English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ T ] / Ticking

Ticking traduction Anglais

1,582 traduction parallèle
İyice anladın mı? Zaman daralıyor.
Do you understand the clock is ticking on this?
Vücud saatinin geçmeye başladığından endişeleniyor.
She goes on about her body clock ticking away.
Rölantide çalışıyor.
Ticking over.
Bir yudum alıyor, tıklamaya devam ediyor.
takes a licking and keeps on ticking.
Burada olay... Martinlerin pillerinin hâlâ çalışıyor olması.
Thing is... the martins pacemakers are still ticking.
Zaman işliyor.
Clock's ticking.
Akıp giden zamanın sesi hiçbir şeye benzemez.
Nothing like a ticking clock.
Benzesin ya da benzemesin, Dan, Jamie'yle vakit geçiremeyecek.
Ticking clock or not, Dan's not spending any time with Jamie.
Patlamak üzere olan bir saatli bombaydı. Yalnız, kuruntulu.
He was a ticking time bomb - alone, delusional.
Çöp torbası mı, Bridgette'in midesi mi?
Garbage pail or Bridgette's belly? The clock is ticking.
Bu işe devam etti.
He kept on ticking.
Hadi saat işliyor.
- Get your stuff, the clock's ticking.
İzninle, zaman akıp geçiyor.
Excuse me. The clock's ticking.
Saz. Beni seçeceğini ima etmişti. AŞK BULUNDU
'Oh, Saz, she implied she might be ticking.
Neden her zaman, zamana karşı yarışıyoruz?
Why is there always a ticking clock?
İlgileniyorum.
And the clock's ticking.
Bazı insanlar saatli bomba gibidir.
some people are ticking time bombs.
Gözaltı süresi doluyor. Yani seni suçlamak veya salıvermek için 24 saatleri var. O yüzden her şeyi yarı hızda yapacağız.
The custody clock is ticking down, they have got... 24 hours to charge or release you, so... we do everything at half speed.
Onları gerçekten kızdırır ve zaman da azalıyor.
It really winds them up, and the clock is ticking down.
Zamanımız azalıyor.
Listen, the clock is ticking here.
- Ama zamanımız daralıyor olabilir.
- But the clock may be ticking.
- Hadi, zaman işliyor.
Come on, the clock's ticking.
Tahminim hâlâ uyuşturucuları ayırıyorlar ama zaman işliyor.
My guess is they're still cutting the drugs, but the clock is ticking.
Burada oturmuş ilahiler okuyorsun.
{ \ pos ( 192,220 ) } Sitting here ticking off Hail Marys.
Zaman geçiyor.
I mean, my clock is ticking.
Zamanımız kalmadığında biraz zorlamak iyidir!
You have to put the screws to a perp when the clock is ticking!
Ve EMT bu noktada işleyen saatli bir bomba olduğumu söylüyor - çünkü bu sadece ufak bir kalp kriziymiş.
And the EMT says basically I'm like a ticking time bomb at this point'cause it was just a little one.
Saat ve Tourette'imin işlemesi nedeniyle testte başarısız olmaya doğru gidiyordum.
With the clock and my Tourette ticking away I fail to get all the way through the test.
Atomik saat aslında sarkaçlı saatin tik takları yerine elektronik sinyalleri koyuyor. Sarkaçlı saat her saniye yada birkaç saniyede bir tik tak yapar.
So, the atomic clock is actually putting out an electronic signal which is essentially analogous to the ticking of a pendulum clock, you know, a pendulum clock which might tick once every second or once every couple of seconds.
Zamanın tıklamaya başladığı vakte evrenin başladığı ana gitmemiz gerekiyor.
We need to get back to the point when time itself started ticking, back to the moment the universe began.
Einstein in teorisine göre saatiniz "bir, iki, üç" derken siz zaman boyutunda geleceğe doğru ışık hızında uçuyorsunuz.
So it's a "one, two, three", the time ticking on your watch, that is, in Einstein's theory, you flying through the time dimension, into the future, at the speed of light.
Eğer sizi kara deliğe doru atsam ve düşerken sizin kol saatinize baksam saatin git gide yavaşladığını görürüm.
If I were to throw you into a black hole and watch what happened to the time ticking along on your wristwatch, I'd see it tick slower and slower and slower.
- Zaman azalıyor.
Clock's ticking.
Syracuse topu ilerletip maç saatinin durmamasını sağlamak zorunda ya da bir sayı daha yaparak maçı koparabilirler.
Syracuse has to move the chains and keep the clock ticking down or put this game away with another touchdown.
Son saniyeler akıp gidiyor...
With the final seconds ticking away...
Çok güzel, hayalet cinayetinin tıklayan saati.
A beautiful coed, a ticking clock of ghostly murder.
Tik tak ediyor.
It's ticking.
Çocuğu ahıra koyun ve onu tik taklayan timsaha yem yapın.
Put that boy in the stable and feed him to the ticking crocodile.
Ya da yandaki tik taklayan timsaha yem olabiliriz.
Either that, or get fed to the ticking crocodile next door.
Zaman geçiyor.
The clock's still ticking.
Ah, evet, saat işliyor.
Oh, yes, the clock is ticking.
Saat işliyor, Will.
Clock's ticking, Will.
Zamanın dolduğunu görüyorum tıklama sona ermek üzere.
I see the clock is running down, the ticking is about to stop.
Zamanın aktığının farkında ama olay öyle kartlardaki gibi değildi.
She's hearing the ticking clock, but it didn't look like it was in the cards.
Elli senedir hayatımdaki zaferleri ve başarısızlıkları sevdiklerimi ve kaybettiklerimi ve kendimi tanıma yolundaki hüzünler ve acılarla dolu yolun her saniyesini bana hatırlatan bu saati sakladım.
50 years I've kept his watch, ticking away the seconds of my life... marking triumphs and failures, Iove and loss and the long painful path to self-knowledge.
Bunu gördün mü?
- Have you seen this? - ( ticking )
"Bu çok sağlam bir beden buzun eridiği gibi yumuşayacak..."
"O, that this too too solid flesh would melt, - Thaw..." - ( watch ticking loudly )
Sizin biyolojik saatiniz ilerliyor, ve onu geri döndüremezsiniz.
Your biological clock is ticking, and you can't turn it back.
Brian, vakit kalmadı.
Brian, the clock stopped ticking.
Kimyasal Düğün
* Our chemical wedding day. * * ( clock ticking )
Şu saatin sesini duyuyor musunuz?
Hear the ticking of that clock?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]