Şeyler traduction Anglais
188,523 traduction parallèle
Oraya tekrar gidip onu ömür boyu içeri tıkacak bir şeyler bulmalıyım.
I just gotta get out there. I gotta find some evidence - to put him away for life.
Kendine bir bardak şarap koy ve vakit geçirecek bir şeyler yap.
Pour yourself a big glass of wine, do whatever you do to chill out.
Bir şeyler bulmada çok iyiyimdir.
I'm really good at finding things.
Mantıksız olmamla alakalı bir şeyler söyledi.
He said something about me being unreasonable.
Walter ve Paige'e ulaşmak vakit alacak ve yolunda gitmeyen bir şeyler olursa, her saniye kıymetli olur.
It's gonna take a while to get to Walter and Paige, and if something's wrong, every second counts.
Akıntıdaki bir değişim ya da dalga boyları gibi... -... böyle şeyler.
I hacked their system to monitor any readings that their buoy might receive that could help us with our rescue- - like the changes in current or wave cap heights, stuff like that.
Hayatımda daha önce duygusal gelişimimi önemseyen biri olmadı bana yardım etmek için değişik şeyler deneyecek biri.
I've never had anyone who cared about my emotional development before, someone who'd try different things to help me.
Walter bir şeyler düşünür.
Walter will think of something.
Eminim ilgini çekecek bir şeyler buluruz.
I'm sure we could find something that'll pique your interest.
Ben de kendime aynı soruyu soruyorum... ve tek söyleyebileceğim... çok uzun bir süre sorunlu bir adamdım... ve korkunç şeyler yaptım.
I've been asking myself the same question, and all I can say is that I was a broken man for a very long time, and I did horrendous things.
Birbirimizden bir şeyler saklamayı bırakmalıyız.
We have to stop hiding things from each other.
Benden bir şeyler çalabileceğini düşünüyor.
So, she thinks she can steal from me.
Hayatımdaki tüm o bakmaya dayanamadığın şeyler... onlar gerçek.
All those things in my life you can't stand looking at... they're real.
Ben çok daha önemli şeyler için endişeleniyorum... Robin gibi.
I'm more worried about the things that really matter, like Robin.
Sonrasında bir şeyler içeriz.
We can grab a drink after.
İçinde garip bir şeyler var mı?
Anything weird in it?
İlgim olan şeyler olunca nerede duracağımı bilmiyorum.
I-I get interested, and I- - I don't know when to stop.
İyi şeyler mi yani?
S-So good things?
Eve başka bir şeyler de getirir miydi?
Did he bring home other things?
Yiyecek bir şeyler ister misin?
You want to get something to eat?
Ona söylememem gereken bazı şeyler söyledim.
_
Size sunabileceğimiz gerçek ve uzun zamanlı şeyler de var.
There are real, long-term things we can offer you.
Evet, bu hafta içinde elimize bir şeyler geçecek.
Yes. We should have something within the week.
Eve bir şeyler getirirdi yanında.
He used to bring things home.
Zor zamanlardan geçtiğini biliyorum Paige ailenin senden bir şeyler sakladığını öğrendikten sonra.
I know it's been a difficult time, Paige, finding out your parents had withheld things from you.
Amerika'nın feci şeyler yaptığını biliyordum ama aklımdan geçmezdi... İnsanların yiyecekleri yahu!
I knew America did terrible things, but I never thought- - I mean, people's food.
Bir sürü evrak toparladım bütçe dökümanları, mekânlar, eşleştirebileceğimiz şeyler.
I got a lot of paperwork, you know, budget spreadsheets, locations, things we can match to.
Dünyada benden daha mühim şeyler olduğunun farkına vardım.
I just realized, there are much more important things in the world than me.
Gençken çok kötü şeyler yaptığını söylemiştin.
You said when you were younger, you did... terrible things.
Nasıl şeyler?
What things?
Başka şeyler daha önemli gelmeye başlıyor.
Other things become more important.
Bazen kulağıma bir şeyler geliyor. Size anlatmamı istedikleri şeyler.
Sometimes I hear things- - exactly the things I was asked to tell you about.
Yıllar süresince eminim sana başkasına söyleyemeyeceğin şeyler söylemiştir.
I'm sure that, over the years, he's told you some things that you couldn't repeat.
Yanlış şeyler için endişe ediyorsun Dmitri. Yanlış insanlar için.
_
Böyle şeyler başkasına da olmasın diye mücadele ediyorsun.
You're fighting so things like that won't happen to other people.
Gözünün önüne gelmiyor mu her gece günlüğüne bir şeyler yazışı herkesle ilgili, cemaatindekilerle ilgili, bizimle ilgili küçük gözlemlerini yapışı.
Can't you just see him there, writing in his diary every night, making his little observations about everyone, his parishioners, us...
Ama böyle şeyler yaşayan birçok çocuk gördüm.
But, you know, I-I know a lot of kids who have gone through that sort of thing.
Çalıp ülkelerine gönderdikleri şeyler.
Things that they've stolen and that they're sending back home.
Yeni ailem için iyi şeyler istiyorum sadece.
I just really want good things for my... for my new family.
Benim oğlum eve bu hâlde gelse hemen bir şeyler yapardım.
If my son came home like that, I'd do something.
Başından beri planımız Mesken'den olabildiğince uzaklaşıp bir şeyler bulup bulamayacağımızdı.
The plan all along was to go way outside the Rezidentura and see if we get something.
Ama buradaki hayatta da çok da güzel olmayan şeyler var.
But there's a lot about life here that's not so great...
Onlarla ilgili bir şeyler biliyor musunuz?
Do you know anything about them?
- Gizli şeyler.
Secret stuff.
Eşine bir şeyler alırsın.
_
Paramızın yetmediği şeyler. Efendim.
Stuff we can't afford.
Yolunda gitmeyen bir şeyler var.
Hmm. Something's wrong.
Bir şeyler yesene.
Why don't you eat something?
Bir şeyler buldular.
Something's turned up.
Küçükken farklı şeyler yaşadık.
We have different time growing up.
- İşle ilgili şeyler.
Work.