Varlık traduction Anglais
3,304 traduction parallèle
doğaüstü bir varlık yapar.
Supernatural.
Bir cadı tamamen ölümsüz bir varlık yaratamaz.
A witch can't truly make an immortal creature.
Herkesin hakir gördüğü o ruh... Bir zamanlar ismi olan bir adam olan ve başkaları tarafından onların bencilliği ve kayıtsızlığıyla suça itilen bir varlık açlık çeken kimseden farklı olmayan ve yaşamak isteyen bir adam.
That soul that everyone despised, that being that was once a man, and who had been brought to crime by others, through their selfishness and indifference,
Tanıdığından çok daha farklı bir varlık!
A being so different from what you know!
Canlı bir varlık, ölü biri değil...
A living being, not a dead man...
102'yi yapınca onun doğaüstü bir varlık olduğunu düşündüm.
And with 102, I'd say he's some kind of fuckin'prodigy.
Sadece bir amip veya onu gibi bir varlık olabildiğimizde,
It assumes we're the reason,
Zamanını bu adama harcama, o bir "varlık" değil.
He's the connection. I'll stay with him.
Komik çünkü sen cismi bir varlık değilsin yarışlara katılmak ya da * Jager Bomb filan için uygun değilsin.
See, it's funny because you're noncorporeal, completely unable to do things like drag race or take that last ill-advised Jägerbomb.
Hiçbir şey olmasa dâhi, varlıklı bir kızın evliliği her daim ilgi çeker.
The marriage of a wealthy girl always breeds interest, if nothing else.
Yani, port folyomuzu sıkıca kontrol etmemize karşı,... siz bunu pek çok varlık yöneticisine açardınız.
So as opposed to tightly controlling our portfolio, you would open it up to a number of asset managers.
Ve bunun çok güçlü bir varlık olduğunu anlıyorsunuz. Bu ışık her şeyin üzerine geliyor.
And you've got... it's just such a forceful presence, this light that comes over everything.
O benim ve tahtım için değerli bir varlık haline geldi.
He has become, a valuable asset to me in my throne.
Varlıklı ve kısır aileler bebekleri alabilmek için ellerinden geleni yapıyor.
Wealthy, infertile people will go all out trying to buy babies.
Chuck ise bir çeşit önemli varlık.
Chuck is some kind of asset.
Çünkü kendine bunu yaptığında beraberinde beraber yaptığımız işin varlık sebebini de alıp götürdü.
Because he took away, when he did what he did to himself, he took with him the raison d'etre for the kind of work we did together.
Eminim özürlü insanların istediği de kesinlikle budur. Onlara tamamıyla yabancı bir varlık gibi davranılması. Yargılanamaz ve anlaşılamaz.
I'm sure that's exactly what disabled people want, to be treated like completely foreign entities, incapable of being judged and understood.
Bu güzeller güzeli varlık gelip de şezlonguna oturup içini sana dökmeye başladığında emin ol sen de aynı şeyleri yapardın dostum.
Nothing you yourself wouldn't have done, my friend, if this beautiful female creature had come in and sat on your chaise longue, opened her mind up to you.
Göksel bir varlık gibi.
Like a heavenly creature.
Tatlı kız arkadaşının varlıklı olduğunu biliyorum.
I understand that pretty girlfriend of yours is loaded.
Burayı yönetmeye başlayınca inkar edilemeyen bir varlık oldun...
Running this place, you'd become a deniable asset.
Baştan çıkaran bir varlık.
An enticing creature.
Artık değeri olmayan bir varlık.
One no longer holding worth.
S.W.O.R.D. Buradan gözlem yapar ve bir dünya dışı varlık olayında karşılık verir.
From here, S.W.O.R.D. observes and responds to situations involving any extra-terrestrial presence.
Yani bu piramitleri aynı insan ya da varlık topluluklarının inşa ettiği gerçekten görülüyor.
So it really does seem like the same group of people or beings were building these pyramids.
Lanet olsun, dostum bu harcamak için için bile epey büyük bir varlık.
Shit, man, that is one big, fat asset to blow.
Ama zaman, varlık gösterme zamanıdır, General.
But time is... of the essence, General.
- Bilmem varlıklı bi aşık arıycam
- No idea. Look for a wealthy lover.
- Kim bu güzel varlık?
And who is this beautiful creature?
Oyunlarını yaz, birlikte yaşayın, varlık içinde yaşa, çocuklar iyi olacaktır.
Write plays, live together, live in a brownstone, and the kids are gonna be fine.
Yoksa başka bir dünyadan gelen büyülü bir varlık mısın?
Are you secretly some sort of magical, otherworldly entity?
Vampir İncili'nin de belirttiği gibi senin menfur bir varlık olduğun gerçeğini.
That you are an abomination, just like the Vampire Bible states.
Yani, daha fazla varlık olduğunu söyleyen bu matematiğe bir kez inandığınızda, o zaman bu diğer şeylerin ne olduğunu merak edersiniz.
So, once you believe this maths that says there's more to existence then you have to wonder what these other things are.
Bizden nefret eden birkaç, zavallı varlık dışında.
Except for a few, poor creatures, that hate us.
Bu, tıbbi araştırma için değerli bir varlık olabilir.
It could be a valuable asset for medical research.
Bir hemşireye kıyasla fazla varlıklısın.
You're very wealthy for a nurse.
Görüntü mü yoksa... sadece bir varlık hissi mi olduğunu söyleyemem.
I can't say if it was a picture, or just a sensation of a presence.
Daha önce fark ettiğin varlık mı?
It's again the same presence you noticed before?
Ve Dale'nin Kırmızı İlçede hiç bir işi yok, iyi bir çift çorabın varlığından da bahsetmiyorum, ve onların bulunabileceği bir yerdeyiz.
And Dale's got no business in Red County, not to mention that I only got me one good pair of hose, and they're nowhere to be found.
Bizi korkutup, bize işkence edip varlığımıza son verme niyetinde olan bir psikopat tarafından kaçırıIdık.
We've been abducted by a psychopath whose intention is to terrorise, torture and terminate our existence.
Bu benim en kıymetli varlığım.
It's my most prized possession.
Varlığın şehri daha aydınlık kıldı.
This city is made brighter by your presence.
Bütün varlığımla karşı çıkıyorum.
I would oppose it with every fiber of my being.
O tabii, ben kurtulmadan önceydi varlığımın büyük bir kısmında günahlarımdan Tanrı'nın ve Yüce İsa'nın istediklerini yaparak arındım.
Oh, that, of course, was before I was saved, long prior to my being washed clean of sin by the blood of our lord and savior Jesus Christ.
Görünüşe göre anlayışlı ve müşfik varlığımız şevklerini kırmış.
Apparently our understanding and loving presence killed the mood.
Burada bir kızın en önemli varlığının neşeli kişiliği olduğu yazıyor.
It says here that a girl's most important possession is a bubbly personality.
Varlığın Pilar, seni seven bu kör dostunun yaşadığı deliğin karanlığını delip geçen bir ışık huzmesi adeta.
Your company, Pilar, is the ray of light that pierces the darkness of the hole where lives... blind... this devoted friend of yours.
Hadi kabul edelim. İngiliz kızlarını bir gördüler mi bizim varlığımızı bile unutacaklar.
Let's face it, soon as those hunks of heartbreak set eyes on a khaki-whacky English lass, they forget we even existed.
Sanırım sıkıntılarım için daha güçlü bir varlığa sığınmam bana biraz huzur getirecektir, anlarsın ya.
I think putting my worry into a higher power will bring me some comfort, you know?
Ama seni cezanı çekerken görmek dünyada azıcık da olsa adaletin varlığını kanıtlayacak.
But seeing you pay... Will prove there's still a little justice in the world.
Savunma şişenin hiç var olmadığını öne sürüyor ama ya aksini ispat edebilecek, şişenin varlığından haberdar bir tanık çağırırsan?
Well, the defense claims that the vial never existed, but what if you called one last rebuttal witness who happens to know that it did?