Towards traduction Anglais
10,798 traduction parallèle
Hepimizin gemisi aynı hedefe doğru birlikte açılmalı.
Our ships must sail forward together towards the same goal.
Hayır, geleceğe götürüyorum.
No. Towards the future.
Scott'ın Lilly'e karşı olan hareketleri, Lilly'in ona karşı olan hislerine uymuyor.
Scott's actions to Lilly don't match the emotions Lilly felt towards him.
Evliliğe giden bir ilişki içinde misin?
Are you in a relationship that's headed towards marriage?
Şeye doğru...
Oh. You walk towards the...
İtiraf etmeliyim ki bana olan tavırlarından dolayı hayal kırıklığına uğradım.
So, I must admit I'm a little disappointed by your behavior towards me.
Ne tarafa doğru?
Towards what?
Bir lider kesin kararlı adımlar atar ve tarihin her zaman doğru tarafında yer alır.
A leader taking a bold step towards the right side of history.
Deliğe doğru gidiyor.
It's breaking towards the hole.
Her neyse... Bana kafa tuttuğun gibi mücadele edersen bu işi becerirsin.
The way you yield your knife towards me, looks like you can protect yourself.
Daha ne olduğunu anlamadan ayağım kaydı.
But at that moment... Wihout me realising it, I'm already walking towards the cliff.
Bayan Crozier'in size bir el işareti yaptığını fark ettim.
Oh, I just saw Ms. Crozier making a signal towards you, Mr. Fife. Would you care to explain?
İlk sıradaki, en uca git ve sonra yüzünü cama dön.
First man, walk to the far end, then turn towards the glass.
Feribota doğru gidiyordu.
She was walking towards the ferry.
Adli tabip raporlarına baktık, şüpheli özellikle de iki babaya karşı öfke dışa vurmuş.
- We reviewed the M.E. Reports and confirmed that the unsub externalizes rage, specifically towards the two fathers.
Ben eve doğru koşuyordum o olduğunu anladım.
[Screaming] And as I'm running towards the house, I thought, "this is it."
Şimdi elimizde potensiyel bir skandal oldu. Halk bunu evirip çevirip bulduğunuz o canavar işine bağlayacak ki en neticesinde tıp okulları suçlanacak.
We now have a potential scandal on our hands which will do what that monstrous object you found was designed to bring about, create outrage among the population, directed towards surgeryschools.
Ana yola koşun, yardım geliyor.
Head towards the main road, help's on the way.
Dostluk, benim inandığım, en doğru tanımıyla iki insanın en iyi yönlerini diğerine aktarmasıdır.
Friendship, I've come to believe, is most accurately defined as two people moving towards the best aspects of one another.
Hayaletleri kendine doğru çek.
Draw the ghosts towards you.
Morris sandalyey olduğum tarafa doğru yarım çevirmiş bana bakıyordu.
Morris had swiveled the chair halfway towards me and was looking at me.
Bana doğru dönmeye başladı. ben de diyordum ki...
As he started turning towards me, I kept saying
Elinde silahla bana doğru dönmeye devam etti.
He turned more and more towards me with the gun.
Araçlardan uzağa, açık alana kadar kaçmak zorunda kaldık.
We had to run for it across open territory towards the vehicles.
Defiance'a doğru gelirken görkemli kemeri ufukta görünce onun bir sığınak olduğunu düşündüm.
When I was driving towards Defiance and I saw the glorious arch on the horizon, I thought it meant sanctuary.
Nişancı onu camın arkasından vurmuş olmalı çünkü sonrasında FBI SWAT ekibi ön kapıdan çıkıyordu.
Sniper must have got him through the glass, because next thing I know the, uh, FBI SWAT was hauling towards the front door.
Union'ın köşesinden kuzeye, Beacon Hills Lisesi'ne doğru gidiyor.
Corner of Union, heading north towards Beacon Hills High School.
Dikkatimizi Robert Greaves'e yönlendirmek istemiyorsanız tabii.
Unless you were trying to steer our focus towards Robert Greaves.
- Güneydoğudaki endüstri bölgesinde.
- It's going southeast towards an industrial area.
Ayrıca benimle aynı anda posta kutusuna doğru gittiğini gördüğümde, ben uzaklaşacağım.
And yeah, I run away when I see you heading towards the mailboxes the same time as me...
Hayır, değil ancak özre doğru atılan büyük bir adım.
No. No, it's not. But it's a big step towards one.
Kibar ve hareketlerinin sorumluluğunu alır.
He's considerate towards others and always takes responsibility in the things he does.
– Ben taşıyacağım. – Hayır, bana yaslanıyor.
I'll carry her. No, but isn't she leaning towards me?
Umarım bana karşı üzgün hissetmezsin.
I hope that... you don't feel sorry towards me.
Emma, Bayan Wheeler'in çantasına doğru yürüyor.
Emma is walking towards Mrs. Wheeler's purse. Oh.
Âmâ biri bir ses duyduğunda gözleri o tarafa yönelir.
When a blind man hears a sound his eyes naturally move towards the direction of that sound.
Eğer sakıncası yoksa şimdi amiral gelmeden önce yapmam gereken bazı işler var.
Now, if you don't mind pointing me towards the head, I do have some business to attend to before the admiral arrives.
"Yüzüme bak Anne, sana..."
"Turn your face towards me, Mother, for you..."
- Bu şehir, Bay Marlott daha iyi bir geleceğe doğru yaramaz bir çocuk gibi tekmeleyerek, çığlıklar atarak sürükleniyor.
This city, Mr Marlott, dragged kicking and screaming like a raucous infant towards a better future.
- Walter, unutulmaya doğru gidiyorum.
Walter, I'm headed towards oblivion.
Condé'nin kampina dogru gittigini gören adamlarin var.
Your own men saw her riding towards Condé's camp.
Demek ki Ezra'nın Frank Kingman'e yönelik şiddetli davranışları var.
So, ezra does have a history of violent behavior Towards frank kingman.
- Uydular şehre doğru gittiğini doğruladı.
Satellites picked him up heading towards the city.
İlk adımlarımı atmadan önce de sana doğru yürüyordum.
I was walking towards you before I took my first steps.
Kafein alımını aşna fişnadan daha üretici şeyler üzerine kullanmanı öneririm.
I suggest putting that caffeine towards something more productive than "kissing."
Seni bana doğru çekerdim.
I'd pull you towards me.
Sana diyorum, Onu gördüğümü kız anladığı anda, bana doğru geldi.
I'm telling you, when she knew I'd seen her, and she came towards me...
- Çırılçıplak kıza doğru yürüyorsun.
You coming towards her stark bollock naked.
Onlara neden düşman kesileyim ki?
Why would I feel hostile towards them?
Biz değildik N'- biz gerektiği gibi hızlı hareket t Hasta, yaralı Marine doğru
We weren't moving as fast as we needed to towards the patient, the wounded Marine, and he had minutes to live, if that.
Hazır ol.
♫ Taking a step towards you several times a day. ♫