Tap traduction Anglais
12,470 traduction parallèle
Bize en çok ihtiyacı olduğunda terk ettiğimiz tapınak varsa sadece?
Just a temple that we abandoned when it needed us most?
Ve tapınak da kurtuldu.
And the temple is saved.
Doğru, ama Hindular ya da Birleşme Kilisesi gibi ay tanrısına mı tapıyorsunuz? Astronominin içindeki birşey.
Right, but do you worship a lunar deity like the Hindus or the Unification church?
Şişelenmiş su stratejisi bir süredir işe yarıyor ama bu işi büyütmeliyiz.
The anti-tap water strategy worked for a while, but we need to expand that.
Tapınaklar inşa ettim.
I built the temples.
O zaman elinizde ne varsa verin.
Well, uh, give me whatever's that's on tap.
Şöyle diyordu, "ah bir zengin olsam, tapınakta oturur bütün gün bilginlere ders verirdim ve doğru da söylesem, yanlış da söylesem zenginsem hiçbir önemi olmazdı".
He says, "If I were a rich man." And he said, "I'd sit in the temple, and I'd lecture to the wise men all day long, and it wouldn't matter if you're right or wrong." "When you're rich, they think you know."
Kyoto'daki tapınakların önüne gelir ve ayakkabılarımızı kapıda çıkarıp otururduk.
We would sit in the temples in Kyoto, just taking off our shoes at the door and sitting.
Jobs, Kobun Chino'nun ders verdiği bu uzak Zen tapınağında keşiş olmak istediğinden bahsetmişti.
Jobs talked about becoming a monk at this remote Zen temple where Kobun Chino had studied.
Zen tapınaklarında değil, lüks otellerde kaldı ama yine de geri dönüp duruyordu.
He stayed in fancy hotels, not Zen temples, but right to the end, he kept going back.
- Bütün telefonlarını takip etmeliyiz.
We should put a tap and a trace on all your phones.
- Gördüm, tapınağını gördüm.
- I saw it. I saw the shrine!
Babam öldükten sonra annem babamın eski eşiyle kavga etti. Gizlice onun evine girdi ve babamın küllerini çaldı. Şimdiyse babamın dairesinde bir tapınak inşa etti.
After my father died, she got into a fight with his widow, broke into this woman's house, stole his ashes, and now she's built a shrine in his empty apartment.
Biliyorum çünkü tapınaklar tehlikeli.
I know. That's because the Temple's the best bit.
Köylülerin tapınaktan haberi var mı?
Do these villagers know about the temple?
Ona tapınıyorlar mı?
Do they worship it?
Güneş ve keder buluştuğunda, Zerdüşt'ün tapınağı görünür.
"when sun and rue meet, thus is revealed the Temple of Zarathustra."
Burada olmalı, tapınak burada bir yerde olmalı.
It should be here. The temple should be right here.
Zerdüşt'ün Tapınağı.
The Temple of Zarathustra.
Öyle mi? Antik tapınakları severim.
Well, I love ancient temples.
Tapınaklara bir kere girdin mi o ruhu yakalamalı ve zevk almalısın.
You see, the whole thing with temples is, you just kinda gotta get into the spirit of the fun of the whole thing.
Hayatın kenarında olmak, sana güç verdi birkaç dövüş sanatçılarına verdiği gibi.
Being at the edge of your life gave you a power that few martial artists can tap.
Sonra çıkar onu, suyun altında tut. Kendiğilinden...
Then hold them under the tap.
Klavyedeki tab tuşuna bas.
Uh, tap the keyboard.
İlişkileri adına yapılmış bir tapınağa benziyor.
Some kind of shrine to their relationship.
Şimdi, işaret parmağınızı F ve J harflerindeki marşmelova koyun ve tık, tık, tık.
Now, put your index fingers on marshmallows F and J, and... tap-tap-tap.
Tık, tık, tık.
Tap-tap-tap.
Tık, tık...
Tap-tap...
Bu "merdivenlerden çıkıyor" un Mors Kodu.
Tap-tap-tap. That's Morse Code for "he's coming up the stairs."
Tapınak. "
The temple. "
Karanlık, kılıç, terk edilmiş, tapınak.
"The dark, the sword, the forsaken, the temple."
Karanlık, kılıç, terk edilmiş, tapınak.
Dark, sword, forsaken, temple.
Tapınak.
The temple.
Tapınak ne?
What's the temple?
Karanlık, kılıç, terk edilmiş, tapınak.
The dark, the sword, the forsaken, the temple.
Tapılası Avustralyalı erkek grubu ve ne dediklerini gerçekten anlamıyorsun.
They're an adorable Australian boy band, and you can't really understand what they're saying.
Annesi step dansçısıydı... evlenince işi bırakmıştı.
Her mother had been a tap dancer, but gave it up when she married.
Ruslara tapınan Başbakanı mı?
The Prime Minister, who creeps before Russia and the EU?
Hadi öyle deneyelim.
Let's tap into that.
Aklından ne geçiyor?
What do you have on tap?
Yılbaşında kapanan bir tapınak gibi.
It's kind of like a temple closing down on Christmas.
Ralph, sana hayran, sana tapıyor yaptığın her şeyi o da yapıyor.
Ralph... admires you, worships you... Uh-huh. ... copies everything you do, including putting himself in mortal danger.
Elbette ama Tanrı bile beni kendi tapınağında istemiyor efendim.
Naturally. But God himself does not want me in his temple, sir.
Çeşme suyu iyidir.
Tap is fine.
Vücudu tapınağıdır.
Her body's a temple, get it?
"Vücudumuz birer tapınaktır" olayı.
Oh. Body's a temple.
Senin tapınağını kullananlar arttı sanırım.
Looks like the congregation's growing.
Şüpheli de bunu bilip cinayete ikna ediyordur.
He knows he can tap into to induce them to kill.
Edward Snowden'a göre Amerikan Gizli Servisleri düzenli olarak resmi bağlantılarının veri akışını bu kablolara bağlayıp Amerikan vatandaşlarını daha iyi izleyebiliyorlarmış.
According to Edward Snowden, U.S. intelligence agencies routinely tap into these cables upstream of their official tie-ins so they can better monitor American citizens.
Nadim Al-Haj'ı, Ruby adlı transatlantik veri kablosuna sızmak için kiraladınız.
BELL : You hired Nadim Al-Haj to tap a transatlantic data cable called Ruby.
- İçecek getiren elemanım...
My tap guy...