Uncanny traduction Anglais
476 traduction parallèle
Çok tuhaf.
Uncanny.
Garip biridir.
He's uncanny.
- Çok esrarengiz olmalı. - Esrarengiz mi?
- That must have been uncanny.
Beni neredeyse deli edecekti.
- Uncanny? It nearly drove me mad.
Uzaklık konusundaki düşüncen biraz ilginç, Thorndike.
Your judgment of distance is uncanny, Thorndike.
Onun böyle olaylara karşı anlaşılmaz bir içgüdüsu var.
He has an uncanny instinct for things like that. The old head goes up like a bird-dog's.
Çok tuhaf.
It's uncanny.
İçime işlemek gibi tuhaf bir yeteneği var.
She's got an uncanny talent for getting under my skin.
Fakat benzerlik? Büyük benzerlik?
But the uncanny resemblance?
Çok misafirperver çıktılar, Albay.
It's uncanny, Colonel.
Sizi taklidi ustaca hatta olağanüstü.
His impersonation of you is skillful even uncanny.
Olağanüstü ve becerikli bir şekilde General MacKenzie-Smith'i oynadığını duymak istiyorum.
Let me hear you play General MacKenzie-Smith in your uncanny and skillful way.
Sonraları bu gücün, başına bir sürü dert açıp, sıkıntıya neden olabileceğini anlayacaktır. Programımızın adı "Düşüncen Ne?". Gelecek hafta, Alacakaranlık Kuşağında sizi bekliyor olacak.
The story has to do with a young bank clerk who, for some unexplained and most uncanny reason, finds himself able to read other people's minds, and then finds that the power can get him into a peck of trouble and a bushel of travail.
Şimdi dinle : "Olağanüstü bir nişancıydı."
His marksmanship was uncanny.
-... garip.
- uncanny.
Evet, benzerlik pek belli olmuyor.
Yes, the resemblance is quite uncanny.
Çok acayip!
It's uncanny. Uncanny!
Şimdi, Lordum savaşın hikayesini anlatmaktaki yeteneğinizi duymuş.
Since childhood you've shown uncanny skill at reciting the story of the battle.
Sadece tanıdığımız birisine tıpatıp benziyorsunuz.
It's just that you bear an uncanny resemblance to someone we both know.
Kendinde değil.
It's uncanny.
Arkadaşlarım, merhum eşime esrarengiz benzerliği nedeniyle muazzam bir miktar ödediğime inanıyor.
My friends believe I paid such an enormous sum for it because of its uncanny resemblance to my late wife.
Esrarengiz bir hüneri vardır mantar toplarken sadece zehirsiz olanları seçiyor.
She has an uncanny knack for picking only the non-poisonous ones.
Çok garip.
It's uncanny.
Hakikaten garip.
Quite uncanny.
- Esrarengiz bir portre, öyle değil mi?
- An uncanny likeness, don't you think?
Acayip.
It is uncanny.
Gerçekten esrarengizsin.
You're really uncanny.
O... Bu deyişler konusunda çok esrarengiz bunu biliyor musun?
He's uncanny with this phraseology, you know that?
Bakın yine onun şu tekinsiz deyişleri.
There he goes with that uncanny phraseology of his again.
En sonunda, kayıtlarındaki yolsuzlukları nasıl buldukları biraz esrarengizce olur.
It's uncanny how they discover irregularities in their record books.
Yapabileceğin bir şey yok.
It's uncanny, but there's nothing you can do. "
Çok çekiciydi.
It was uncanny.
Olağanüstü bir benzerlik var!
It's an uncanny resemblance!
- Bu robotlar çok acayip.
- These robots are uncanny.
Konuşulur, ama gördüğüm kadarıyla arkadaşın pek tekin değil.
You do. But the way I see it, your friend is uncanny.
Bu olağanüstü.
It's uncanny.
Bu tekinsiz evde?
In this uncanny house?
Sinirlerimiz birlikte garip, esrarengiz bir şekilde gelişti.
Our nerves have grown together in some strange, uncanny way.
Sadece sudan oluşmana rağmen sende tuhaf bir şey var, kirli su tamamen sakin su.
Yet, though you're only water, there's something uncanny about you, black water, terribly quiet water.
Anne, benden birşey yapmamı istediğinde hep saygılı olmuşumdur. Bu durum beni ilgilendiren bir karar.
Mother, you have an uncanny ability of asking me to do something I was going to do myself.
Tekinsiz bir algı ürünü olduğunu söylemiştin.
You said it was a work of uncanny perception.
- Dün ne demiştin Cliff?
It's uncanny.
Bu genç adamla, kendin arasında benzerlik seni de etkiledi mi?
Does it strike you that there's an uncanny resemblance... between this young fellow and you as a young man?
Bana repliklerimi unutturmak konusunda inanılmaz bir yeteneğin var.
You have an uncanny facility for making me forget my lines.
Ama gelip bizi bulması.. Bu çok acayip.
Still, that he should have found us, it's uncanny.
Her şeyin kötü tarafını görme eğilimindesin.
You have an uncanny knack for looking at the dark side of things.
Ne olağanüstü ama.
Uncanny.
John çok kabiliyetli bir taklitçi.
John is a mimic of uncanny ability.
Ne acayip bir durum.
You know, it's uncanny.
"Gizemli" diye nitelenebilir, hatta olağanüstü de denebilir.
Weird is the word. Even uncanny.
Çok acayip, nasıl becerdiğinizi bilmiyorum ama, yine haklısınız.
This is uncanny, I don't know how you do it, but you're right again.