söylemek istediğim birkaç şey var. Hoşunuza gideceğini hiç sanmıyorum.
So, I got a few things to say... and I don't think you're gonna like, any of them.
Tekrarlıyorum, tüm...
I say again, I've lost all- -
Tekrarlıyorum :
I say again :
Toplumsal ruha inanıyorum diyelim.
Let's say, I believe, in the communal spirit.
Hatırlıyorum, en kötüsü sendin.
You were the worst, I remember. Laughed at me because they say,
Tam olarak çıkaramıyorum.
Can't say...
İsveç soyundan geliyor. Ben de çeyrek Hawaii'li sayılıyorum bu yüzden.
She's of Swedish descent, so I am a quarter Hawaiian.
- Söylediğin her şeye inanıyorum.
I believe everything you say.
Keşke zamanı geri çevirip farklı davransaydım diyorum ama sonra onu yüzünü, vücudunu aklından geçenlere dair hiç bir fikrimin olmadığını hatırlayıp merak etmeden duramıyorum.
I'd like to say I wish I could go back in time, do everything differently. But then I remember her... her face, her body... The way I never knew what she was thinking.
"De ki yorgunum, de ki üzgün de ki yaşlanıyorum ama bir de Jenny öptü beni."
* Say I'm weary, say I'm sad... * * Say I'm growing old, but add, * * Jenny kiss'd me. *
Toby'ye o iki kelimeyi söyleme cesaretini kendimde bulamıyorum.
I couldn't work up the courage to say three words to Toby.
Bunu söyleyeceğime inanamıyorum ama tekrar denemek istiyorum.
I can't believe I'm gonna say this, but I'm willing to try again.
Söylemesi biraz garip biliyorum çünkü seni uzun süredir tanımıyorum.
You know, this is kind of weird to say, I know, because I really haven't know you very long.
KC'ye yapılan çok eğlenceli gezilerden biri gibi sayılmaz ama okulların açılmasına az kaldı ve ailemizin bize bundan ötesine izin vereceğini pek sanmıyorum.
I know it's not like a super fun trip to KC or whatever, but school starts soon and I doubt our parents are gonna let us out much further than that.
Tabii sonsuz sayıda isimsiz olanları saymıyorum bile. Yakında adı söyle olacak ada gibi : "Edwahii".
Not to mention all the countless unnamed ones like the soon to be called : "Edwahii".
Sizi duyamıyorum?
What did you say?
Ne dediğini duyamıyorum.
I can not hear what you say.
Tekrarlıyorum. Dokuz Göz Komitesi, tüm üye devletlerin birleşik istihbaratına sahip olacak.
I say again, the Nine Eyes committee would have full access to the combined intelligence streams of all member states.
Sana sormak istediğim bir şey var ama "Henüz çok erken ve" "onu yeterince iyi tanımıyorum yalnızca birkaç defa görüştük." diyeceksin.
I want to ask you something. And you're gonna say, "oh, it's too soon." "I don't really know him well enough, we've only been out a couple times."
İnanamıyorum bunu söylediğine?
Oh, please! How could you say that?
Bilmiyorum, çözmeye çalışıyorum,... sizi endişelendirmemek için bir şey söylemedim.
I don't know. I'm trying to work on it. I didn't want to worry you, so I didn't say anything.
Söylemeye utanıyorum.
I'm embarrassed to say.
Şu an karakterlerin ne dedikleri ile gerçekte ne hissettikleri arasındaki tutumu hesaplıyorum.
Right now I'm charting the correlation between what the characters say and how they really feel.
Hayır demekte zorlanıyorum.
Well, I'm hard pressed to say no.
Başından beri genel olarak anlatıyorum, sen üstüne alınma.
Of course, when I say "you," you know I don't mean you personally.
Hep tutarım diyorsun ama tam vuracakken çekiyorsun. Ayaklarım yerden kesiliyor ve sırt üstü yere yapışıyorum.
You say you'll hold it, but what you really mean is... you'll pull it away, and I'll land on my back and I'll kill myself.
David, bu şirketin direktörü olarak hatırı sayılır bir mali yatırımda bulunduğumuz bir sanatçıdan müziğini duymak istediğimi söyleyerek haddimi aştığımı sanmıyorum.
David, as head of this label, I don't think I'm being unreasonable in asking to hear some music from an act in which we have a considerable financial investment.