Şaman traduction Anglais
1,870 traduction parallèle
- Hayır, amcam gerçek bir Şaman'dır.
- No, no sir he ´ s a real one.
Ona bir şaman olmasını öğreteceğim.
Then I have to teach him to be a shaman.
Öyleyse sen de benim gibi bir şaman olabilirsin ama şimdi doğru yolda başlaman gerek.
Then you can be a shaman like me, but you have to start now on the right path.
Şaman olmaya hazırlanırken hiçbir kadına dokunmamalısın.
As you prepare to become a shaman, you mustn't touch any woman.
Bu şaman.
It's the shaman.
Ben işe gitmiyorum, şaman dua ve şarkı söylemem için emretti.
I'm not going to work, the shaman ordered me to pray and sing.
Bir Lakota şamanı tarafından kutsanmıştır.
this is a special one, last owned by a Scottish Shaman.
Affedersin, "şaman".
Excuse me, shaman.
Kendisi Lor aile şamanı.
He's the Lor family shaman.
Şaman bana onu kalbimin derinliklerinde hissedeceğimi söyledi.
The shaman told me I'd feel it here in my heart.
Tibet dini yapısı Budizm'le çok daha eski olan ve bir zamanlar bölgenin tamamına hâkim durumdaki Şaman inançlarının emsalsiz bir sentezinden oluşur.
Tibetan religion is a unique mix of Buddhism and much older shamanic beliefs that were once widespread throughout the region.
Şaman inancında toprağın ruhani dünyayla iletişime yardımcı olan sihirli özelliklere sahip olduğu telkin edilir.
In shamanic belief, the land is imbued with magical properties which aid communication with the spirit world.
Eski Şaman inançları buradaki doğaya bir takım büyülü güçler ithaf eder.
The old shamanic beliefs of Tibet ascribed magical powers to the landscape.
Büyük-büyükanne bir şaman olmayı bırakmasından sonra kendini soyutladı.
Great-grandma isolates herself, since she quit being a shaman.
Saman ve taşlar.
- Straw and rocks.
Saman altından su yürüten fazilet abidesi.
Goody two-shoes and village bicycle.
Saman gibi!
Gnat's piss?
Ne yapacaksın, saman mı yedireceksin?
What are you gonna do, feed it hay?
Sen yetenekli bir tasarımcısın Brooke, ama samanı altına dönüştüremezsin. Bense bunu yaparım.
You're a talented designer, brooke, but you don't spin the strawinto gold.
Saman ye.
Eat the straw.
Umarım yapay saman nezlesi olmazsın.
I hope you don't have artificial hay fever.
- Samanın kokusundan. Yağlıboya kokuyordu. İlk geldiğimde gördüğüm kolilerdeki boyalar olmalı.
It smelled of the oily paint... and I would suggest that this oil paint... came from one of the packing cases... that I observed when first I arrived.
Bayan Blake, örneğin. Nefret ettiği spor öğretmeninin saman bebeğini büyük bir özenle yapmıştı. Ona iğne batırmaktan büyük bir zevk alıyordu.
Mademoiselle Blake, per example, she who lavished such care... on creating an effigy of straw... of the games mistress so hated... and derived the pleasure of stabbing at it... again and again and again?
Sizin için otları kesecek, siz de saman ve kira alacaksınız.
He'll cut the grass for you, you get the hay and also the rent.
Samanın var mı?
Have you got a mow?
Bunlar saman-dumanlı... köfteler olarak bilinir.
This is called.. straw-smoked meatballs.
Saman yığınında iğne aramak.
Needle in a haystack. I'll come.
Ve hala saman örtme işindeyim.
And i still got the mulch business.
Lemon, benim serme samanımı alır mıydın?
Lemon, would you buy my mulch?
Dalgalar, fosfor gibi ışıldıyordu sanki dünya baş aşağı olmuştu ve saman yoluna doğru çıplak yüzüyorduk.
Ah, the waves were phosphorescent, like the world was upside down and we were swimming naked through the Milky Way.
Otoyolun dışındaki saman yığını iyi bir yer olabilir...
PJ stackers out on the interstate is nice...
Bize biraz yemek ve saman satabilir misin?
Do you think you can sell us some food and straw? I guess.
Ondan saman altından "kum" yürütüyor demek.
No wonder he's keeping his cards so close to his breasts.
Bu, saman yığınlarının iğnelerden daha fazla şey söyleyeceği tek zaman.
This is one time the haystacks are gonna tell us more than the needles.
Bu koca bir saman yığını, Charles.
That is one large haystack, Charles.
Saman yığınına gidelim.
Go with haystack?
Bir sürü saman ve birkaç tavukla ördek te var.
And there's a lot of hay and there's some chickens and ducks.
Laura saman arabasıyla yapılacak geleneksel bir gezintiyi, iç tüzüğe sokmaya çalışıyor.
Laura wants to pass a bylaw instituting an annual hayride mixer.
Samanı ne kadar çok sevdiğini biliyorum.
I know how you like hay.
Arpanın, samanın en iyisinden koyacağım önüne.
The best of barley and straw...
Bereket anlamında saman.
Straw for plenty.
Mısırla işi biten kakadular saman balyalarını tırtıklamak için fıstık tarlalarına yöneliyor.
When they've finished with the maize, the cookies head for the peanut fields where they pick apart the hay bales.
Saman hasırı getir ve hemen beni takip et.
Bring the grass mat and follow me quickly.
Ama saman altından su yürütüyorsun, öyle mi?
If we're double-dealing under the table... Are we?
Gri, saman gibi saçları.
The gray, straw-like hair.
Saman nezlesi otunu yaban otunu tavşanları rakunları ve hatta filleri.
Frags ragweed... crabgrass, dandelions... rabbits... raccoons... even elephants.
- Saman çöpü çekelim mi?
- Want to draw straws?
... Kuzey duvarında nihayetinde sapla saman birbirinden ayrıldı.
... at the North Face the wheat has finally separated from the chaff.
Senin beyninin içinde saman yığını mı var sersem şey.
You got Mandular boogers on the brain or what?
Saman yatağını özledin mi?
It's just like a pile of straw.
Bunda beyin yerine saman var.
Sawdust for brains, this one.