Üsteğmen traduction Anglais
49 traduction parallèle
Michigan Tugayının başında ordudaki en sorumsuz ve beyinsiz üsteğmen var.
The Michigan Brigade is led by the most irresponsible rattle-brained second lieutenant in the Army.
Yoldaş üsteğmen!
Comrade Senior Lieutenant!
Yoldaş Albay, üsteğmen Galtsev rapor eder.
Comrade Colonel, Senior Lieutenant Galtsev reporting.
Emredersin yoldaş üsteğmen!
Yes, Comrade Senior Lieutenant!
Sağ ol yoldaş üsteğmen.
Thank you, Comrade Senior Lieutenant.
Emredersin, yoldaş üsteğmen.
Yes, Comrade Senior Lieutenant.
Yoldaş üsteğmen, topçular bana bir plak verdi.
Comrade Senior Lieutenant, the gunners gave me a record.
Girebilir miyim, yoldaş üsteğmen?
May I come in, Comrade Senior Lieutenant?
Bugün ben Kızıl Ordu'nun üsteğmen üniformasını taşıyorum.
Today - I bear the uniform of a Senior Lieutenant in the Red Army.
Başrollerde, kadınların mutfaktan çıkmaması gerektiğini düşünen komiserinden sürekli fırça yiyen alkolik, huysuz ama sevecen bir üsteğmen ve feminist görüşlü genç, güzel ve cıvıl cıvıl bir kadın polis var.
The running characters include a crusty but benign lieutenant who's always getting heat from the commissioner a hard-drinking detective who thinks women belong in the kitchen and a brilliant and beautiful young girl cop... -... who's fighting the feminist battle.
- Yapabilirler mi? - Sobibor'da olmaz, üsteğmen.
- Not at Sobibor, Untersturmführer.
Resmen üsteğmen modeli gibi, biraz yetki verirsin köpek gibi, yan gelip yatarlar.
Just like a 2nd lieutenant, give them some power they roll in it like dogs in shit.
Gemide yeni bir üsteğmen var mı? Emin değilim.
- Is there a new lieutenant?
İyi iş çıkardın, üsteğmen.
Good job, lieutenant commander.
İyi günler, üsteğmen.
Good day, lieutenant commander.
Teşekkürler, üsteğmen.
Thank you, lieutenant commander.
Tünaydın, üsteğmen.
Good afternoon, lieutenant commander.
Burası bazen çok soğuk oluyor, değil mi üsteğmen.
Gets cold up here sometimes, doesn't it, lieutenant commander?
Eccleston, üsteğmen.
Eccleston, first lieutenant.
Onun kaptanı ve üsteğmen... Blair'la konuşmak istiyorum.
I want to speak with her captain... and with this First Lieutenant Blair.
Kaptan yaralı, üsteğmen yerine geçer.
The captain injured, the first lieutenant takes command.
Doğru mu, üsteğmen?
True, Lieutenant?
- Eski Yahudi, üsteğmen.
- Ex-Jewish, Lieutenant...
- Tıpkı senin gibi, üsteğmen.
- Just like you, Lieutenant...
merhaba üsteğmen.
hello Lieutenant.
Bak, ben artık üsteğmen oldum.
Listen, I am a lieutenant now.
Philadelphia'lı bir üsteğmen.
A first lieutenant. Young man from Philadelphia.
Sandhurst'deki subay eğitiminde hızlıca yükselmiş, Doğu Afrika ve Bosna'daki Barış Gücü'nde üsteğmen olmuş.
Fast-tracked to officer training at Sandhurst, became a Lieutenant in peace keeping forces in East Africa and Bosnia.
Ben, istihbarat servisinden üsteğmen Kozlov.
First Lieutenant of the NKVD Kozlov.
Evet, o üsteğmen Derek Thomas Reese, 132. Bölük'ten.
Yes, that man is First Lieutenant Derek Thomas Reese with the 132nd SOC.
Raul'un üsteğmen olduğu gün sadece ben, Raul ve John vardı.
The day Raul made first lieutenant, it was just me, Raul, and John.
- Üsteğmen Arnett'in mali durumu... Şey, yatırım hesaplarında sadece aile şirketi işlemleri gözüküyor, bir banka hesabında da üsteğmen maaşı aktarılıyormuş, hepsi bu.
Well, his brokerage accounts only show transactions from family trusts, and his one bank account has the deposits from his Navy lieutenant's salary and nothing else.
O zaman ne yaparsın biliyor musun üsteğmen?
You know what you can do then, Lieutenant?
- Kadınlar, üsteğmen yoldaş!
... women, comrade senior lieutenant!
Burayı böylece havaya mı uçuracağız üsteğmen yoldaş?
And blow them up with what, comrade senior lieutenant?
- Özür dilerim üsteğmen yoldaş. Bağışla.
- Excuse me, comrade senior lieutenant.
Önünde üsteğmen duruyor, üsteğmen diyorum.
There's a Senior lieutenant, standing before you, senior level.
Yoldaş üsteğmen, bunlar sadece havai fişekler. Kremlin seçkin askerlerinin gelişini kutlamak için!
Comrade senior lieutenant, it was just fireworks to celebrate the arrival of the Kremlin elite!
- Yoldaş... üsteğmen, haydi!
- Comrade... senior lieutenant, come on!
Bu üsteğmen mi?
Is that lieutenant?
Ne oldu üsteğmen?
First Lieutenant?
Acaba Wilmington artık beyazlar, zencileri kendi saflarında silahla savaşırken görmeye alıştıklarına ve zenci askerlere eşit maaş verilmesine göz yumduklarına göre belki birkaç yıl sonra zenci üsteğmen ve yüzbaşı olması fikrine de alışırlar.
Do you think the Wilmington attack... Now that white people have accustomed themselves to seeing Negro men with guns fighting on their behalf, and now that they can tolerate Negro soldiers getting equal pay maybe in a few years, they can abide the idea of Negro lieutenants and captains.
- Bir mucizeye tanık olmak üzeresiniz üsteğmen.
You're about to witness a miracle, Lieutenant.
Şu üsteğmen Dan sevgilinin çok değişik bir türü.
Oh, that lieutenant Dan is some kind of lover.
- Emekli üsteğmen mi? İrfan Temir.
- Veteran first lieutenant?
- Halen öyleyiz sayın üsteğmen.
- And you do not care. I'm Lieutenant.
- Orduda görev almaya başladım. General Maloof'un emrinde üsteğmen.
I've taken a commission in the army, first lieutenant under General Maloof.
2. deniz piyade bölüğünde tek üsteğmen bendim ve bölük komutanı olmak çok hoşuma gitmişti.
To do that. I think I was the only first Lieutenant in the 2nd marine