Worry traduction Anglais
79,485 traduction parallèle
Endişelenme.
Don't worry.
Endişlenme, acını unutmanı sağlar.
Don't worry, it'll make you forget your sorrow.
- Onun hakkında endişelenme.
- Don't worry about it.
Anlıyorum. Endişelenmemesini söyleyin.
I'll get you get off, and tell him not to worry.'
Tasalanmayın, ona bizimmiş gibi davranacağız.
Don't worry, we're gonna treat her like one of our own.
Kıyafetimin içine girerlerse Dünya'nın atom bombaları için endişelenmem gerekmez.
If they get inside this suit, I won't have to worry about Earth's nukes.
Endişelenmeniz gereken bir şey daha var.
Well, we have one more thing for you to worry about.
Merak etme.
Don't worry.
Hey. Takma kafana. Tamam mı?
Hey, don't worry about it, okay?
Sağ olun.
Don't worry, thanks.
Evet, arıyordum ama önemli değil.
Yeah, I was, but it's nothing. Don't worry...
Ne kadar endişelenme Buraya gelmen seni aldı, Sadece buradasın.
Don't worry about how long it took you to get here, just that you're here.
Üzülme, ben senin için yapmaya devam edeceğim.
Don't worry. I'll continue to do it for you.
Merak etme, ateş ısırmaz.
Don't worry. The fire won't bite.
Hırsızlığa devam edersen sonunda ne olacağını hiç merak ediyor musun?
Do you ever worry about what will happen if you keep stealing?
Çiftçilerinden biri ödemeyi geç oldu, Ve iyi, Diyelim ki gelecek yıl hasat konusunda endişelenmiyor.
One of his farmers was late to pay, and well, let's just say he doesn't worry about next year's harvest.
Fakat endişelenmeyin.
But don't worry.
Ama endişelenme.
But don't worry.
Alvarez'e araştırmasını söyledim.
I got Alvarez looking into it. But don't worry, we will find him.
Merak etme burada güvendesin.
Don't worry, you'll be safe up here.
Ve ben olsam Bayan Kyle için endişelenmezdim.
And I really wouldn't worry about Ms. Kyle.
Yani en azından şimdilik onlar hakkında endişelenmen gerekmez.
So, at least for now, you shouldn't worry about them.
Penguen hakkında endişelenmen gerek.
You should worry about Penguin.
Merak etme, ısırmam.
Don't worry, I'm not gonna bite.
Jim Gordon hakkında endişelenmeyi ise bana bırakın.
Let me worry about Jim Gordon.
Seni özlemişim. "
And don't worry, sweetheart.
Şu anda son istediğim şey dört ay sonra gerçekleşeceği kesin olmayan bir şey için endişelenmesi.
The last thing I need is for him to worry about something four months away that might not happen.
Yani endişelenme.
So don't worry.
- Merak etme Barry.
Yeah, well, don't worry, Barry.
Endişelenme baba. Harika olur.
Dad, don't worry, okay?
Ama endişelenme. Bu durumu değiştirebilirim.
But don't worry...
- Merak etme.
- Don't worry.
- Merak etme Barry, bulacağız.
Don't worry, Barry, we will.
Seni sık sık Dünya 2'de ziyarete geleceğiz Harry bu konuda endişe etmene gerek yok.
We're gonna come visit you on Earth-2 a bunch, so you don't have to worry about that, Harry.
Fazla endişelenmesin diye uğraşıyorum.
I'm just trying to make her... not worry so much.
Merak etme, sana yardım edeceğiz.
Don't worry. We can help you do that.
Merak etme, 2017'den bu yana tahmin yeteneğim geliştim.
Don't worry, my powers of deduction have improved since 2017.
Merak etme, Joanie'ye söylemeyeceğine söz verdi.
Don't worry. She promised me... that she wouldn't tell Joanie.
Senin dert etmen gereken bir şey değil, tamam mı?
Um, nothing that you need to worry about, okay?
Onu koruruz, merak etme.
We'll keep her safe, don't worry.
Asla başka insanların hatalarını düşünmene gerek yok.
Never have to worry about other people's mistakes.
Endişelenme, Yapmadım...
Don't worry, I'm not...
- Endişelenme, geri dönecek.
- Don't worry, she'll be back.
Ama endişelenmeyin, düzeltebilirim, eğer istediğimi verirseniz.
But don't worry, I can fix him, as long as I get what I want.
- Endişelenme.
- Don't worry.
- Endişelenme.
- Oh, don't worry.
- Endişelenmeyin.
- Don't worry.
Endişelenme, içkiler gelmeden ağlamam.
Don't worry, I won't get all weepy before the drinks arrive.
Lakin, endişelenme.
But don't worry.
- Dağınıklığı merak etmeyin.
Don't worry about the mess.
Merak etme.
Not to worry.