Sıkıştım traduction Anglais
8,174 traduction parallèle
Odama sıkıştım, korkuyorum, sarı laleler ne zaman gelecek diye bekliyorum...
Cooped up in my room, scared, just waiting for yellow tulips to arrive...
Güney Dakota'ya 20 saatlik yolda telefonsuz, sadece ailemle konuşmak için sıkıştım kaldım.
[Groans] Trapped on a 20-hour train ride to South Dakota with no phone and just my family to talk to.
Sarılmasız bir evlilikte sıkıştım kaldım.
I'm trapped in a hugless marriage.
Burada sıkıştım.
I'm stuck here.
Sıkılmıştım, kafam karışıktı... Ama işe yaramaz, uyuşturucu bağımlısı bir fahişe gibi davranmaktan bıktım.
I was bored and confused, but I'm done acting like some trashed-out druggie whore.
Seni görmeye gelmişti, ben de yalnız ve sıkılmıştım.
He came to see you and I was bored and lonely.
Tanrım, sıkıştık.
Oh, dear, we're stuck.
Arkadaşlık uğruna yapmıştım lakin onurumu düzeltemeyeceğim şekilde lekeledi.
I did it in the name of friendship, but it's a stain on my honour I can never remove.
Yani, sanırım son duştan önce perdeyi falan sıkıştırmayı unuttum.
Yeah, I guess I forgot to tuck the liner into the tub before my last shower. Yeah, yeah.
İkimiz sıkıştıralım.
Let's both go lean on him.
Sen de kalanımız gibi yeraltında sıkışıp kalmıştın.
You'll just be stuck underground, like the rest of us.
Bir keresinde koruyucu aile evlerinden birinde kristal bir sürahi kırmıştım. - Şimdi ise bardaklar... - Bu yüzden mi geri gönderildin?
I broke a crystal decanter once at a foster family's house, and now the glass, and... they sent you back for that?
Tuhaf kısım bu değil. Odanın geri kalanına dokunulmamıştı.
But that's not the weirdest part.
Caryn ile tanıştığımızdan beri çok şeyler atlattık.
You know, since the day Caryn and I met, it's been a... pretty bumpy ride.
Van Ert'i Howard Stark konusunda bayağı sıkıştırdım.
I pressed Van Ert pretty hard in there on Howard Stark.
Hayal kırıklığı oldu. Seks daveti sanmıştım.
That's disappointing, I thought this was a booty call.
Biliyor musun savaş alanında sıkıştığımız zaman asla...
You know, when things get tough on the battlefield, we never say,
Cole zamanda sıkıştı kaldı, bir şeyler yapmam lazım.
Cole's stuck back there. I got to do something.
Annemizin tek yapmaya çalıştığı senin büyümene yardım etmekken senin ona saygısızlık etmene, nereye kadar izin verebilirdim?
How long did you think that I would just sit around and let you disrespect our mother, when all she's trying to do is help you grow up?
Geçmişte sıkıştı kaldı ve onu geri getirmeye çalışıyorum.
He's stuck in the past, and I'm trying to get him back.
- Ceset ayı salyasına bulanmıştı... -... kısacası dağcılar onu bulmadan önce ayı haklamış.
But the body was covered in bear saliva, so I'm guessing the bear got to him before the hikers did.
Evet, köşeye sıkıştırdım.
Yeah, I've got him.
Çocuk okutan annelerle sıkıcı tipler olur sanmıştım sadece.
I thought this was going to be a bunch of soccer moms and tech stiffs.
Duvara mı sıkıştın?
Are you trapped in the wall?
Başım dara sıkıştığında bana borç vermişti.
He met lent me cash when I was in trouble.
Mu Theta'dan dönerken çitlerden atlayıp tanımadığımız birinin havuzunda yüzmeye başlamıştık.
And on the way back to mu theta, We hopped a fence and swam in someone's pool.
Ben de sıkı çalıştım.
Hey, hey, hey, I worked hard too.
Bu zamanda sıkışıp kalmıştım. Kendi zamanıma dönemiyordum.
Stranded in this time, unable to return to my own.
Davalar fena sıkıştırdı ama.
I'm just totally squeezed out with these cases.
- İlk gözetimimde o kadar sıkılmıştım ki üç tane çubuk şeker ve koca paket mini çörek yedim.
First time i was on a stakeout, i was so bored I ate three candy bars and an entire package of mini donuts.
Ben gece çalışırım zaten, alıştım artık.
I work odd hours. I'm used to it.
Sen beni ölüme terk edene kadar ne denli sıkıcı olduğunun farkına varmamıştım hiç.
And I didn't... realize... how unsatisfactory that was until you left me to die.
Kira için sıkıştırılıyorum, düşündüm de...
I'm being strong-armed for rent money, and I thought...
Seni Herschel hakkında sıkıştırdığım için özür dilerim.
I'm sorry for harassing you about Herschel and...
Ben Will Freeman. Arkadaşım Andy ile beraber geçen hafta oğlunuzun harika doğum gününe katılmıştık. - Biliyorum.
Mr. Idalis, hey, Will Freeman, my friend Andy and I crushed the Hora at your son's wonderful
İlk başta mevcudiyetimden yorulduğunu sanmıştım ama artık iki ev arkadaşı dışarı çıkıyoruz.
At first I thought you were tiring of my presence, but now we're two roomies going out on the town. Yeah, I mean there's nothing I'd rather being doing right now than slamming some vegan hibachi. Will :
Beni okul bahçesinden toplamaktan sıkılmıştı sanırım.
Guess he got tried of scraping me up off the schoolyard.
Bize sizin gibi bir adamın 20 yaşındaki üniversiteli bir kızla nasıl tanıştığını anlatır mısınız?
Can you tell us how a man like you came to meet a 20-year-old undergraduate student...
Sıkılmıştım.
I was bored.
Manifestoları sıkıştırıyorum.
I'm gonna compress the manifests.
İyice sıkılmaya başlamıştım.
Just when I was starting to get bored.
# Sanırım sıkıştı oraya #
♪ And hey, I guess it stuck ♪
Ayrılmadan önce bir paket karışık çerez zulalamıştım.
I stashed a bag of trail mix before we left. Raisins intact.
Kral gizli bir buluşma ayarladı. Kargalar ötmeye, kurbağalar vıraklamaya başlar başlamaz atıştırmalık ve taze yiyecek servis edeciğim.
The king is having a secret meeting where I'm to serve snacks and a light refreshment as soon as the croaks of the frogs usher in the raven's last call.
Benim dilimi kuyruğunuzun altına sıkıştırıp mı gidiyorsunuz?
What, with my tongue in your tail?
Bizim de sana anlatmaya çalıştığımız kısım bu işte.
That's part of what we're trying to say to you, absolutely.
Bir konuğumuz var ve eminim çok sıkılmıştır.
We have a dinner guest here and I'm sure he's bored to tears.
Yalnızlıktan sıkılmaya başlamıştım.
I was starting to get lonely.
Son birkaç haftadır takımımla erzak aramaya çıkmıştık.
My team's been on a run the last couple weeks.
Adamlarım katili köşeye sıkıştırdı.
My men have cornered the killer outside the palace.
Kibarlık yaparak ikinizin de dileğini yerine getirmeye çalıştım ama bu evde geçerli bir neden olmadan bir sürü sır var.
I tried to honor your request for discretion, both of yours, but there are too many secrets in this household and for no good reason.