Television traduction Anglais
6,765 traduction parallèle
Televziyonda mı?
On television?
Merhaba ve büyülü bir televziyon vaktine daha hoşgeldiniz.
Hello, and welcome to another hour of television magic.
Hala canlı yayındayız.
Live television show going on here.
- Sen hiç televizyon seyretmez misin?
- You've never seen television? - Okay.
Onlar renkli televizyonlardan geliyorlar,
They're coming from a colour television
Televizyonu açar mısın lütfen?
Can you turn up the television, please?
Televizyondayken bağırmayalım!
- Uh-oh. - Don't scream on television.
Sen televizyonu sevmezsin ki.
You don't even like television.
Ben konuşurken öylece dönüp televizyonu açamazsın!
You did not just turn that television back on while I was talking to you!
Ya geri kalan vaktini annemle beraber evde geçirecekti ya da diğer tarafta bir sonraki sene ulusal televizyonda ölme ihtimali vardı.
So, now I have a choice. The time he has left at home with my mother, or another year on the sidelines, where maybe he drops dead on national television.
Televizyonda gördüm Lauren.
I saw it on television, Lauren.
Son zamanlarda hiç televizyon izledin mi?
Have you watched television lately?
Televizyona çıkıp dev bir pisliğim dersen... herkes seninle empati kurar.
A guy admitting that he's a gigantic asshole on television? People empathize with that.
Ulusal kanala çıkıp hayatını kurtarmam için bana yalvardın.
You went on national television and begged for me to save your life.
Bundan iyi reality programı olur.
You should pitch that as reality television.
Ulusal televizyona çıkıp... karımı öldürdüğümü söyledin.
You went on national television... And told people that I murdered my wife.
Neeta, TV'de tartışmalar yaratan diğer sosyalistler gibi değil.
Neeta is not like the other social activists. ... who debates on television.
Siz televizyondasınız.
Your news is being telecasted on television.
birader söyledi, hırsız kumandamı tapasvi'ye satmış o zaman tapasvi'nin başı belada hırsızı tapasvi'ye götürelim ve ona kumandayı vermezsen gerçeği tv'de açıklarız diyelim.
brother said, theif sold it to tapasvi ji. then tapasvi is in trouble. lets take thief to tapasvi ji, and ask him to return remote otherwise we will reveal the truth by theif on television.
Televizyon bile izlemiyorum.
I won't even look at a television.
Televizyonu kapat.
Switch off the Television.
Salgınımız şimdi de televizyonda bir eğlence aracı.
And now our epidemic is entertainment on network television.
Federal Ticaret Komisyonu başkanı görüşmelerde çocuklara yönelik televizyon reklamlarının adil olmadığı sonucuna yavaş yavaş ulaştıklarını belirtti.
The executive director of the Federal Trade Commission says the group is slowly coming to the conclusion that television advertising aimed at children is unfair.
Televizyoncular, reklam ajansları ve oyuncak şirketleri Federal Ticket Komisyonu'nun düzenleme yapmaması için birleşti.
Broadcasters, advertising agencies and toy companies all banded together to prevent the F.T.C. from regulating children's television.
Birçok çalışma, çocuklar televizyonda özellikle yiyecek reklamlarını izlerken daha çok yemeye programlandıklarını gösterdi.
There are several studies that show that when children are watching television, especially with food commercials, they're primed to eat more.
Tütün endüstrisi bu reklamlardan darbe almaya başladı ve gönüllü olarak reklamlarını kaldırma kararı verdiler.
The tobacco industry found it was getting battered by these advertisements and said we will voluntarily take our advertising off television.
Bir daha asla, daha öncekigibi televizyona çıkmayacaktım.
I could never again be on television as I once was.
Televizyonda olma fikri Roger'ın çok hoşuna gitmişti.
Roger loved the idea of being on public television.
Roger televizyon için yazmayı öğrenmek zorundaydı.
Roger needed to learn how to write for television.
Ben de, "Biliyorum Roger ama bu televizyon için yazmasını bildiğin anlamına gelmiyor" derdim.
And I would say to him, "Roger, I know that, but that doesn't mean you know how to write for television."
Bu ikisinin asla televizyona çıkmaması gerektiğini düşünmüştüm.
I thought, these two guys would never be on television.
Ama bunu, kendi keyfimiz için yapmalıyız aksi takdirde bu programı kimse televizyonda göstermez.
But we would have to do it for our own amusement because nobody would play it on television.
Roger'ın televizyona çıkmayı sevmesinin nedeni içten içe halkçı biri olmasıydı.
The reason Roger loved being on television is that at his heart, he really is a populist.
Endişelendim çünkü film çok az sinemada gösteriliyordu. Ve ülke çapında 300 küsur televizyon kanalında yer alan bir programda film hakkında konuşulacaktı.
I was troubled because the number of theaters in which it was playing was extremely small, and here you have a show that's being shown on 300 some-odd public television stations around the country.
Televizyona verdiği tüm enerjiyi bloguna, internete ve film eleştirilerine yöneltti ve hayatında hiç olmadığı kadar iyi şeyler yazdı.
He took all of that energy he put into television, and he transferred it to his blog, and the Internet, and to his movie reviews, and wrote better than he ever had in his life.
Televizyon stüdyosundan yürüyüp giden tanıdığım ilk kişiydi.
He was the first person I met who actually walked out of the television.
1993'te, bir Rus, Zworykin televizyonu icat etti.
In 1933, a Russian, Zworykin, invented television.
Rica etsem televizyonunuzun sesini açar mısınız?
Would you mind turning up the volume on your television?
Sence cankurtaranlarla ilgili son derece vasat ve dandik bir diziyi, televizyon tarihinin en çok reyting alan dizisi yapmamın şansla bir alakası var mı?
That I took a shitty, sub-par show about lifeguards, and turned it into the highest-rated syndicated hit in television history because I got fuckin'lucky?
Sadece hastane yemeği yedim ve tüm gün televizyon izledim evden çıkmak istediğim için özür dilerim.
Eating nothing but hospital food and... watching daytime television, excuse me for wanting to get out of the house.
Televizyon seyrettin mi?
Did you watch the television?
Susan Sarandon televizyona iş yapmıyor.
Susan Sarandon's not doing television.
Vegas'da canlı yayında dans edeceğiz... falan filan!
What do you mean? You're in our new crew. We're gonna dance on live television in Vegas...
- Televizyonu yok.
Well, he doesn't have a television.
- Televizyondayız!
We're on television!
Televizyonda iyi görünüyorsun.
You look fine on the television.
Anne, işte bu yüzden televizyonda iyi görünüyorum.
Mom, this is why I look fine on the television.
Televizyonda olacaksın.
You will be on television.
Televizyona çıkacaksın ve bizim büyük insanlarımıza nasıl yalan söylediğini devrim karşıtı unsurları ecnebi ajanlarla beraber nasıl ortaya koyduğunu söyleyeceksin.
You will go on television and tell how you lied to our great people, how you put anti-revolutionary elements in touch with the foreign agents.
Hiçbir zaman televizyona çıkman gerekmiyordu.
You never had to speak on television.
Ya da televizyona?
Television.