Tide traduction Anglais
2,209 traduction parallèle
Bir saat içinde gelgit gelecek ve sular yükselecek.
High tide is in an hour and we're only halfway.
- Gel gitten önce yapacakmıyız.
- We won't make it before high tide.
Gelgit bir iki saat içinde başlar.
Low tide is in an hour or two.
Dalgaya binip denize gitmeyi.
And just ride the tide out to sea.
Bitkiler nemi emer ve böylece toprakta bitkiye doğru bir akıntı olur.
Plants are absorbing moisture so there's a tide in the soil coming to the plant.
"çok sayıda hain takas ediliyor..."
"that flood over the screen in a sickening tide..."
Sıkıntımı gidermek için biraz ödünç istiyorum.
I'm asking for a loan, you know, to tide me over.
Dalgaların yükselmesini bekledim.
I waited for the tide.
evet, kaptan, akıntıyla birlikte gidiyor muyuz?
Well, commodore, are we sailing with the tide?
Sakinleşebilmen için sana Haldol yazacağım.
I'm gonna give you some Haldol to tide you over.
Deniz dalgalıydı.
The tide was coming in.
Ray, Jim'in sözlerinin şiirselliğinden çok etkilenir ve birlikte bir grup kurmaya karar verirler.
Let's Climb Through The Tide... Ray is impressed by the poetry of his lyrics. They decide to start a band.
Sular yükseliyor.
A tide is rising.
Bırakalım sular içeri girsin.
Let the tide come in.
Sular çekildi mi?
has the tide turned?
Zamanın diğer finansal devleri de, John D Rockefeller da dahil olmak üzere bu sembolik davranışın her şeyi düzelteceğini umarak benzer alımlar yaptılar.
And other great financial titans of the time including John D Rockefeller make similar purchases hoping that this symbolic act will turn the tide.
Açıkçası, satışların hacmi, bankacıların her türlü piyasadaki dalgalanmayı engelleme çabalarını bozguna uğratmıştı.
Clearly the volume of the sales overwhelmed any possibility of the bankers trying to stem the tide.
AKINTIYA KARŞI çeviri : purefly
Against the tide
Tıpkı cezirde suların çekilmesi gibi.
Just like how the low tide drifts away.
Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker, bu önemli yıldız sistemi için savaşın gidişatını değiştirecek tehlikeli bir pusu planladılar.
Obi-Wan Kenobi and Anakin Skywalker plan a daring ambush which could turn the tide in the fight for this crucial star system.
Ve liderin görevi akıntıyı hissedip, tuzkörü yüzücüyü sahili görebileceğimiz yöne çevirmektir.
And it is the duty of the leader to sense the tide, and turn the salt-Blind swimmer Towards where we can see the shore.
Ellerin bağlı kıvrılıp kaldın! ?
Tide roll in?
Her birinize iyi vakit geçirmek amacıyla 100 dolarlık fiş vereceğiz.
You will each receive $ 100 in casino chips to tide you over while we're on the ground.
"Met" beşliği.
High-tide five.
Bir sonraki görüşmeye, bir resmini çizmesi için Bay Holbein'i gönderin.
Send Master Holbein to do a sketch of her by next tide.
Zaman sonunda hepimizi gömecek.
The tide buries us all in the end.
Belki de "Kırmızı Akıntı" nın maçı vardır.
Or maybe it's game day for the crimson tide.
Sular yükselirken seni Thames'e demirlenmiş görmeyi çok isterim.
I'd like to see you anchored... on the Thames at high-tide.
Bu ben tablonu satabilecek duruma gelene kadar kendini geçindirmen için.
This is to tide you over until I am in a position to... sell your painting.
Bürokratik gelgitlere karşı bir başıma yüzmekten yoruldum.
I'm tired of swimming against the bureaucratic tide by myself.
Denizcilerin, durgun metcezir dedikleri bir an vardır.
- there's a moment sailors call slack tide.
Metcezir ne gelir ne gider ve tamamen dalgasızdır.
When the tide is neither coming in nor going out, but perfectly still.
Havuzda akıntı var ve ben yüzeceğim.
That pool's got a tide. And me floating in it.
Gelgit değişimleriyle kalıntı ve besinler lagün`den dışarı ve maviliklere akar.
With each changing tide, a soupy river of debris and nutrients flows out of the lagoon and into the blue.
Canlı stromatolitler sadece sığ sularda oluşabilir. O yüzden onları sadece akıntının az olduğu bölgelerde görebiliriz.
Living stromatolites only grow when they're almost permanently submerged in water, so you only see them exposed at very low tide.
Gelgit suları kıvranan solucanları sığlık içine atar kepçelerle toplanır.
The tide washes the wriggling worms into the shallows where they are scooped up by the bucketful.
Poyrazın, bu öğlen deniz kabardığında New York'a varması bekleniyor.
It is expected to hit New York on the high tide this afternoon.
Büyük dalgalar, karaya doğru ilerler.
The tide comes in and on top of that, the surge.
- Peki bu arada kendimizi korumak için ne alabiliriz?
- What can we get to tide ourselves over?
Bu arada beyler, size yardımcı olacak iki kelime söyleyeyim. Açık büfe...
Guys, I got two words to tide you over in the meantime, "open bar."
Beni kayıtsız, pervasız dünya umurunda olmayan biri haline getirmek için elinden geleni yaptı.
The photographer tried to persuade him to have a cool, carefree man, one who just drift with the tide...
Olay çok yeni olmalıydı. Çünkü iplerde hâlâ kan vardı.
It must have just happened,'cause the tide hadn't washed away the blood.
Zaman senin için beklemez.
Time and tide wait for no man.
"Sisteki gelgit" in Farsçası.
Farsi for the tide in the mist.
Çok sığ ise de, gelgit sonucu havayla temas riski olur.
Too shallow, and they risk being exposed to the air at low tide.
Dalgaların çekilmesiyle, çamurlu araziler ortaya çıkar.
As the tide retreats it exposes mudflats.
"Orada bütün gece,"
Jj : " and so, all the night tide
Gelgit!
It's the tide.
Fırtına başladığında, deniz yükselmişti.
It was high tide when the storm hit.
- Medcezirde yıkanana bakın hele.
Oh... look what the tide washed in.
- Gel-git var.
Well, the tide's going out.