Umitsiz traduction Anglais
296 traduction parallèle
Ümitsiz amaçlarının girdabında,
Caught in a maelstrom of desperate deeds,
Ümitsiz görünüyorsun.
You seem down.
Ümitsiz bir alışkanlık.
A hopeless one.
Ümitsiz karışık bir iş.
A hopelessly complicated job.
Ümitsiz bir sarhoş olduğumu?
Was I a hopeless drunk?
Ümitsiz.
It's hopeless.
Ümitsiz deyip durmasana?
Will you stop saying it's hopeless?
Ümitsiz değil.
It's not hopeless.
- Ümitsiz bir durum olduğunu herkes görebilirdi.
- Anyone could've seen it was hopeless situation.
Ümitsiz bir vaka.
A pathetic hack.
Ümitsiz olma.
Don't look grim.
Ümitsiz vak'asın sen!
You're hopeless
- Ümitsiz bir durumdalar.
- It's a hopeless position.
Ümitsiz bayanlara böyle masaj yapmayı kim öğretti.
The door to my car as my chauffeur. You will wake me in the morning...
Ümitsiz kaçış girişimlerine kalkışmayın.
Give up your hopeless attempts to escape.
- Ümitsiz olanları.
- The tough cases.
Ümitsiz vakaları sevmem.
I don't like lost causes.
Ümitsiz vakaymış!
Lost causes!
Ateşkes yapıldığı zaman ve ölüler gömüldüğünde ve politikacılar yönetimi ele alınca, her şey tek bir şeyde toplanır. Ümitsiz bir davada.
When the shooting stops and the dead buried and the politicians take over, it all adds up to one thing, a lost cause.
Ümitsiz görünmüyorsunuz, Madam.
But you don't look desperate, Madame.
Ümitsiz bir aşk yüzünden.
Despair over love.
Ümitsiz vaka!
Hopeless!
"Ümitsiz."
"Hopeless."
Ümitsiz kadınları.
Fallen women.
Ümitsiz vakasınız.
You are hopeless.
Ümitsiz ve züğürt Virgil ufak suçlarla parasını kazanmaya çalışır.
Desperate and broke, Virgil tries to support himself with small crimes.
Ümitsiz vakadır.
- Well, he's hopeless, isn't he?
Ümitsiz olmak yerine, daha da aptallaştım.
Instead of becoming desperate, I got more stupid.
Ümitsiz aşkını.
Her desperate love
Ümitsiz bir durumdayız gibi.
Look like we in a hopeless position.
Ümitsiz bir durumda olmalılar.
Those guys must really be desperate.
Ümitsiz bir insansın sen.
You're a pathetic fucking human being.
Ona mı? Ümitsiz vaka, değil mi?
He's hopeless, isn't he?
Ümitsiz vak'a!
He's hopeless!
Ümitsiz durumdayım. Araba satmam şart.
I'm desperate, I gotta move some cars.
Ümitsiz vaka.
Pathetic.
- Ümitsiz zamanlar, ümitsiz çözümler gerektirir.
- Desperate circumstances require desperate measures.
Ümitsiz günler.
It's desperation time.
Ümitsiz yaşlı biri gibi davranmak, çok işe yarıyor Carla.
Pathetic-old-man bit, Carla, works like a charm.
Ümitsiz vaka.
Hopeless.
- Ümitsiz vaka.
- Ohh, he is so pathetic.
! Ümitsiz olduğum zamanları hatırlıyorum.
I remember when I was desperate.
Ümitsiz şeyler mi?
Are things desperate?
Ümitsiz bir şekilde sana muhtacız!
We desperately need you!
Ümitsiz gibi görünmek istemiyorum.
Well, I don't wanna seem desperate or anything.
Ümitsiz bir durumdaydım.
I was desperate, you understand.
Ümitsiz olan ne?
Me, you, those guys in there?
Ümitsiz bir davaya sokacağınız erkek ve kadınları düşünün.
Consider the men and women you would lead into a lost cause.
Ümitsiz gibi.
Desperate.
Ümitsiz bir kadın hırs ve acı ile tüketilir.
You're a desperate woman consumed by greed and bitterness.
- Ümitsiz tiplerden nefret ederim. - Tatlım, bebeğim, aşkım sen, her tipten nefret edersin.
- Sweetie, baby, love of my life you hate people.