Sıcacık traduction Anglais
620 traduction parallèle
Sıcacık.
It's nice and warm.
Sıcacık.
Nice and warm.
Bu korkunç yer bir anda sıcacık bir yere dönüştü.
You know, this frightful place has suddenly become quite cozy.
Hepsi sıcacık efendim.
All hot, sir.
Beni çağırmamış olsan... şimdi sıcacık odamda rahat yatağıma kurulmuş... şarap şişesine sarılmış olurdum.
If you hadn't sent for me... I'd probably be home now in a nice warm bedroom... in a comfortable bed, with a hot toddy.
Senin için sıcacık bir şömine yanıyor. Leah de yatak örtülerini ısıttı.
We've a nice, cozy fire burning there for you... and Leah's taken the chill off the sheet with the warming pan.
Sıcacık ve rahat.
So warm and comfortable.
Sıcacık kürküm üzerimde olsaydı keşke.
Only had my fur coat to keep me... warm.
Sonra ufak bir alev şu kadarcık, nokta gibi bir ışık belirir ve birden her şey sıcacık, aydınlık ve huzur dolu olurdu.
And then... a little flame would come. Just a tiny point of light so big... and yet suddenly everything would be... warm and light and peaceful.
Çocuk sıcacık yatağında yatıyor olabilir. Çarşafları da başının üstüne çekmiş olabilir. Ama bu genç adam ona sessizce yaklaşıp...
A boy may be warm in bed, he may pull the clothes over his head, but that young man will softly creep his way to him and tear him open!
Bu sizi sıcacık tutar.
This will keep you nice and warm.
Yumuşak ve sıcacık.
Soft and warm.
İnsanlar arabada sıcacık otursun diye ayarlayacaklar sanırsın.
You'd think they'd fix it so people could just sit in a car and keep warm.
Size bir kâse sıcacık çorba ikram edeyim.
I'll make you a great bowl of hot soup.
Sesinizdeki sıcacık tona bayıldım.
I liked that warm tone you had in your voice just then.
Sıcacık.
It's cozy.
Lucie ve Manfred'in hayatlarının... vatansever, yumuşak, kibar ellerde sıcacık ve güvende olduğunu... bilmek seni rahatlatacaktır.
And if something did happen unpredictably... you'd still have the comfort of knowing that the lives of Lucie and Manfred... would be safe and snug in the soft, gentle, tender hands... of that brave little band of patriots he's gathered around him.
Gidecek bir yuvanızın olması size sıcacık bir his tattırıyor olmalı.
Must give you a warm feeling to have a home to go to.
Şimdi sıcacık evinde akşam yemeği eşliğinde çıkarıyor fişeklerini haritasının üzerine.
Now he's in his cotton house, taking up the cartridges on his maps, full of his supper.
Yüzlerinde sıcacık bir gülümseme ve cadde kenarlarına dizilmiş alkış tutan insanlar olur.
Everyone puts on their biggest smile, and people line the streets and cheer.
Nasıl hasta olur da Brutus, sıcacık yatağından gizlice kaçıp gecenin zehirli soluğuna açar ciğerini iyice artırmak için hastalığını?
What, is Brutus sick? And will he steal out of his wholesome bed to dare the vile contagion of the night, and add unto his sickness?
Göbeğinizi sıcacık tutacak.
That will put sand in your belly.
Fakat bursumun meyveleriyle saat 9'a kadar okulda, sıcacık.
But warm in school by 9 : 00 with the fat fruits of my scholarship.
Biliyor musun, güzel, sıcacık bir evin var.
You know, you got a nice, cozy little home-like place here.
Üstelik, o sıcacık koynunuza bir saatliğine girebilme uğruna gerekirse tüm dünya âlemi öldürürdüm.
Your beauty, which did haunt me in my sleep... to undertake the death of all the world... so I might live one hour in your sweet bosom.
Sıcacık!
It's hot!
Bu gece, sıcacık küçük bir öykü sunacağız, adı
Tonight, we present a very warm little story called
Sıcacık anıları olmayanlar için kışlar soğuk geçiyor olmalı.
Winter must be cold for those with no warm memories.
Arkadaşlıklar da sıcacık.
The friends are as warm.
Barakanızdaki sıcacık şöminenizin yanı başına oturun.
Stay by the cozy fireplace in your barracks.
Böylesi iyi ve sıcacık.
It's nice and cosy.
Burası sıcacık!
This is snugsville!
Ne güzel burası sıcacık.
You're nice and warm.
Sıcacık nemli elleriyle seni tutan baş rahibeyi hatırlayarak ellerin ısınıyor.
You hands are hot remembering the hot sweaty hands of the Mother Superior holding you.
Hafiften gözlerimi kısıp baktığımda, sıcacık hoş bir duygu içine yayılır!
When I move my eyes in a certain way,
Bir kez daha Orly'deki ana iskelede ;.. ... fazla kalamadığı, bu sıcacık, savaş öncesi Pazar gününün ortasında.
Once again the main jetty at Orly, in the middle of this warm pre-war Sunday afternoon where he could not stay,
Sıcacık ha?
Warm here, innit?
Bizi bekleyen sıcacık bir kahvaltı.
A hot breakfast waiting for us.
Ben Güzel Fransa'da iliklerime kadar donarken, sıcacık tropik esintilerdeydi.
Balmy tropic breezes while I'm freezing my tail in La Belle France.
Seni kollarıma almamakla ve öpmemekle tamamen aptallık etmiş olurum. Birlikte olduğumuz bu anı sıcacık ve unutulmaz bir ana dönüştürmemekle ve sonsuzlaştırmamakla da aptallık etmiş olurum.
Because I'd have to be a complete idiot not to want to hold you and kiss you, and make our time together a warm, wonderful moment that could grow and develop into many moments, many hours,
Şu anda tam da buna ihtiyacım vardı... Güzel, derin ve sıcacık bir kömür madeni.
That's what I could do with right now... a nice, deep, cozy coal mine.
Su sıcacık.
The water's warm!
Hayli konforlu bir yuvaydı, sıcacık güvenli bir hayat için gerekli her şeye haizdi.
It was a very comfortable home, full of everything needed for a cozy secure life.
Dudakları şehvetli ve olgun sessizce bağırıyor sanki, korunmaya muhtaç adamın kollarıysa kızın o sıcacık sevgisine aç.
Her lips sensual and ripe seeming to silently cry for protection and his embraces proving his affection.
Unut dertlerini, sıyrıl her tasadan ve şu sıcacık yaz havasını çek içine.
Forget your worries, abandon each care and breathe in the warmth of the summertime air.
- Küçük sıcacık bir çiftliğim var.
- I've got a snug little farm.
Sıcacık!
It's quite warm.
# Ta ki mutlu # # mutlu # # sıcacık gülümseyen bir yüzün olana kadar #
# Unless You have a happy # # You have a happy # # Mm, have a happy #
# Mutlu # # sıcacık gülümseyen bir yüzün olmalı #
# Have a happy # # Warm, smiling'face #
Neden sıcacık evine gitmiyorsun?
Why don't you go home where it's dry?
Bir gül vardı ve sıcacık bir ses...
There was a rose and a little voice was saying,