Yapabileceğim başka bir şey yok traduction Anglais
137 traduction parallèle
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing else for me to do.
Sizin için yapabileceğim başka bir şey yok mu?
Isn't there anything else I can do for you?
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There is nothing else I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok. Büyükelçi'ye bir an önce söyleseniz iyi olur.
You better tell the ambassador at once.
Şey, sizin için yapabileceğim başka bir şey yoksa - Yok.
Well, if there is nothing further I can do for you...
Ama yapabileceğim başka bir şey yok.
But there is nothing else I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
But I am. There's nothing else for me to do.
Biliyorum ancak senin için yapabileceğim başka bir şey yok.
I know, but there's nothing more I can do for you.
Her neyse yapabileceğim başka bir şey yok, seninle bir anlaşmaya varmak isteyecek kadar aptallık yapmış olsam da.
There isn't anything I could do about it anyway, even if I were foolish enough to want to give you a settlement.
Yapabileceğim başka bir şey yok mu?
Isn't there anything I can do?
- Yapabileceğim başka bir şey yok.
- There's nothing else I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing else I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing more I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's not much more I can do.
- Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing more I can do.
Sizin için yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing further I can do for you.
Üzgünüm. Yapabileceğim başka bir şey yok.
I'm sorry, there's nothing more I can do.
Şu an için yapabileceğim başka bir şey yok.
With any luck, I can set this up in a day or two.
Yapabileceğim başka bir şey yok. "
There's nothing else I can do. "
Ama yapabileceğim başka bir şey yok. Bunu sana teklifi yapmadan önce düşünmeliydin!
[Moaning]
Senin ya da benim yapabileceğim başka bir şey yok.
There was nothing you or I could've done.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
well, there's nothing more I can do.
Ama yapabileceğim başka bir şey yok.
I couldn't help it.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing I can do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's nothing I can do for you, Chief.
Kötülükler çevremi sarmışken hayatta kalmak için yapabileceğim başka bir şey yok.
That was evil. With evil all around me... I can do nothing but evil to survive.
"Orada yapabileceğim başka bir şey yok mu?" diye merak edersin.
You wonder, "lsn ´ t there anything else I could do?"
- Yapabileceğim başka bir şey yok.
There's not much else I can do.
- Yapabileceğim başka bir şey yok.
Nothing I can do about it.
Şu an yapabileceğim başka bir şey yok.
Now there's really nothing more I can do.
Ve güvenmezseniz, üzgün olduğumu söylemekten başka yapabileceğim bir şey yok.
And if you don't, well, there's nothing I can say except that I'm sorry.
Ve, endişelendikleri konu bizim güvenliğimiz olduğundan, isteklerine uymayı önermekten başka yapabileceğim bir şey yok.
And, since their concern is for our safety, I can do nothing but suggest that we comply.
Bir dost olarak ise, şefi telefon edip yatağından kaldırmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.
As a friend, well, there isn't much I can do except call the chief and get him out of bed.
Bundan başka yapabileceğim bir şey yok.
More than that, I cannot do
Başka yapabileceğim pek bir şey yok.
- There's little else I can do.
- Aslında, kendime dikkat etmekten başka yapabileceğim bir şey yok.
- Oh well, I have nothing else to do but to take care of myself.
Kocası işten atılmış, çocuğu hasta, ve zorlu bir kaynanası var. Annabel, buna ayıracak vaktim yok. Yapabileceğim başka bir şey?
Please allow my daughter, Annabel Andrews, whose signature appears below, to use my credit cards, et cetera, et cetera.
Bu civarlarda takılmaktan başka yapabileceğim hiç bir şey yok.
I can't do nothing else but sling these old bones around.
Yapabileceğim başka hiç bir şey yok.
I can't do anything else.
Senin yanında durmak ve desteklemekten başka yapabileceğim bir şey yok.
Besides standing by you and supporting you, there's nothing I can do.
Bir aktris olmak için değil ama... Çünkü başka yapabileceğim bir şey yok.
Not to become an actress, but... because I had nothing else to do.
Tanrının yeşil dünyasında Yapabileceğim bir şey yok şu küçük piçin doğumgünü partisine gitmekten başka.
There's nothing I'd rather do on God's green earth than go to that little bastard's birthday party.
Bakın, üzgünüm ama yapabileceğim başka şey yok, bir klinikle konuşmak zorundasınız.
- Listen, there's nothing I can do. I'm sorry, you'll just have to speak to them, okay?
Bu arada, gitmesine izin vermekten başka yapabileceğim bir şey yok.
In the meantime, there's nothing I can do but let go.
Başka yapabileceğim bir şey yok.
There's nothing I can do anymore.
dışarı çıkıp, takımlarımı dondurmaktan başka yapabileceğim daha iyi bir şey yok mu?
You think I got nothing better to do than stand in a field freezing my'nads off?
Yanlış! İmzalamamamın tek nedeni... senin hoppa Kuzeyli bir fahişeye dönüşmüş olman... ve şimdi seni defetmekten başka yapabileceğim bir şey yok!
The only reason I ain't signing'... is'cause you've turned into some hoity-toity Yankee bitch... and I'd like nothin'better right now than to piss you off!
- Sahiden mi? - Sınavlara girdim, elimden geleni yaptım ve yapabileceğim başka bir şey de yok, bu yüzden hayatıma devam ediyorum.
I mean, I took my tests, I did my best and there's nothing more I can do, so I'm moving on.
Not almaktan başka yapabileceğim bir şey yok.
There's nothing else I can do but take a message.
Yönetmenlik tutmazsa yapabileceğim bir şeyler olmasını istemiyorum çünkü yapmak istediğim başka bir şey yok.
I don't want anything to fall back on. There's nothing else that I want to do.
Oğlum gitti, Bayan Sullivan, hatırasına saygı duymak ve.. .. yaşamaya devam etmekten başka yapabileceğim bir şey yok...
My son is gone, Miss Sullivan, and there is nothing I can do now but put his memory to rest and get on with the business of living.