English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ S ] / Settle

Settle traduction Anglais

10,570 traduction parallèle
Kendine gel.
Settle down.
Meseleyi diplomatik yollardan çözmeyi seçtim.
I chose to settle the matter via diplomatic channels.
Adamımı alacağım ve halledeceğiz.
I'll take my guy, and we'll settle it.
Bir teminat göremediğim için nakit kabul edeceğim.
I don't see any collateral, so I'll settle for cash.
Daha 21 yaşındasın ve bu çocuk evlenip barklanmaya hazır gibi.
You're 21, and that looks like a guy who is ready to settle down.
Ne anlaşma yaparsak yapalım siz bunu kanıtlamak zorundasınız.
You'd be required to do that regardless of what plea we settle on.
Görmesi gereken bir hesap var.
He's got a score to settle.
Birkaç tane daha cezayı ödeşmek için.
A few more scores to settle.
Bu sorunu halletmeye karar verince de teslim olmak için Atlanta'ya döndüm.
When I decided to settle things, I went back to Atlanta to turn myself in.
Yerleşip, dinlenmeniz için sizi yalnız bırakalım.
We will let you settle and refresh.
Benim sahip olduğum nimetler daha rayına oturmadı.
Seems my blessings have yet to settle into good order.
Rosula Kampı - Seraf, su yolları yakınına yerleşir. İletişim kurmak ve kaçmak kolay.
The Seraphim would only settle in... substantial waterways, for communication and to make an exit. _
- Başka bir sekiz yılda. - Ama şimdilik Başkan yardımcılığına hazırlanıyoruz.
Oh, another eight years, but for now, we'll settle for V.P.
Tüm dünyaya hükmedebilecekken neden Gotham'la yetinelim ki?
Why settle for Gotham when we could rule the entire world?
Batı Körfezi yakınlarındaki mağaralara yerleştiler.
They now settle in the coves near the Eastern Bay.
Karışık kafayı sakinleştirir.
It will settle the stirred mind.
Bu acı gerçek içine işlesin Jessamy.
Let that harshness settle in you, Jessamy.
Bu, bir sürü meselenin halledilip, daha sağlam zeminde olmamızı sağlayacak.
This will settle many of our accounts and put us on much firmer ground. Thank you, Milus.
Sakin olabilirsin.
You can settle down.
Fakat üstünden çok geçmeden şirket uzlaşmak için para teklif ediyor.
The company is trying to settle things with money.
Siz ikiniz, birbirinizi sakinleştirecek misiniz.
Will you two settle yourselves?
Hesabı ödemenizi isteyebilir miyim, efendim?
If I could ask you to settle up, Sir?
Buraya gel de bu işe bir son verelim.
Come and get me. We'll settle this right now.
Durulmalısın Öğütücü.
You need to settle, Grinder.
Asla durulmam!
I don't settle! Ever!
Size taşınma masraflarını karşılamanız için 1000 dolar öneriyor, ve biz bunu kabul edip yerleşmenizi öneriyoruz
He's offering you $ 1,000 to cover moving costs, and we recommend you take it and settle.
Kesinlikle yerleşmeliyiz.
We should definitely settle.
"Settle to the Metal."
"Settle to the Metal."
Herkese sormalıyım, doğamızda durulmak var mı?
I need to ask everyone here, is it in our nature to settle?
Burada tek yaptığımız şey durulmakmış gibi hissediyorum.
I feel like all we do around here is settle.
Gerçeği söyleme fikrinde karar kılmadan önce göz önünde bulundurulması gereken başka seçenekler de var daha az tehlikeli seçenekler.
Before you settle on the truth, there are other options to consider... less hazardous options.
Aile kurabileceğin birini bul.
Someone to settle down and start a family with.
Senin razı edeceğiz
I'll settle for you.
Avukatları önümüzdeki 7 yıl boyunca hukuk ekibinin parasının çoğunu kuruttuktan sonra bir anlaşmaya varacaklar.
And that's what their lawyers will settle for. After they exhaust most of your legal team's funds for the next seven years.
Mahkemeye gitmek, baskıyı arttırır.
You turn up the pressure, and then you settle. Going to trial is turning up the pressure.
- İstersen görelim düşer mi düşmez mi?
Want to find out if it is? Settle down.
Sakin ol, koca oğlan.
Hey, settle down, big fella.
Bu işin sessiz sakin bir şekilde halledilmesini istiyorum.
I want to settle this quickly and quietly.
Esther onunla anlaşırsan suçlu gibi görünürsün.
Esther... you settle, you look guilty.
Pekâlâ, anlaşırız o zaman.
All right, we'll settle.
Bu anlaşmaya varamayacağımızı göstermez. Bak.
That doesn't mean we can't settle.
Pekâlâ, tek yapacağımız şey anlaşmaya çalışmak olursa başı çok daha büyük derde girecek.
Okay, well, if we don't do something other than settle, she's in for a hell of a lot more trouble.
Sana anlaşmaya varmanı söylemiştim!
I told you to settle this thing!
Anlaşmaya varacaktım ama Rachel bu avukatın geçmişte birçok şirketlere şantaj yaptığını öğrendi,... o yüzden tek seçeneğimiz karşı dava açmaktı.
I was gonna settle, but then Rachel found out their lawyer has history of blackmailing companies so our only option was to counter-sue.
-... karar vermenize sevindik.
- and called us to settle.
Çünkü 100,000 dolara anlaşacağımızı düşünüyorsanız vaktinizi boşa harcıyorsunuz.
Because if you think we're gonna settle for $ 100,000, you're wasting our time.
100,000 doları anlaşmak için vermiyoruz.
The $ 100,000 isn't to settle this.
En başta onunla anlaşmaya çalışmamam gerekirdi.
I never should have tried to settle with him in the first place.
Etin çorba suyunun içinde iyice çökmesi lazım.
Huh? The meat for the stock should settle nicely in the soup.
Ne olursa olsun geri çekilmeyeceğini söylüyor şu an.
Apparently, she says she won't settle no matter what.
Otur!
Hey, settle down!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]