Veremem traduction Anglais
10,944 traduction parallèle
Bunu yapmana izin veremem Grinder.
You can't do that, Grinder!
Size çok fazla detay veremem ama istihbaratımız çok yakın bir zamanda bir terörist atak olacağını söylüyor.
I can't give you too many details, but there's intelligence that suggests a terrorist attack is imminent.
- Etrafta benden büyük biri varken emir veremem.
I can't exactly order around someone older than me.
Koridorda ameliyathane beklerken hiçbir şey yapmadan kanamadan ölmesine izin veremem.
I'm not gonna stand in the hallway waiting for the operating room and watch him bleed out.
Bunun olmasına izin veremem millet, eski Piggy'i geri getirmem lazım.
- Hm. I can't let this happen, guys. I got to get her back.
Dinle, lütfen, izin veremem..
No, listen, please. I owe you this.
Söz veremem.
I can't promise anything.
Bir milyarderin duvarında durmasına izin veremem.
There's no way I'm going to let it sit in some billionaire's man cave.
- Soruşturma devam ediyor. Bilgi veremem.
It's an ongoing case, I cannot talk about it.
Guerrero hakkındaki gerçek ortaya çıkarsa hapse tıktığım herkes dışarı çıkacak, bunun olmasına izin veremem.
If the truth about Guerrero gets out, every person I put away will be back out on the street, and I can't let that happen.
Buna pişman olmayacaksınız söz veriyorum, ve dinleyin, dediğim gibi, size asla zarar veremem ben.
Shut up! You guys, you're not gonna regret this, I promise, and look, like I said,
Size bu konu hakkında bilgi veremem.
I can't give you that information.
Size bu konu hakkında bilgi veremem, üzgünüm.
I can't give you that information. I'm sorry.
Kararı ben veremem.
I can't make the call.
Bu noktada kimseye izin veremem...
At this point, I'd let anyone...
- Buna izin veremem.
I can't let you do that.
Bu odadan çıkmana izin veremem.
I won't let you walk out of this room.
Ne istersen, ne zaman istersen ve ne kadar istersen yemene izin veremem.
I can't have you eating whatever, whenever, however much you want.
- Artık kafanıza göre davranmanıza izin veremem.
I cannot allow you to act on your own anymore.
Patterson'ın bunu kurcalamasına izin veremem.
I can't have Patterson shaking that tree.
Bu yüzden böyle devam etmene izin veremem.
Which is why I can't let you do this.
"Sorduğun soruya hemen şimdi cevap veremem."
"I cannot answer your question right now."
Bu kararı ben veremem.
I'm not making this call.
Kararı ben veremem, o versin.
She can do it, not me.
Felix, o paketi almana izin veremem.
Hey, Felix, I can't let you take that package.
Bunu yapmana izin veremem.
I can't let you do that.
Üzgünüm, aşkım ama o kılıcı kullanmana izin veremem.
Sorry, love. But I can't let you use that sword.
- Bundan kurtulmalarına izin veremem.
I can't let them get away with that.
İşini de geri veremem.
Nor can I give you back your job.
Sana durumu hakkında bilgi veremem.
Uh, I'm-I'm not allowed to discuss her condition.
Jacob'ın züppeliklerine cevap veremem, değil mi?
I can't answer for Jacob's shoddiness, can I?
- Düşmesine izin veremem.
I can't just let him fall!
Buna izin veremem.
This I cannot allow.
Kim olduğunu bilmiyorum ama yürüyüp gitmene izin veremem.
I can't let you simply walk away.
Ölmeden mi öldükten sonra mı yenildiğini soruyorsan henüz buna cevap veremem.
Well, if you're asking whether the corpse was consumed post or antemortem, I don't have an answer to that yet.
Bu konuda bilgi veremem.
[Pagel] I will not disclose that information.
Veremem.
I can't.
Söz veremem ama senin için can atacaklarına eminim.
I can't guarantee that, but I'm quite sure that they will want you.
Sensiz karar veremem biliyorsun.
You know I can't make a decision without you.
Çıkmana izin veremem.
I can't let you out.
- Ölü birinin üzerinde çalışmana izin veremem.
I'm not going to let you operate on a dead man.
Tüm mürettebatın refahını tehlikeye atmanıza izin veremem.
I cannot allow you to jeopardize the welfare of the entire crew.
İzin veremem.
This is my job.
İşimin ve paranızın tehlikeye girmesine izin veremem.
I cannot allow my businesses and your money to be compromised.
- Buna izin veremem.
- I can't let you do that.
- Olmaz, numarasını veremem.
No, you cannot have her number.
Koca adam oldun Will, artık sana para veremem.
Will, you're a grown-up now. I'm not gonna give you any more money.
Yakınlaştır. - Üzgünüm, buna cevap veremem.
- I'm sorry, I can't answer that.
Kalmak ve bu daha uzun süre araştırmak isterdim, ms talben, Ama ailemin bir dakika daha acı çekmesine izin veremem.
I'd love to stay, and delve in this longer, ms Talben, but I cannot permit my family to suffer one moment longer.
- Buna söz veremem.
- I can't promise that.
Sana zarar veremem.
I can't hurt you.