Spor traduction Anglais
12,381 traduction parallèle
- Mesela birbirleriyle vakit geçirmek mesela aileleriyle vakit geçirmek, mesela spor yapmak mesela müzik aleti çalmak, mesela okumak.
- Like being together, like being with family, like doing sports, like playing music, like reading.
Masaj yaptırıyoruz, spor yapıyoruz, havuza giriyoruz ve sağlıklı besleniyoruz.
We have massage, gymnastics, then we go to the pool and we eat healthy.
O rolü alacağım çünkü kendime güveniyorum, saçma bir spor salonu işinde takılıp kalmayacağım.
I'm going to get that part because I believe in myself, not settle for some stupid gym job.
Muhtemelen sadece geldim spor için bazı Reinigen kovalamak için.
Probably just came down here to chase some Reinigen for sport.
Spor sayfası.
It's sports.
- Yüksek başarımlı bir spor araba sürüyordum... -... önüme bir çakal...
I was driving a high - performance sports car when a coyote...
Gerçek bir spor bile değil.
It's not even a real sport.
Şu anda, eskiden olmayan spor organizasyonları var, ve hepsinde de aynı algı hakim ve bu algı çoğu insanın doğasının özüdür.
There's a host of sports now that didn't used to exist, and they all have that same sensation that is sort of core to a lot of people's nature.
Çoğu spor bir sanat dalıdır.
Most sports are a form of art.
Spor hakkında hiçbir bilgisi olmayan genel bir kitleyi eğlendirdi.
It entertained a general audience who didn't know anything about the sport.
1981'de liseden mezun oldum ve o yıl bu profesyonel bir spor oldu.
I graduated from high school in 1981, and that's the year the sport turned pro.
Kesinlikle spor videoları çağındayız.
We're definitely in the age of the sports vid.
Bu insanların spor maceralarını paylaşma yöntemi haline geldi.
It just became the staple of how people shared their sport adventures.
Asıl spor anı en çılgınca olan şey değildi, bu erişebilirlikle ilgiliydi ve herkesin yapabileceği bir şeydi.
The riding wasn't the most intense or the craziest, but it was accessibility, and it was about something anyone could do.
Benim için spor dalımda ileriye gitmek demek belki insanlara eğitim vermek, yaptığımız bu harika şeyi onlara göstermek, ve onları gülümsetmek demektir.
For me, I think pushing myself in my sport is maybe more about teaching people, and showing people this amazing thing that we do, and putting a smile on their face.
Kendimi ekstrem spor insanı olarak görmüyorum.
And I don't consider myself to be an extreme sports person.
Sonrasında bir spor olmuştur.
And then it became a sport.
Kızlar eğer duşa ihtiyacınız varsa yeni spor salonumda çok güzel imkânlar var.
Girls, if you need a shower, there are wonderful facilities at my new gym.
Hey Sophie, yeşillenmeye çalıştığın için sana spor salonumuzdan yeşil cin getirdik.
Hey, Sophie, since you're being green, we brought you a Green Genie from our gym.
Spor çantamdan lokanta üniformam düştü ve Air Yugoslavia'da hostes olduğuma inanmadılar.
My diner uniform fell out of my gym bag, and they didn't believe I was a stewardess on Air Yugoslavia.
- Selam spor salonu kankaları. - Bizim sipariş etmemize gerek yok.
Hey, gym buddies.
Seni spor salonunda çok rahatsız edebiliriz ve insanlar zaten indirimli yoga taytının dedikodusunu yapıyorlar bile.
We can make it really uncomfortable for you at the gym, and people are already talking about your discount yoga pants.
Onların kocaları spor salonunun gizli ortakları evliliklerinde de öyle.
Their husbands are silent partners in the gym, and also, in their marriages.
Kimin havalı bir spor salonuna ihtiyacı var ki?
Who needs a fancy gym?
Bu ikisi sahte parayla 90.000 dolarlık spor araba almaya çalışmışlar.
Turns out those two were trying to buy a $ 90,000 sports car with counterfeit cash.
Salı öğleden sonra spor bar.
Sports bar on a Tuesday afternoon.
Genellikle spor salonunda tırmanırım.
I mostly climb at the gym.
İlkel bir spor için ilkel bir iyileşme bakımı.
Primitive aftercare for a primitive sport.
Tüm eşyaların çatı katına taşınmış buna spor anıların da dahil, garajın da sanat ve el sanatları atölyesine dönmüş.
And all your stuff's been moved to the attic- - including your sports memorabilia- - and your garage is turned into an arts-and-crafts studio.
Spor salonunda, motokrosta, go-kartta, her gün.
Every day at the gym, motocross, go-kart.
Bu tehlikeli bir spor.
So, it's a dangerous sport.
Her büyük spor, iletişim getiriyor. Ve tabii ki halkla ilişkiler de.
Every big sport has a lot of communication and PR activity behind it.
Spor kariyerinde, sihirli anlar vardır.
PEDROSA : In a sport career, there is a moment which is magic.
İçinde nakit para olabilecek kadar büyük bir spor çantası taşıyor.
He's carrying a duffle bag that could be large enough for a cash payment.
Stephen Fisher'ın üzerinde spor takip cihazı varmış.
Stephen Fisher wore a fitness tracker.
Birçok geçici işte bulundum ve spor dersi aldım.
I've had a lot of temp jobs, and I took gym class.
Senin zaten bir spor aletin var sanıyordum.
I thought you already had an exercise machine.
Briscoe Hall'a spor salonundan mı yoksa avludan geçerek mi daha hızlı ulaşırmış onu merak etmiş.
She wondered if it was faster to get to Briscoe Hall by going through the gym or cutting through the quad.
Arada bir spor salonuna falan gitmeyi düşünmelisin.
You might want to try going to the gym occasionally. Oh. How about this?
Şuna ne dersin? Sen terapi gördüğün zaman ben de spor salonuna giderim.
I'll go to the gym when you get some therapy.
Bu yüzden spor salonunda bir günümü bileklerime ayırıyorum.
That's why I have a dedicated ankle day at the gym.
Zırhlı spor arabayı ve gizli bölmeyi bu açıklar.
That explains the armored sports car and secret compartment.
Spor yapmanın mutluluğunu yaşıyorum!
Ooh, I think I'm getting a runner's high!
Spor adına kişisel kriterlerimize de uyuyor yani.
And I would imagine it meets many of our personal criteria for a sport.
Spor barına gitmek istemene şaşırdım Sheldon.
I'm surprised you wanted to go to a sports bar, Sheldon.
Steven adeta spor salonunda yaşıyormuş.
Steven looks like he practically lived at the gym.
- Ralph spor yapar mı?
Does Ralph play sports?
Bazı çocuklar spor yapar ya da çalışır.
Some kids play sports or get a job.
Toplantılara gelmeyi bıraktıktan sonra spor salonuna gitmek için vaktim oldu gönüllü çalışmalar yaptım ofiste daha fazla zaman harcadım zam ve terfi alabilirim.
Ever since I stopped going to meetings, I've had time to go to the gym, do volunteer work, and spend more time at the office, which has led to a pay raise and a promotion.
Dostum, Gravity Falls lisesinin spor salonunu kiralayabilir, ve partini orada verebilirsiniz.
Dude, you can rent out the Gravity Falls high school gym, and have your party there.
Spor salonu mu?
The gym?