Veritable traduction Anglais
232 traduction parallèle
Beni her görüşmemizin sonunda, beni öyle büyüleyici bir şekilde reddediyorsunuz ki, her seferinde kendimi hayal kırıklığı içinde kavrulurken buluveriyorum.
Because you rebuff me always with such charm... that at the end of all our interviews I find myself always in a veritable glow... of disappointment.
Biraz Bohem tarzında.
Veritable bit of Bohemia.
Irmağın ardındaki meskeni tam bir cennet.
His domain beyond the river is a veritable paradise.
Papaz evi tam bir arı kovanı gibiydi : heceleme yarışmaları, şekerleme koparmalar.
The parsonage was a veritable beehive with our spelling matches, taffy pulls.
Yeni bir yerleşim alanı ; çadır, kamyon ve karavanlardan oluşan gerçek bir kasaba doğuyor.
A new community is springing up... a veritable town of tents and trucks and trailers.
Çok güzel bir bebekti. Annesine, babasına, teyzelerine, dedelerine ve Moraldo'ya benziyordu.
A veritable Adonis, he looked just like Mama, Papa,
Kaptan Nemo'nun, insanoğlunun her zaman aradığı şeyi bulduğu belliydi ; ... evrenin gerçek aktif enerjisi.
It was apparent that Captain Nemo had discovered what mankind has always sought - - the veritable dynamic power of the universe.
Çok sıcak bir hava dalgası.
A veritable heat wave.
Bu tam bir trajedi.
It's a veritable tragedy.
Dükkan tam bir altın madeni.
The shop is a veritable gold mine.
Gazeteler onun gerçek bir yüzen şehir olduğunu söylüyor.
The newspapers say she's a veritable floating city.
Ebedi kurtarıcı İsa Mesih'in hakiki ruhu içimizde yaşadığı için sevineceğiz.
We're going to rejoice that inside of us lives the veritable spirit of the everlasting redeeming Christ, Jesus.
Gerçek bir kaplan.
A veritable tiger.
- Bir topa on sent mi?
Ten cents a ball? Why, that's a veritable fortune.
Bu yanılgının neden olduğu gerçek salgınlar vardı.
There were veritable epidemics of this delusion.
Canlı bir bakteri gelişimi.
A veritable zoo of bacteria.
Amcam kelimeleri çok iyi kullandığımı söyler.
My uncle says I am a veritable well of words.
Oysa evde, tam bir evkuşuymuşum gibi davranır.
At home, he makes me look like a veritable piker.
Gerçek bir cennet, değil mi, beyler?
A veritable Eden, is it not, gentlemen?
Pekala, tamam.
A veritable miss. Miss. All right.
"Şeytan'ın gerçek İncil'i gibi görünüyor."
" It seems to be a veritable bible of evil...
Bu inançla burada kendisi için bir cennet yarattı.
And in so believing, he created a veritable paradise for himself right here.
Duyduğuma göre bu adalar tam bir sarayda isyan yuvasıymış.
I hear these islands are a veritable hotbed of palace revolution.
Gerçek bir aydınlanma.
A veritable revelation.
Şurada ise bizim ateş yutan, Hint fakirimiz,.. ... hakiki bir ateş dağı ve ayaklı bir alev!
Here our Indian fire-eater, our fakir a living flame, a veritable mountain of fire!
Helikopter ani bir dalış yapıyor ve Rolls-Royce'daki iki cesur çocukla hakiki bir tavuk oyunu oynuyor.
The whirlybird has pulled out of its dive and is playing a veritable game of chicken with those two courageous kids in the Rolls-Royce.
Gerçek bir bahçe.
A veritable garden.
Çabuk defol dedim! Seni pis hırsız! İpinden kopmuş hayvan.
Be gone out of my house you sworn pickpocket, you veritable gallows'bird.
Hakiki bir rakun gibi.
Like a veritable raccoon.
Tek umudum Flick'in ağzını sıkı tutmasıydı. Bu rezalet bir duyulursa G. Harding Okulu'nun benim için gerçek bir cehenneme döneceği aşikârdı.
I just hoped Flick would never spot them... as the word of this humiliation could easily make life... at Warren G. Harding School a veritable hell.
Gerçek kaz kafalıdan bahsediyoruz.
I mean, we're talking veritable goose.
Gerçek uluslararası bir yemek olması için, İsveç köfteleri.
It's a veritable UN for dinner here, so Swedish meatballs!
Gerçek canavarlar.
Veritable monsters.
Yani burada bazı zararlı yaratıkların yaşadığı gerçek bir metro kent olduğunun farkında mısın?
I mean, do you realize that there is a veritable metropolis of unwholesome creatures living under here?
Sen iyi fikir çeşmesi gibisin.
You're a veritable fountain of good ideas.
"Toprak Ana Bloom şarkıların Hannah Arendt'i adeta."
"Earth Mother Bloom is a veritable Hannah Arendt of song."
En kıyak sekreterler ve güzellik uzmanlarıyla.
A veritable who's who of secretaries and beauticians.
- Hakiki bir Picasso.
- A veritable Picasso.
Çünkü bu sefer yalnız... Gerçek popüler bir sanat biçimine yalnızca boya katılıyor... Sanat budur.
It is because this time alone the only veritable popular art form rejoins painting, that is :
Evet, cesaretim gerçek bir savaş. Uçuk izleri ve siğil çiçekleri.
Yeah, my pecker's a veritable battleground of old herpes scars and wart pocks.
Gerçek bir kalenin tepesindeyiz.
We are at the top of a veritable fortress.
Dün adeta bir ayıydın.
You were a veritable bear yesterday.
Ama köpeğiniz benim bahçemde mahalledeki tüm köpekleri yel değirmeni misali sıradan geçiriyor.
But your dog is a veritable windmill out on my yard with every dog in the neighbourhood.
Sayısız, modaya uygun çerçevelerimizi deneyebilirsiniz.
You just go through our veritable myriad of hip and trendy frames.
- Hakiki bir beslenme dersi.
- A veritable nutrition lesson.
Şu kurtardığın küçük yılan gerçek bir ejderhaya dönüştü!
That little snake you rescued... has turned into a veritable dragon!
Yıldız gemilerinden oluşan bir bulut gibi.
We came out of the sky, a veritable cloud of starships...
Vay canına, bu K'lerden bir demet oldu.
Wow, that's a veritable cornucopia of K's.
Burası güneyli misafirperverliğinin beşiğidir.
I s a veritable hotbed of Southern hospitality.
Eğlence fırtınası. "
"A riot. A veritable funfest."
gerçek bir mucize.
A veritable miracle.