Boyun traduction Espagnol
4,267 traduction parallèle
Teklifin, geriye dönmem ve sana boyun eğmemse, cevabım hayır.
Sí, si la oferta es volver y ser un acólito, la respuesta es no.
Tam teşekkürlü kafa ve boyun X-rayi çektim.
Le he hecho radiografías de la cabeza y el cuello.
Augustino, Cress, Stanz, Mills biz eve prangalar içinde, bir yalana boyun eğmiş halde dönelim diye ölmedi.
Augustino, Cress, Stanz, Mills... ¡ Ellos no murieron para que nos fuéramos a casa en cadenas, nuestras cabezas inclinadas ante una mentira!
Şantaja boyun eğeceğime boşanırım daha iyi.
Me divorciaré antes de ceder a una extorsión.
Ölüm sebebi boyun çevresine aldığı çoklu keskin alet yaralanmaları.
La causa de la muerte son las múltiples heridas por un objeto punzante en la zona del cuello.
Dördüncü ve beşinci boyun omurlarındaki ölüm öncesi çiziklerine bakın.
Observe estas estriaciones antemórtem en la cuarta y quinta vértebra cervical.
Koltukaltı kasları, kaburga kasları, pazu kasları, kol kasları boyun kasları, karın kasları.
Teres mayor, escaleno medio mayor romboidal, braquiorradial, omohioideo iliocostalis lumbar.
Bizlerin itaat ettiği kurallara onlar boyun eğmiyor Anton.
No se rigen por las mismas leyes que nosotros, Anton.
Ve kendisini doğuştan gelen bir yalan söyleme içgüdüsüne kolayca boyun eğmiş bir halde buldu.
Se encontró de pronto y sin esfuerzo aprovechando un instinto innato para la mentira.
Bazı yolunu sapıtmış aptallar bana boyun eğmekte isteksiz davrandılar. Benim emrime girme fikrine çok sıcak bakmadılar.
Algunos tontos equivocados podrían no muy caliente a la idea de inclinarse ante mí.
Şu zarif boyun dövmeli yıldız karavan parkı kızı var ya?
¿ Estrella de un camping de caravanas con un elegante tatuaje en el cuello?
Yüzümde bir gülümsemeyle boyun eğmeyi istenileni yapmayı denedim ama belki Los Angeles'ta iş bulup kocamın yanında olabilirim. Tuck'sa... Tuck'ın babası onunla başka şehre taşınmama asla izin vermez.
He intentado poner una sonrisa y apretar los nudillos y hacer que funcione, pero quizás pueda conseguir un trabajo en Los Angeles, estar dónde está mi marido, y Tuck... el padre de Tuck nunca va a dejar que me vaya de la ciudad...
Boyun ne kadar olsun istersin?
¿ Cómo te gustaría ser de alto? 6 pies de altura ( N. de traductor : 1.82 metros ).
Kadının isteklerine boyun eğeceğini biliyordu.
Sabe que podía usarla a su voluntad.
Boyun bu kadardı.
- Solías ser así de alto.
Bilek için 50 dolar, boyun için 75 diğer yerler için de 150 dolar.
50 dólares por una mordida en la muñeca, 75 por una mordida en el cuello 150 por una mordida en otros lugares.
Göğüs, pelvis ve boyun için ultrason istiyorum.
Quiero un ultrasonidos y pruebas de trauma : Vamos a poner un Nivel 1 en espera en el carro de paro. Pecho, pelvis, columna vertebral.
Manastırdaki askerler Elizabeth'i boyun eğdirmeye yetmediyse o zaman yetecek bir şeyler yapmalısın.
Si los soldados en la abadía no llevaron a Elizabeth a la sumisión entonces haz algo que lo logre
Biz boyun eğelim ya da eğmeyelim, Richard istediğini yapabilir.
Ricardo puede hacer lo que quiera, obedezcamos o no.
Doğuştan gelen maddeciliğine boyun eğmenin hiç sırası değil.
Ahora no es el momento de rendirse al materialismo que dios te ha dado.
Kesin bir karara varılamayacak kadar boyun hasar görmüş.
Hay demasiado daño en el cuello para dar un resultado positivo.
Michael, sen hala annenin evine gidiyormusun sana yemek hazırlaması, çamaşırlarını yıkaması, ve boyun arkasını traş etmesi için?
Michael ¿ todavía vas a casa de tu madre esperando que te haga de cenar, lave tu ropa, y te afeite la nuca?
ee o zaman iş gömleklerinin ütülenmesi ve boyun arkası traşı gecikecekti
Bueno, estuve hasta tarde planchando tus camisas del trabajo y afeitándote la parte de atrás del cuello.
Ben de boyun eğdim.
He aceptado.
Ebedi ve sonsuz esirgeme kudretine sahip Babamız...... Aşağılık ve sürekli günah işleyen kulların olarak Senin yüceliğin önünde utançla boyun eğiyoruz.
Oh, Dios eterno y padre misericordioso nos humillamos desde el fondo de nuestro corazón ante tu poderosa majestad contra quienes hemos pecado tan a menudo y tan abominablemente.
Boyun kırığı yok mu?
¿ No hay fractura del ahorcado?
Belki sadece senin söylediklerine boyun eğip, her söylediğini yapmalıyım!
Quizá debería inclinarme ante ti y hacer todo lo que tú digas.
Bu doğru, her talebe boyun eğdik.
Es correcto, hemos cumplido con cada petición- -
- Açıkça onlar her talebe boyun eğmediler yoksa ben...
Claramente no han cumplido con cada petición... -... o no estaría- -
- Boyun posun devrilsin! - Sus be!
¡ Cállate!
Boyun benim gibi uzun.
Tienes mi altura...
Elbette hayır. Boyun bıçaklayan pislik, ateş almış olsa bile üstüne işemem.
Joder, qué va, no me mearía en su culo pincha cuellos ni si se estuviera quemando.
Alet izleri Ava Rendell'in boyun yarasıyla eşleşiyor.
Bueno, las marcas coinciden con las heridas en el cuello de Ava Rendell.
Kılıcımı karının boğazına dayadığımda, boyun eğmiştin, hatırladın mı?
Te doblaste antes, cuando tenía mi navaja en la garganta de tu esposa, ¿ recuerdas?
Boyun arterini delmiş mi?
¿ Le atravesó la carótida?
Öylece bana boyun mu eğeceksin Pam?
Pam, ¿ vas a rendirte de esa forma?
Zürafa Jim, boyun farkıyla kazanacak gibi duruyor.
Jim, la Jirafa parece que podría ganar.
Baba, neden Bay Van Houten'a boyun eğiyorsun?
Papá, ¿ por qué te estás postrando ante el Sr. Van Houten?
Ama Thorsen'le o basın toplantısında onlara boyun eğdin. Sindin.
Pero en esa conferencia de prensa con Thorsen... cambiaste el rumbo, lo dejaste tomar las riendas.
Genelden özele doğru gidersek, çenenin gonial açısı kesik izlerinden yoksun, çene altı ve boyun omurları kafatasının ortadan kaldırılmasında çakallardan şüphelenmek için hiçbir neden olmadığı izlenimi uyandırdı.
Inducido, para ser exactos. Yendo de lo particular a lo general, la falta de cortes en el ángulo goniaco de la mandíbula, en la parte inferior de la barbilla y en las vértebras cervicales no ofrecen la menor duda de que el cráneo no fue arrancado por otra cosa que coyotes.
Ne güzel uzun bir boyun.
Que hermoso, cuello largo.
Derdini anlamaya çalışıyorum, Avery ama açıkçası Dominic'e boyun eğdiğin için kendini şanslı saymalısın.
He intentado escuchar tus inquietudes, Avery, pero francamente, deberías sentirte honrado por tener el consejo de Dominic.
Boyun eğmiş görünmüyor.
No parece que lo esté cumpliendo.
- Ne boyun mu?
- ¿ Qué cuello?
Fırtınadan dolayı yaşanan kaos ortamında bunun tam da boyun arterine...
¿ Sabes? , es extraordinario que... con el caos de la tormenta en el barco dieran justo en la carótida.
Bilgisayarın dediğine göre hâlâ boyun arterini tutturamadım.
El ordenador sigue diciendo que no he pinchado la carótida.
Bu küçücük iğneyi, ilk seferinde doktorun boyun arterine saplıyor ki şansımıza iğne ortadan ikiye ayrılıyor ve ucu içeride kalıyor.
Pincha al doctor por primera vez justo en la carótida con esta pequeña aguja que, por suerte para nosotros se rompe y deja la punta.
Bu birim fidye isteklerine boyun eğmez.
La división no se inclina ante demandas de rescate.
Her ne yaşıyorsan... kendine söz vermelisin. bu hayvanın isteklerine boyun eğmeyeceğine dair
Pase lo que pase... debes promertete a tí misma, que no cederás a las demandas de este animal.
Ona boyun eğmeleri için inançlıların ve bilgelerin olduğu bir dünyadan ışık saçtı.
Alumbraba desde un mundo que llamaba a aquellos con fe y sabiduría a entregarse a ella.
Boyun yastığımı getirmişsiniz.
Oh, trajiste mi almohada para el cuello.