Bir noktada traduction Espagnol
2,200 traduction parallèle
Belirli bir noktada yaşam paradan ve güçten daha önemli değil mi?
Hasta cierto punto, existe la vida más allá del dinero y el poder, ¿ no?
Bütün çizgiler tek bir noktada toplanıyor.
Las tres líneas se originan desde el mismo lugar.
Bak, Biggie. Eğer kurumsallaşırsak ayakçıların bahislerini tek bir noktada toplar, daha fazla adam çalıştırır, karımızı üçe katlarız.
Te lo estoy diciendo, Grandote, si abrimos una línea de crédito, podemos centralizar dónde los corredores comunican las apuestas, podemos contratar más gente y triplicar nuestros beneficios.
Bence hepimiz ortak bir noktada buluşursak, bir şeyler yapabiliriz.
Creo que si todos estamos juntos, podríamos hacer algo.
Hatta bir noktada sizin gibi olmak istedim, ama tek yaptığınız insanları küçümsemek ve bunun sizi onlardan daha iyi yaptığını düşünmek.
De hecho, en algún momento, incluso quise ser como tú, pero lo único que haces es destrozar a la gente y, en cierto modo, crees que eso te convierte en mejor persona que el resto.
Kelimenin tam anlamıyla bir noktada burnu dışarı geliyordu.
Llegó un momento en el que literalmente le salía por la nariz.
Seksenlerde bir noktada, bir kadının da benzer bir tepki verdiğine inanıyoruz.
Esa sería la reacción negativa que pensamos que las mujeres tuvieron para con el su-des, en algún momento de los ochenta.
Isı torbalarını üstten tek bir noktada tut.
Aplica los paquetes de calor en una sola fila a lo largo de la parte superior.
Orada pek çok yıldız ve uzayda orada gökada olduğunu bu imkansız bir bilim adamı için kendimi söylemek gibi orada Orada yabancı türler değildir Dünya'yı ziyaret kim olabilirdi bir noktada da uzak geçmişte.
Hay tantas estrellas y galaxias ahí fuera en el espacio que es imposible para un científico como yo, decir que no hay especies alienígenas ahí fuera que podían haber venido a la Tierra en algún punto del pasado remoto.
Ama bir noktada, acılarının bazılarından kurtulmak için daha iyi bir yol bulman gerekiyor.
Pero en algún momento, vas a tener que encontrar una mejor manera de dejar fuera algo de tu propio dolor.
Ama onu umursuyorsun yani bir noktada onu cezalandırmayı bırakıp affetmek zorunda kalacaksın.
pero tú te preocupas por ella, lo que significa que en algún punto vas a tener que parar de castigarla y empezar a perdonarla.
Bir noktada Roger'ın nezaket performansının dört alması gerektiğine ikna olmuştum.
En un momento, me convencí de que el rendimiento de Roger en cortesía merecía un cuatro.
Bu da bir noktada, katilin aracın içinde olduğunu gösterir.
Lo que le sitúa dentro del coche en algún momento.
Bu da onun bir noktada arabanın içinde olduğunu gösteriyor.
Eso es lo que mis chicos dicen.
Mayushii'nin donmuş kızarmış tavuğu. Steins Gate, bir noktada bu olaya müdahil olmuş. Orası kesin.
El jugoso Kara-age # 1 de Mayushii se congeló... está claro que aquí está sucediendo algo relacionado con Steins Gate!
Hayır, kanunen, çok hassas bir noktada.
No, legalmente, está en un punto muy vulnerable.
Bir noktada, onlara katılmak isteyecek.
Al final, querrá unirse a ellos. Es lo que mi profesor llamaba la "influencia positiva". Es lo que...
Carrie, çok narin bir noktada bulunuyor.
Carrie, está en una situación muy, muy delicada.
Her yönden kendi zekalarını kullanan bir avuç insan, bir noktada zamanında insanlık için yeni bir deneyi yapmak için toplandılar ve bu çok sıradışıydı.
Reunir a un grupo de hombres geniales por derecho propio en todos los niveles en un momento de la historia para intentar desarrollar un nuevo experimento para la humanidad, y resulta extraordinario.
Birçok sürtüşme yaşanıyordu ve Apple'ın içinde, Steve'in bir bölüm yönetmeye ya da şirket bünyesinde yüksek bir noktada görev almaya hazır olmadığı konuşulmaya başlanmıştı.
Habia mucha fricción y tensión dentro de Apple, había un sentimiento de que Steve no estaba listo para manejar una division o para ser un oficial de alto nivel en la compañia
Gökyüzünde sabit bir noktada, hareket etmez gibi olmalıdır.
Sería como un punto fijo en el cielo
Günah keçiliği suçlamasındaki sorun,... sorumlu tutmak zorunda olduğunuz insanları sadece bir noktada kabul etmez.
El problema con el cargo de chivo expiatorio es que... no se comprende que llegados a cierto punto... uno tiene que hacer que las personas sean tenidas en cuenta.
Dinle, bir noktada seksiliğinin verimi azalmaya başlayacak.
Al final llegas a un punto de mínimos en cuanto a sensualidad.
Sürekli doğru kararları vermeye devam edersen, sonunda bir noktada patlar ve başarılı olursun.
Vale, si sigues tomando decisiones correctas todo el tiempo, eventualmente llega el punto en el que serás recompensado, y llegará el éxito.
Bir noktada, bu arabuluculuk bir sonuca varmalı.
En un determinado momento, este mediación deberá concluir. Está bien.
Hepimiz çocukluğumuzu bir noktada kaybediyoruz.
Todos perdemos nuestra infancia en algún momento.
Tıpkı hesap makinesinde hesap yapmak gibi. Fakat bu yeni makinenin çok güçlü bir çağrışım sistemi, sadece hesap yapmaktan anlayan değil, fizik, biyoloji, astronomi gibi her çeşit bilim dalını entegre edebilen ve bir noktada toplayabilen kapsamlı bir bilgi veritabanı var.
pero esta nueva calculadora tiene un poderoso sistema asociativo en una herramienta concentrada.
Ama bir noktada her şeyi sana geri yansıtır.
Y en algún momento, todo se regresa de vuelta a ti.
Neyse, nedeni her ne olursa olsun bir noktada hep birbirimizi anlıyormuşuz gibi hissetmişimdir.
Por alguna razón siempre sentí que nos entendíamos a algún nivel.
Biliyor musun bir noktada sanrılar azaldı ama sonra düzeldi.
Hay un punto en que el engaño se acaba, pero él no cedía.
Şimdi, polislerin sizi bir noktada yakalayabileceğini biliyorsunuz ve ne kadar iyi olduğunuzu önemli değil. Ne yapabilirsiniz?
Así que, sabiendo que los policías van a arrestarte en algún momento no importa que tan bueno seas, que puedes hacer?
Söz veriyorum sana bir gün, bir noktada her şeyi anlatacağım ama şimdi olmaz.
Prometo explicarte en algún momento... -... pero no puede ser ahora.
Daireler herhangi bir noktada kesişti mi?
¿ Los círculos se intersecan en algún punto?
Eğer sicim teorisi doğruysa, evrendeki her noktada, inanılmaz derecede sıkı bir biçimde buklelenmiş altı tane ekstra boyut var demektir.
Si la teoría de las cuerdas es correcta, en cada punto del espacio hay 6 dimensiones adicionales, enrolladas con una fuerza increíble.
Bu noktada bir şey söylemek zor.
O no. Es difícil decirlo en este momento.
Çünkü politikanın ve insanlığın doğasında bu vardır. " Her zaman merak etmişimdir acaba bir gün bu noktada bu adamla aynı fikirde olacak mıyım diye.
Siempre me pregunté por eso si coincidiría con él en ese único punto cuando todo terminara.
... ta ki sonunda o noktada bir alışveriş merkezi inşa edene kadar.
Hasta que construyeron un shopping center sobre el punto.
Belki de bu noktada bir iş vardır. Kim bilir, belki de bir şekilde Dan Lefebvre'den borç almıştır.
Tal vez tiene un pequeño secreto que puede ser un préstamo de Dan Lefebvre.
Hep birlikte, bu mutlu ana tanık olmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hayallerin gerçeğe dönüştüğü bu noktada...
Qué tiempo de regocijo, cuando la gente se reúne y hace el cambio más importante imaginable...
Bu noktada yapmamız gereken bir şey var.
Y llegados a este punto hay algo que deberíamos hacer.
Ve.. Bu noktada senin de bir şey söyleyeceğini düşünüyordum.
Y... aquí es donde esperaba que me dijeses algo.
Bu kritik noktada, Ulusal Hava Alanı'ndan bir hava trafik memuru radar ekranında yedi tuhaf nesne yakaladı.
En este momento crítico, un controlador de tráfico aéreo en el Aeropuerto Nacional de Washington capta 7 objetos extraños en su pantalla de radar.
Çünkü bu noktada, bir tarafta saygı duyulan, iyi bağlantıları olan bir iş adamı... Diğer tarafta da ordudan atılmış, cinayet işlemiş bir denizci.
Porque en este punto, es la palabra de un respectado hombre de negocios, bien conectado en contra de un marine deshonrado al que vimos cometer asesinato.
Şu noktada, sadece bir şüphelimiz olduğunu onaylayabilirim.
Mire, en este punto, todo lo que confirmaría es que tenemos un sospechoso.
Bu noktada, avukatın olmadan bir şey söylememen gerektiğini düşünüyorum.
Llegados a este punto, no creo que debas decir nada sin un abogado presente.
Bak dostum, şu noktada kardan başka bir şey tarafından sıkılmak rahatlama olur.
Amigo, en este punto, aburrirme por otra cosa aparte de la nieve sería un alivio.
Ama şu noktada bir şey söyleyemeyiz.
Pero en este punto, no lo sabemos.
Şu noktada Semak'ın ölmesi hepimizin istediği bir şey değil mi?
Yo pienso que su muerte es algo que todos queremos.
Komiserimle birlikte buraya getirdik ve o da benimle hemfikir. Adamı suçlamak için hala yeterince kanıtımız yok yani bu noktada yapabileceğimiz pek bir şey yok.
Hablé con mi sargento, y él estuvo de acuerdo conmigo en que aún no tenemos suficiente para acusar a este hombre así que no podemos hacer mucho en este momento.
Tam olarak hangi noktada bir sorun olmaya başladı bilmiyorum.
No sé en que punto exactamente empezó a ser un problema,
Söylemeye çalıştığım şey şu, Tiffany Million olmaya hangi noktada karar verdim bu pek cevap verebileceğim bir soru değil. Tek bir cümlede olmaz.
Decir en qué momento tomé la decisión de ser Tiffany Million, no es algo que pudiera responder, la verdad, en una sola frase ordenada.