Zekamın traduction Anglais
83 traduction parallèle
Miltonik zekamın hazinelerini senin gibi birinin önüne serdim.
I waste the treasures of my Miltonic mind by spreading them before you.
Piombi hapishanesinden kaçışım zekamın eseriydi.
My escape from the Piombi prison was an artwork of intelligence.
- Tek bir gerçek varsa ; o da genetik olarak arttırılmış zekamın bizi hayatta tuttuğudur.
It was only the fact of my genetically engineered intellect that allowed us to survive.
- Kahretsin. Cüzdanımın ve zekamın ilgisini çekmeye çalıştın.
you've tried appealing to my wallet and to my intelligence.
Zekamın sonundaydım
Well I was at my wits end
Bende zekamın seni tahrik ettiğini düşünüyordum.
I thought my intelligence stimulated you.
hayatın seni başka yerlere götürdüğü zamanlarda zekamın bir erdem olarak görüldüğü yerler mi?
Places where my intelligence will be an asset?
Ben - sanki kamışım kırılmış gibi sanki hayal organım kurumuş, sanki zekamın gururlu kulesi çökmüş. - İlginç.
I-It's as if my quill is broken, as if the organ of my imagination has dried up, as if the proud tower of my genius has collapsed.
Lanet olası pislik. Sözümü bilmem ama zekamın daha iyi olduğu kesin.
Whether my word is better or not, my brain is.
Zekamın zayıf olduğunu söyledi, Lou.
He said I had a weak mind, Lou.
Evet, şey, sonunda kendi zekamın ağırlığının altında ezildim ve kendimi vurdum.
Well, I finally collapsed under the weight of my own genius and shot myself.
Dikkat et, bu alet... benim keskin zekamın etkileyici bir buluşudur.
Note this mechanism is a remarkable invention of my own devising.
Bir gün onun yüzünden bacağımı kırmadan önce kendi zekamın farkında olmayacağım.
Nay, I shall ne'er be ware of mine own wit till I break my shins against it. Jove.
Sende bu sırada teknik zekamın tadını mı çıkaracaksın?
While you bask in my technical brilliance?
Silah taşımam, keskin zekamın dışında tabii.
I'm the one who doesn't carry a weapon, aside from my biting wit.
Dostlar, tüm Londra'nın zekam ve albenimle heyecanlandığını bilmek ilginizi çekebilir.
Well, pals, you'll be interested to know... that all London is agog with my wit and charm.
Zekam ayaklarımın içinde değildir.
My brains are not in my feet.
Bütün zekayı sen almışsın ve benim zekam bende ne varsa o.
You got all the brains and all I've got is what I've got.
Ne zekam elverir, ne sözlerim, ne değerim, ne de etkim,.. ... inandırma gücüm yeter halkın kanını azdırıp tutuşturmaya.
For I have neither wit, nor words, nor worth, action, nor utterance, nor the power of speech to stir men's blood.
Zekam hâlâ bir insanın zekasıydı.
My intelligence still a man's intelligence.
Hayatta kalıyorum çünkü savaşı kazanan zekam oluyor, birlikte yaşamalarını sağlıyor.
I survive it because my intelligence wins out over both, makes them live together.
Gerçekler benim parmağımın ya da dilimin ucundadır... fakat benim zorlukları aşıp... amaca ulaşacak bir zekam yok.
I'm a walking, talking encyclopedia. I got facts at my fingertips, facts on the tip of my tongue... but I just don't have the kind of mind that can, uh... Don't have the kind of mind that can make the grade.
- İyi bir matematik zekam var - Şimdi hatamın suçlusuyum
I had but one mathematical instrument, this one.
Doktor Zee uzayın derinliklerinde ilerlerken doğarak bize katılmış bizim zekamızın çok ötesinde bir dehadır.
ADAMA : Dr : Zee had been born to us in deep space :
Anlıyorsunuz ki benim zekam... sizinkini aştı, Dr. Angelo. Anlamadığınız şeylerden duyduğunuz korkunun... bu çalışmayı engellemesine izin veremem.
You realize, Dr. Angelo... that my intelligence has surpassed yours... and I can't allow your fear of what you don't understand... to get in the way of this work.
Zekamız bize şunu gösterir ki,... dünya dışı canlılar haricinde, dünyanın yönetimi insanoğlunun elindedir.
Our intelligence virtually ensures that, barring the introduction of alien life, we will live our days as rulers of the world.
Şimdi, biz kendi zekamızı Beyaz Saray'ın içinde burada yaratabiliriz.
Now, we can create our own intelligence unit right here inside the White House.
Hayatımın uzun yıllarını zekamı geliştirmeye adadım ki, böyle karmaşık bir konuyu açıkça anlatabileyim.
I have devoted many years of my life honing my considerable intelligence so that I could impart a subject this complex with lucidity.
... zaman, üzerinde çalıştığımız bütün davaları bırakıp tüm zekamızı ve yaratıcı çabalarımızı o insanın hayatını mahvetmek için kullanacağız.
Are we clear? Not just getting even.
Bakın, siz benim zekamı mı denemek istiyorsunuz?
Look, you wanna compare brain pans?
Haklısın. Erkek kardeşlerim ona uygun zekam yok derdi.
My brothers said I didn't have the mind for it.
Çekiciliğim, zekam, kadınım
My nymph, my muse, my lady
Seni basitçe iletişim sistemine bağlarız, daha önce yapay zekamızın yaptığı gibi zihnini araştırmasına izin verirsin, ve Kaptan Janeway'in planları sisli bir yataktaki mücevher gibi görünecek.
We simply link you to our communications system, allow our artificial intelligence to probe your mind as it did before, and Captain Janeway's plans will be revealed like a jewel in a bed of fog.
Zekam ve hukuki deneyimim olmadığını ve Ed'in inancını yitirdiğini görerek.
Seeing as how I have no brains or legal expertise and Ed was losing all faith.
- Zekamı aşağılamayın.
- Don't insult my intelligence!
Aslında, Dwight'ın dahiyane hesap yeteneği ve benim sınır tanımaz zekam sayesinde gazete dağıtım işinde bir milyonuncu üyeye ulaştık!
Actually, thanks to Dwight's brilliant accounting... And my unaccountable brilliance... Our paper route now has over a million customers!
Bütün zekayı sen almışsın ve benim zekam bende ne varsa o
You got all the brains and all I've got is what I've got.
- Uykudan söz etmişken yarın için biraz uyumak olmak akıllıca olur yarın. zekamıza ihtiyacımız olacak.
Speaking in sleep, and best to sleep... because tomorrow, it goes to need of all disposition. Good night, Fernando. Good night, Priest.
Zekamı sınarsın demek.
Putting me beyond my depth.
Ama senin bu kibirli davranışların benim zekamı aşağılamak oluyor.
But your arrogant behaviour is an insult to my intelligence.
Önce benim saygınlığımı ardından da zekamı sorguladın.
First you insult my integrity, then you insult my intelligence.
O cihaz benim parlak zekam sayesinde bulundu, bir de itiraf etmek istemesem de, Zelenka'nın biraz yardımıyla.
That device was found because of my brilliant thinking and, as much as I hate to admit it, a little help from Zelenka.
Gerçekten... Gerçekten burada, benim zekamı sorguladınız.
Really, really went after my intelligence there.
Düzgün bir ailem, görünüşüm ve zekam olmadığını... ben de biliyorum.
With no background, looks nor brains. I know it all as well.
Bunlar bilinçli zekamızı pek etkiliyor gibi görünmez, fakat bilinçaltınız çevreden gelen her bir sinyalin, farkında olmadığınız halde sizi etkilemesine açık bir şekilde tasarlanmıştır
It may not seem too influential to our conscious mind, but your unconscious is designed specifically to let every environmental signal to influence you without your awareness.
İnanılmaz zekam ve ustalığımın eseri kargaşa aletleri.
My amazing intellect and knack for building objects of mayhem.
Yüzyıllar boyunca zekamızın ötesindekileri, tanrıları, ruhları ve uzaylıları hayal ettik.
For centuries we've dreamed of gods, spirits, aliens, an intelligence beyond our own.
Willis hayvan beyinlerine baktığında zekamızın ve düşüncelerimizin beynin hayvanlarda olmayan bölgelerinde olması gerektiğini düşündü.
When Willis looked at animal brains, he concluded our intellect and thoughts must lie in the parts of the brain animals don't possess.
Sakın zekamı hor görmeye cüret edeyim deme!
Do not dare to insult my intelligence!
Ama ilgilendiğimiz nokta zekamızın ve ahlağımızın genler ve çevre tarafından nasıl şekillendirildiği.
But there was an interest in how our ethics and intelligence were shaped by both environment and genes.
Dünyanın dört bir yanında vahşi doğada hayatta kalmak için zekamızı kullanıyoruz. Şehir ışıklarından çok uzakta vahşi doğayla baş başa.
All over the world we still use our ingenuity to survive in the wild places, far from the city lights, face to face with raw nature.