Zorunluluk traduction Anglais
318 traduction parallèle
Yük yok, zorunluluk yok, özgürlük.
No baggage. Independence, freedom.
Katiller önceden yapıImış bir planı uyguladılar, oysa bu cinayet bir zorunluluk sonucu ortaya çıktı ve hiç beklemmedik bir şeydi. Bir daha söyle, Bay Holmes, İngilizce olarak.
They followed a preordained plan, where as this murder was actuated by some necessity and could not have been anticipated.
Ama zorunluluk olursa, her an hayata döndürülebilirsin.
But should the necessity arise, you can be produced alive, at any moment.
Savaş zamanının gökyüzü içinden Jacques Vaché'nin hızlı geçişi, onun karşı konulmaz zorunluluk hissi, kendini öldürmesine neden olan feci hız ;
The rapid passage of Jacques Vaché through the wartime sky, his overwhelming sense of urgency, the catastrophic haste that led him to destroy himself ;
Anayasal zorunluluk.
It's constitutional.
Bir erkek benim kadar uzun süre bekar kalınca... evlilik ne bir kolaylık, ne de bir zorunluluk olur.
When a man's been a bachelor as long as I have... marriage is neither a convenience nor a necessity.
Hartum'a seni yolluyorsam numara yapacağını, emirleri dinlemeyeceğini biliyorum, ve bir takım mistik zorunluluk adı altında sadece kendini ortaya çıkaracağını, ve bu hükümeti bulaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacağınıda biliyorum.
I know if I send you to Khartoum... you'll play tricks, you'll exceed your orders... and in the name of some mystical necessity... apparent only to yourself... you'll do your ingenious best to involve this government... up to the hatband.
Lityum ihtiyacımız artık zorunluluk halinde.
Lithium replacements are now imperative.
- Bir zorunluluk.
A necessity. But of course.
Zengin ve özelikli sendikalara sahip olmak için ve belli sektördeki işçilerin doğru yaşam koşullarından yararlandıkları fakir bir ülkede bağımlı bir ülkede insanları fakir olan bir ulusta medeniyetin yaşam için zorunluluk olarak adlandırdıklarına erişmek için ne yapacağız?
What would it accomplish to have rich trade unions, having important properties, and certain sectors of workers profiting from right living conditions, elevated, worthy, in a poor fatherland, in a dependent country in a nation ... whose people are poor, people who miss all these goods that civilization regards as essential for each citizen, each individual?
Zorunluluk durumu.
It's imperative.
İnsan Hakları Sözleşmesi eğer hükümet insan haklarını ihlal ederse başkaldırmanın kutsal bir hak aslında bir zorunluluk olduğunu söyler.
The Declaration of Human Rights : says that if a government violates a people's rights... insurrection is a sacred right... indeed an obligation.
Zorunluluk.
Necessity.
Fakat bir zorunluluk olmadan başarabilirseniz daha iyidir bu.
But it's better if you can do without it.
Zorunluluk sosyal olarak hayal edildigi sürece, hayal etmek bir sosyal zorunluluk olmayi sürdürecektir.
To the degree that necessity is socially dreamed, the dream becomes necessary.
Gezmek istersiniz. O zorunluluk sayesinde hayatı sevdiğinizi anlarsınız.
We sometimes forget how much we really love it.
Şu an sadece burası var. Geçmiş, gelecek, zorunluluk yok.
I live for the here and now, not the then, was, should, would.
Bir zorunluluk yok.
No obligation.
Diğeri ise manevi zorunluluk.
Only part of it, man. The other was a moral obligation.
- Başka biri için savaşmak zorunluluk mudur?
It's our obligation to go fight for somebody else? I feel if you believe in it.
Dünya'ya değer vermek ve hepimizi barındıran küresel çevreyi korumanın kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu artık geniş çevrelerce kabul görüyor.
The imperative to cherish the Earth and to protect the global environment that sustains all of us has become widely accepted.
Eğer büyük bir zorunluluk içinde olmasaydım sizi rahatsız etmezdim.
I would not importune you so if I were not compelled by necessity.
Siz de pek çok iyi devrimci gibi bu devrim trenini tarihsel zorunluluk rayında ilerleten lokomotifin makinistlerinden biri oldunuz.
You have been like so many others, the best revolutionaries. One of the engineers on the locomotive of this train that pulls this revolution on the tracks of historical necessity laid out for it by the party.
- Bu banka hesaplarımı ya da telefon defterimi düzeltmeye benzemez. Bu zorunluluk.
this is a must.
Fakat burada bir tür zorunluluk hissetmeye başladım.
It's just that I'm starting to feel an obligation here.
Bu süre içinde, mektubu bu şekilde tutmak zorunluluk teşkil ediyor.
In the meantime, I think it's imperative that we hold the letter thusly.
Artık zorunluluk haline geldi yaşadıkları ortaya çıktı ve günahkarlar cezalandırıldı.
Now it's become imperative... that they appear alive, and the culprits are punished.
Bu ahlaki bir zorunluluk.
It's a moral imperative.
Ahlaki bir zorunluluk.
It's a moral imperative.
Dolaylı zorunluluk hissedilmez eğer aynada yansıyan yüzü sevmiyorsanız ya da selden aşağı inen bir tekne değilseniz.
Necessity therefore is not felt if it is not like a face reflected in a mirror, or a boat descending a torrent.
Bu ilahi varlığa rağmen.. ... elbette umulmadık olaylar olabilir zorunluluk özelliği bozmaz...
Despite this divine presence, the course of contingent events doesn't take the characteristics of necessity...
Yani bir zorunluluk yok.
I mean, it's not a requirement.
Nasıl bir demokrasi ki oy kullanman bir zorunluluk ve eğer kullanmazsan Kominik hain damgası yiyorsun.
What kind of democracy is it when you have to vote and if you don't you're branded a Commie subversivo.
Oturun, zorunluluk olmadan, lütfen.
Sit, without obligation, please.
Hiçbir belge yok, bu bir zorunluluk.
No documents at all, is a burden to us.
O zaman hangisinin sizin için daha büyük bir zorunluluk olduğuna karar vermelisiniz.
Then you must decide which is your greater obligation.
Sadece, zorunluluk olduklarını kabullenmen gerek.
You need only accept it as necessary.
Ev sahibi olarak, kiracının genel refahını sağlama sorumluluğun var kanımca, mantıklı her erkek veya kadının fena şekilde ihlal edildiğini hissedeceği bir zorunluluk.
As landlord, you have a responsibility for the general welfare of your tenant, an obligation I think any reasonable man or woman would feel has been sorely violated.
Ama "o" nu yaparsak, aramak için bir zorunluluk hissedebiliriz.
But if we did that, we might feel a certain obligation to call.
Ahlaki bir zorunluluk, burada O'Connell yer var.
There's a moral imperative involved here, O'Connell.
Biyolojik zorunluluk mu?
Biologic imperative?
Öyle bir zorunluluk yok.
You don't have to buy fertilizer.
90'lı yılların kadınları için zorunluluk.
A must for a woman in the'90s.
- Jerry, bu senin için bir zorunluluk, hadi.
- Jerry, it's your obligation, come on.
Ama sık sık şöyle deniyor... " Hiçkimse, zorunluluk haricinde, canından, malından ve...
But it does say, several times that " no person shall be deprived of life, liberty or property...
Bu bir biyolojik zorunluluk.
It is a biological obligation.
- Kişisel zorunluluk.
- Personal obligation.
Sosyalizm tarihi bir zorunluluk.
Socialism is an historical necessity.
Seni bilgilendirmeyi yasal ve ahlaki bir zorunluluk olarak görüyoruz.
We have a legal and moral obligation to inform you.
- Zorunluluk.
- Obligation.
Lütfen bana bu çeşit bir şeyin yapılmasının bir zorunluluk olmadığını söyle.
Please tell me that has nothing to do with hunting wild game.