Bir zamanlar traduction Espagnol
12,653 traduction parallèle
Şimdi çocuklar Mercy'e bir zamanlar... sende olduğu gibi kendi ayaklarıyla gelecekler.
Ahora los niños vendrán por su propia voluntad a Mercy como hacían contigo.
Bir zamanlar benim pozisyonumdaydın.
Estuviste en mi lugar una vez.
Bir zamanlar dünyanın en iyi mamüllerini üretiyorduk.
Hubo un tiempo... cuando fabricábamos grandes cosas en el mundo.
Ayrıca bir zamanlar Bethany Young'la aynı odadaymış.
Y te olvidas de mencionar que una vez compartió habitación en Radley con Bethany Young.
- Bir zamanlar tanıyıp sevdiğimiz Medusa olmayabilir.
- Puede no ser la Medusa que queremos. No digas eso...
Çünkü bir zamanlar önemliydi.
Porque una vez fueron algo.
Kraliçeyi bir zamanlar kendisinin olan evde yakan canavar.
Un monstruo que quemó viva a la reina en el castillo que ella solía poseer.
Bir zamanlar insandım ben. Ne?
- Una vez fui un hombre.
Belki bir zamanlar sevilmeye değer olduğunu düşündürür.
Tal vez me hizo pensar que merecía la pena amarte una vez.
Bir zamanlar sevdiğin adam değil.
No es el hombre que una vez amaste.
Hiçbirimiz bir zamanlar ki biz değiliz değil mi?
Bueno, ninguno de nosotros es quien fue, ¿ verdad?
Bir zamanların polisi şimdinin ise polis katili.
Primero poli... y luego asesino de polis.
Bir zamanlar merhamet olan yerde şu an sadece öfke var öfke ve nefret
Donde antes había compasión, ahora sólo hay ira. Ira y odio.
Bir zamanlar hepimiz insandık.
Una vez fuimos humanos.
- Bir zamanlar benim de başka bir ismim vardı.
- Tenía otro nombre una vez, también.
Bir zamanlar o kızdın.
Tú también fuiste esa chica.
- Bir zamanlar senin de öyle olduğunu bir vurgun için erekte olduğunu söyleyebilirim.
Se nota que este trabajo te excita.
Bir zamanlar bende birini çok sevmiştim ama sonra onu kaybettim.
Una vez tuve a alguien a quien amé mucho y lo perdí.
Bir zamanlar olduğum gibi biri değilim.
No soy el hombre que fui...
Bir zamanlar onu görmüştüm.
Sabes, la vi una vez.
- Bir zamanlar, ne desen inanırdım.
Hubo un tiempo en que creía todo lo que decías.
Bir zamanlar ektiğin aşk ruhumda umut doğurur.
Amor que sembraste un día, rosas de esperanzas, en el alma mía.
Bir zamanlar O'na söylediğimi sana da söylüyorum...
Te diré lo que una vez le dije a él...
Öyle olsun bakalım. Ama bir zamanlar suratıma attığın yüzüğü geri aldın. Arada bir sevişiyoruz.
Llámalo como quieras, pero tienes el anillo que una vez me tiraste a la cara, y nos lo montamos con regularidad, así que lo único que falta es un trozo de papel.
Bir zamanlar için evet, tek umursadığım işaretlerdi.
Así que, durante un tiempo, sí, las marcas eran todo lo que me importaba.
Benim de bir zamanlar bir hayalim vardı.
Tuve un sueño, también, una vez.
Bir zamanlar, antik Harraby'de, küçük bir prens varmış.
Ahora, una vez, en la antigua Harraby, había un pequeño príncipe.
İkimizi de kapatacağım kilisemize her bir parçası, bir zamanlar tam burada durmuş olan en uzun, en eski ağaçlardan yapılma.
Nos callaré... en nuestra casa de oraciones... Cada parte de ella construida a partir de los árboles más altos y viejos que estuvieron de pie aquí.
Christopher Pelant da bir zamanlar IT'ciydi
Christopher Pelant fue solo un informático una vez.
Benim burada iki işe yetişirken canım çıkıyor sizse bir zamanların gururu ve yeteneksiz olduğu çok açık çöküntü yaşayan bir adama destek veriyorsunuz.
Me estoy dejando la piel, teniendo dos trabajos... mientras Uds. permiten que un hombre, antes orgulloso... esté teniendo una crisis sin talento.
Bir zamanlar iyi bir adamdı.
Fue un buen hombre una vez.
Bir zamanlar köpeğim vardı.
Una vez tuve un perro.
Bir zamanlar sahip olduğu toprakları bahşeder umuduyla Edward'a yağ çekiyor.
Pretende el favor del rey con la esperanza de Eduardo le conceda las tierras que una vez fueron suyas.
Erik'in bir zamanlar hizmetinde olan bir savaşçı.
Un guerrero que una vez sirvió a Erik.
Bir zamanlar, kendilerini yılan belasından kurtarmanın özlemini çeken insanlar vardı.
Había una vez un pueblo que anhelaba librarse del flagelo de las culebras.
İyi ve kötü zamanlarımızda hep yanımızda oldukları için bir teşekkür.
Es una forma agradable de dar las gracias por mantenerse con nosotros durante los bajones.
Yaşlı, inatçı adamlar bir sıraya oturup kalan bütün zamanlarını kendi bildikleri şekilde geçirirler.
Viejos y obstinados hombres sentados toda su vida en sus despachos consiguiendo lo que quieren.
O zamanlar bile adamın, büyük bir politik gelecekte gözü vardı ben de gitmeyi kabul ettim.
Incluso entonces, tenía sus ojos puestos en un gran futuro político, así que accedí a marcharme.
Pakistan İstihbaratı'nda çalıştığım zamanlar bir nevi bu konunun uzmanı gibi bir şeydim.
Como yo trabajaba con la inteligencia paquistaní, era algo así como un experto en la materia.
O zamanlar bir şeye karışmıyordum zaten.
Entonces, yo no era realmente parte de nada.
Birlikte geçirdiğimiz zamanlar bana bir gaye sağladı.
El tiempo que pasamos juntos... Me dio un propósito. Era bueno en ello.
Zor zamanlar yaşayacaksın ama asla kimsenin gelip elde ettiklerini, yaptığın yanlış bir şey yüzünden ellerinden çekip alındığından haberin olmayacak.
Vas a romper algunos huevos, y nunca sabes cuando alguien viene a ti... para arrebatarte lo que es tuyo por algo que hiciste.
Tek elimizde olan görgü tanığının o zamanlar çocuk olduğu 30 yıllık bir ses tanımlaması.
No tenemos nada para continuar. Menos que nada. Todo lo que tenemos es la identificación de una voz de hace 30 años de un testigo que por aquel entonces era un niño.
Bazı zamanlar, çok karanlık bir yerde çok çok küçükmüşüm ve gizlenmişim gibi geliyor.
A veces, parece como si fuera muy, muy pequeña Y oculta en un lugar muy oscuro.
Ben İstihbarat Birimindeyken Canavarlar yüzünden bir sürü insanı tanık koruma programına aldık ama işe yaramadığı zamanlar oldu.
En Táctica, usamos Protección al Testigo en sus casos y no siempre funcionó.
O zamanlar ne büyük bir nimet olduğunu anlamasam da Sharon'ın beni evine alması hayatımın Alice'inkinden çok daha farklı bir yere gitmesine neden oldu.
Y no aprecié lo importante que fue en ese momento, pero que Sharon me acogiera pudo ser la diferencia entre... lo que le pasó a Alice y lo que me pasó.
Biz zamanlar senin daha büyük bir göt olmanın imkansız olduğunu düşünmüştüm.
Y justo cuando pensaba que era imposible que fueras más imbécil.
Ve sizi temin ederim ki o zamanlar orası çok daha güzel bir yerdi.
Y les aseguro... que después fue un sitio mejor.
O zamanlar çok farklı bir insandım.
Era una persona totalmente diferente en aquellos días.
Bazı zamanlar, başka bir ajan ya da araştırma sizinkini çözebilir.
Y a menudo, otro agente u otra investigación pueden ayudarte a resolver la tuya.
O zamanlar Rangerlar kendilerine kötü bir şöhret yaptılar.
Los Rangers se ganaron una mala reputación en esa época.