Veriçi traduction Anglais
19,647 traduction parallèle
Bunların hepsi kulağa çok heyecan verici geliyor ama bu yıl Callie'nin lisedeki son yılı.
This all sounds really exciting, but this is Callie's senior year in high school.
Ordunun Küçük Bighorn'daki utanç verici yenilgisinin ardından Hayes, kızılderililer üzerindeki askeri girişimi arttırması için baskı altındaydı.
After the army's embarrassing defeat at Little Bighorn,
Doğuda çok rağbet gören ucuz dergilere baktığımızda en heyecan verici olanlar hep "David, Goliath'a karşı" olanlardı.
When you take a look at the dime novels that were so successful back East, it was always the David against the Goliath that was the most exciting.
Acı verici.
It's painful.
Sadece çok umut verici olanlara.
Just the most promising ones.
Bu çok güven verici.
That's reassuring. - No!
Burada "Mısırın Meir şehrinden gelen Kadim bir avcının salgını sonlandırıp, dehşet verici hükmünü sonsuza kadar bitirdiği yazıyor"
It says here that an ancient Egyptian hunter from the town of Meir managed to "bury a plague, ending its terrible reign forever."
Bu ümit verici bir şey.
- That's promising. - Yes.
Bunu heyecan verici bulan başkası var mı?
Was that exciting for anyone else?
Bu daha da heyecan verici.
That was even more exciting.
Mary Don Carlos olayı çok acı verici ama evlienmeden önce onun ilgi alanlarıyla ilgili gerçeği bilmelisin.
Mary, I know the discovery about Don Carlos is painful, but it is better to have learned the truth about his interests before you were bound by marriage.
Birçok duruşmaya tahammül ettim ama hiçbiri ilk çocuğumun, oğlumun çürüyen cesedine bakmak zorunda bırakılmak kadar acı verici değildi.
I have endured many trials, but nothing as painful as being forced to look upon the decaying corpse of my firstborn son.
- Bu utanç verici olabilirdi. - Evet.
- Well, that would've been embarrassing.
Heyecan verici, değil mi?
It's exciting, yeah?
Top elindeyken ilham verici ama vuruş konusunda sıkıntılar var.
Inspirational with the ball in hand, but trouble off the kicking team.
Bu kadar küçük bir şeyin bu denli hasar vermesi hayret verici.
It's amazing something this small could do that much damage.
Huzur verici bir melankoli
A serene melancholy
Heyecan verici.
Kind of exciting.
Utanç verici ve adaletsiz bir uygulamayla Afrikalı köleleri alıkoyduğunuz için cezalandırılıp gecenin karanlığına maruz kalmayı hak ettiniz.
The darkness of the night that you experience is deserved punishment for your disgraceful and iniquitous practice of keeping African slaves.
Müzikal parçalarının bu kadar heyecan verici olduğunu bilmiyordum.
I didn't know show tunes were so exciting.
Biz bunları konuştuğuuz şu anda bile, Varşova'nın kapısını çalıyorlar ki dürüst olmak gerekirse.. ... biraz endişe verici bir durum.
They're knocking on the very door of Warsaw even as we speak, which is, to speak quite frankly, a matter of some concern.
Umut verici gibi görünmüyor.
It doesn't sound promising.
- Bu utanç verici.
- It's embarrassing.
- Utanç verici mi?
- Embarrassing?
Piçler utanç verici olabiliyor.
Bastards can be embarrassing.
- Bu utanç verici.
- It's a disgrace.
Iris şimdiye kadar birlikte yaşadığım ilk kız arkadaşım, yani her şey yeni ve heyecan verici.
Iris is the first girlfriend I've ever lived with, so it's all very new and exciting.
Utanç verici.
So embarrassing.
Çok acı verici gerçekten.
It's unbelievably painful, actually.
Hangisi daha endişe verici bilemiyorum eski hapishane anıların mı, yoksa iç çamaşırların hakkındaki batıl inancın mı?
Now I don't know what's more concerning, your post-prison hangups or the fact that you're superstitious about undies.
Bu çok utanç verici.
Oh, it is so embarrassing.
Heyecan verici bir olay.
Very exciting stuff.
Utanç verici ama bunu fark etmemi Barry sağladı.
It's embarrassing, but it took Barry to help me see that.
Ama düşünmeden acele ve çok zarar verici kararlara varıyorsun.
But you're jumping to rash and extremely damaging conclusions.
Bana öyle bakmayın, çok utanç verici bir şey bu.
Don't look at me like that, it's embarrassing.
Ama artık her şey daha farklı, heyecan verici.
And now everything's... different, exciting.
# Nefesim kaldı acı verici düşüncelerle boğazımda
♪ The breath is unsettled, a ♪ with thoughts that torment. a
Babası Mahavir Singh Phogat için gurur verici bir an!
A proud moment for Geeta's father, Mahavir Singh Phogat!
Altın madalya için bu heyecan verici bağlanmada bir numaralı rakibini mağlup edip finallerdeki yerini alıyor!
She has beaten the number one contender for gold, in this very exciting clinch, and entered the finals!
Heyecan verici değil mi?
Isn't this exciting?
"Generalin kariyeri için vatanseverliğinden vazgeçmesi utanç verici."
"It's a shame the general traded in patriotism for careerism."
Asıl utanç verici olan bu.
I call it disgraceful.
Yine de biraz utanç verici değil mi?
It's a bit embarrassing, though, isn't it?
Çocuğunu tek başına büyütme kararın ilham verici.
Your decision to raise a child on your own is inspiring.
Underwoodlar kitabı onur verici bulur mu?
Would the Underwoods find it flattering?
Önceki gün olan rahatsızlık verici cinayet konusunu tartışmak için geldiğimi itiraf ediyorum.
Well, I confess I'm here to discuss the uncomfortable subject of the murders which occurred the other day.
New York ofisi için başka utanç verici birşey olmasın istiyorsan...
And if you want to avoid another embarrassment for the New York office...
Genel verici olduğunu söylemiştin, değil mi?
You said you were a universal donor, right?
Genel verici, genel alıcı...
Right? Universal donor, universal recipient...
Evet heyecan verici bir şey yoktu.
Yeah, well, it wasn't anything too exciting.
Hayret verici şeyler mümkün ancak kanser doğası gereği bir büyünün ayıramayacağı bir şekilde senin bir parçan.
Amazing things are possible, but cancer, it's a part of you, intrinsically, in a way that magic can't separate.