Sefil traduction Anglais
2,851 traduction parallèle
Sefil bir şekilde öleceksin!
You'll die in a miserable way!
Mantıklı düşününce, bu lanet bana da bulaşmadan senin o sefil hayatına bir son vermem gerekir.
The rational course would be to end your miserable life before it further infects mine.
O sefil hayatını bile.
Not even your miserable life.
Sefil hale düşmüşsün.
Wretched.
Elini çabuk tut, sefil kuş.
Come on, then. Pitch in, you miserable git.
Sefil hâldeyim.
I'm miserable.
Daima da sefil bir şekilde kaybediyorsun.
Always failing miserably.
- Ya da sefil köpekler nedeniyle.
- Or the wretched dοgs.
Sefil bir haldeyim.
I am miserable.
Yine sefil olacak.
Slumming it as usual.
- Çok doğru, seni sefil serseri.
- Damn right, you sorry-ass Ioser.
Yavaş metabolizma, kan grubu çeşitleri umarım bu sefil virüs özel bir organizma aramıyordur.
Slower metabolisms, evolving blood types. Unless the wretched virus isn't organism-specific.
Küçük hanım ve sefil edalarınla yoldaydın.
All damsel in distress-like.
Affetmeyi bilmeyen acımasız, soğuk, sefil bir pisliksin.
You're a mean, cold, miserable bastard who doesn't know a thing about forgiveness.
Üç yıl önce, Pasifik'in sefil bir yerinde çamurda uzanmış seninle geçireceğim böyle bir anı hayal ediyordum.
Three years ago in a miserable part of the pacific, I was laying in the mud, Dreaming about a moment like this with you.
Eminim, oğlun babasının sefil biri olduğunu görünce çok gururlanacaktır.
Oh, well, I'm sure your kid's real proud to have a punk loser for a dad.
Çünkü sen sefil bir barmensin.
Because you're a fucking bartender!
Ben standart modifiyeli kask Picatinny Rail tercih ederim ama benim zevkim, şüphesiz, sefil banka hırsızlarından daha incedir.
I do prefer it with the upper Picatinny rail and the modified standard heat shield. But then my tastes are more refined, no doubt, than reprobate bank robbers.
Bana söyleyeceksin ve bunun karşılığında sefil hayatına son vereceğim.
Now, you're going to tell me, and in exchange for that,
Senin sefil olduğunu biliyordum ama umarım hastalık bulaşmamıştır.
I mean, I knew you were slumming, but... I hope you didn't catch anything.
Sefil hayatının sonuna kadar kör kalacak.
She'll be blind for the rest of her miserable life.
Aşağılık sefil!
Contemptible wretch!
Buna ne yaptın, seni küçük sefil?
What have you done with this, you little beggar?
Bu sefil adamlar, krallığımı kural tanımaksızın tehdit altında bıraktılar!
- These wretched men have threatened my whole realm with uproar!
Bazı eski olayların onu çok kederlendirdiğini ve çok sefil bir hayat sürmekte olduğunu yazıyor.
She says that some altered circumstances have brought her "to the utmost misery in the world and a most wretched life."
Eğer olmazsa, o sefil zamanlarım devam edecek.
- Otherwise I must persist in my wretchedness.
Şimdi bize Stanfeld'i ver yoksa kalan sefil, sahte hayatın boyunca seni kovalamayı hayatımın tek amacı haline getiririm.
Now give us Stanfeld, or I will make it my sole purpose to hound you for the rest of your miserable, phony life.
Kurt sefil bir halde, kilo kaybediyor isteyerek de değil.
Kurt's miserable, he's losing weight... and not in a good way.
- Çok sefil bir iş.
This is a miserable business.
Cecil Fox gibi bir sefil için neden itibarımı zedeleyeyim?
Why would I destroy my reputation on a low-life like Cecil Fox?
O kulelerden ben canlı çıksaydım ayyaş ve sefil İrlandalı kıçımı bir arka odada bulmayacağın kesindi.
If it had been me walkin'out of those towers alive, you can bet you wouldn't find my drunken, pathetic Irish ass in some backroom.
Senin sefil deneyini muhafaza etmekle uğraşamazdım.
I'm not concerned with preserving Your wretched experiment.
Hayatımı nasıl sefil bir hale getirdiğin için duyduğun pişmanlık hakkında konuşabiliriz.
Oh, we could talk about how you regret All you've done to make my life miserable.
Oğlumu sefil bir çocuğa çevirmesi dışında onun hakkında ne söyleyebilirim bilmiyorum.
I don't know what exactly there is to say about him Except he's made my son miserable.
Ben burada oturup senin de yalnız olduğunu düşünerek benim boktan, sefil hayatımı anlayabilirsin diye birlikte içki içtiğimiz, yemek yediğimiz ve hastalarımızı konuştuğumuzla ilgili saçma sapan hikayeler anlatmakla vakit harcayıp kendimi aptal yerine düşürüyorum.
While I sit here and make a fool of myself, spinning out these idiotic tales of having drinks together and dinner and discussing our work and how you might be lonely and how you might understand my miserable fucking life.
Sizden öncekiler Helmand'da imkânlari zorladilar ve sefil sartlar altinda yasamis olan sivil halka yardim etmek için büyük gayret sarfettiler.
These are obvious questions that you may be asking you elves. Your predecessors in Helmand have pushed forward - and made a huge effort in aid of a civilian population - that has lived under miserable conditions.
Sefil sersem, büyük ihtimalle aldığı şeyin ne olduğuna dair en ufak bir fikri yok.
Poor fella probably doesn't even know what he grabbed.
Bu sefil dünyadan bir deli daha eksildi.
That's one less wack job running loose in the world.
Bu sefil icraatta bulunmayı reddettiğimi Broadway'deki gazete dağıtan çocuklar bile bilir.
A sordid scheme which every newsboy on Broadway knows I turned down flat.
Kimse senin sefil hayatını bilmek istemiyor.
They don't want to know about your miserable private life.
Baylar, bir garson kız veya gişe görevlisi ile gecenizi geçirmek istiyorsanız o zaman hayhay, sefil hayatınıza devam edebilirsiniz.
Gentlemen, if you want to continue spend your nights with diner waitresses and tollbooth attendants, then by all means carry on your miserable way.
Sanırım iyi haber, burada sefil bir şekilde ölecek olması.
I guess the good news is he'll probably die a miserable death out here.
Sefil haspanın tekiydi.
She was a miserable bitch.
Bu heybetli görünüşlü bina ilk olarak barut depolamakta kullanılıyordu. Ama daha sonra dengesiz ve tehlikeli olarak görülen sefil ve delilerden oluşan binlerce insanı burada kilit altında tutarak binanın daha iyi bir şekilde kullanılabilineceğine karar verildi.
This imposing-looking building was originally used to store gunpowder, but then they decided they could put it to better use, to lock away thousands of people who were regarded as just as unstable and dangerous - the destitute and the insane.
Sefil...
Poor...
Bu zavallı, sefil ruh huzur içinde yatsın.
Lay this poor, wretched soul to eternal rest.
Çünkü sen sefil bir suçlusun.
- Because you're a lowlife criminal.
Tuhaf ama enerjik ablamı alıp sefil, sönük bir zombiye dönüştürdün.
You turned my vibrant, quirky sister into a miserably dull, lifeless zombie.
Ben de Noel Baba'nın giysileri istediğim gibi boyadım sonra öğretmenim Bayan Porter ki kendisi oldukça sefil bir kadındır kağıdımı sıramdan aldı, sınıfa doğru tuttu ve dedi ki...
So I painted his clothes the way he wanted. My teacher, Mrs. Porter. She was this...
Yani ben sefil bir vaziyetteydim.
I mean, I was the screw-up.
Ve sefil ömrünün geri kalanını hapiste geçirmiş.
Holy... and he spent the rest of his miserable life in jail.