Crisis traduction Espagnol
6,363 traduction parallèle
Rose, geçen altı yılı düşünüyordum.
Sabes, Rose, he estado pensando en los últimos seis años desde que comenzó la crisis de la fertilidad.
S-Siz babamın doğurganlık kriziyle bağlantılı olduğunu mu söylüyorsunuz?
¿ Está diciendo que mi padre está relacionado con la crisis?
Doğurganlık Krizine Hükümetin sebep olduğunu düşünüyoruz.
Creemos que el gobierno es responsable de la crisis.
Doğurganlık Krizi?
¿ La crisis de fertilidad?
Siz Amerikan Hükümetinin Uluslararası doğurganlık krizinin arkasındaki kişi olduğunu mu söylüyorsunuz?
¿ Está diciendo que el gobierno está detrás de la crisis?
Mark, biz babanının aşırı nüfüs'ün etkileri hakkında bir araştırma yaptıgını düşünüyoruz ve edindiği deneyimler doğurganlik kriziyle bağlantılı olabilir.
Mark, creemos que tu padre estaba investigando los efectos de la sobrepoblación y que su experimentos podrían estar conectados con la crisis de la fertilidad.
Krizin sıfır noktası.
Fue el epicentro de la crisis.
Alison : Babanın bu krize sebep olduğunu söylemiyoruz, ama onun olacakları bildiğini düşünüyoruz.
No estamos diciendo que su padre causó la crisis de la fertilidad, pero sí creemos que él sabía qué iba a suceder.
Kim köşeyi döndükten sonra bir doğurganlık krizinin başlayacağını söyleyebilirdi ki?
¿ Quién iba a saber que venía una crisis de fertilidad?
Kısırlık krizi ile onun arasında bağlantı kurmaya yakın olduğunuzu biliyor.
Sabe que están cerca de conectarlo con la crisis de fertilidad.
İlk olarak kısırlık krizi şimdi de karım bebek çalmak istiyor.
Primero, la crisis de fertilidad. Y ahora mi esposa está tratando de robar un bebé.
Bir çeşit sinir krizi olabilir.
Tripp, ¿ qué te pasa? Tal vez, estoy atravesando una crisis.
Yardımseverliğe inanmasaydım, Benim çakralar şu anda ciddi bir karmik telaş içinde olurdu.
Si no creyera en la benevolencia consciente, mi chakra estaría atravesando una crisis cósmica en este mismo momento.
Unalaq krizinde takındığınız tavırdan pişman mısınız?
¿ Os arrepientís de cómo lidiasteis con la crisis de Unalaq?
Artık işler böyle mi olacak önümüzdeki her gün yaşayacağımız krizler için sana minnettar mı olacağız?
Pues así están las cosas : Surge una nueva crisis día sí y día también gracias a vos.
Onu, kendisini bekleyen büyük krizden kurtardık.
Lo salvamos de una enorme crisis a largo plazo.
Birkaç ay önce zorlu bir dönemden geçiyordum.
Hace un par de meses, yo estaba en medio de una crisis.
Biz kriz yaşıyoruz anne.
Estamos en medio de una crisis, Mamá.
Bu bir kriz değil.
Eso no es una crisis.
Asıl kriz favoti TV programınızın Cuma gününe ertelenmesi.
Una crisis es cuando cambian tu programa favorito al viernes por la noche.
Krize neden olan İngiliz işçiler değil. Onu başlatan Amerika'daki bankacılık krizidir.
El obrero inglés no causó la recesión, sino una crisis bancaria en EE.UU.
Kimlik bunalımına neden oluyor.
Me da una crisis de identidad.
Gömülü bir hazine bulsaydım Batan şirketimi kurtarmaktan daha heyecanlı şeylere harcardım.
- Se puede decir que, si me encontrara un tesoro enterrado, me lo gastaría en algo mucho más emocionante que salvar a mi empresa de una crisis.
Biliyorum, Victoria'nın işi tekrar kurcalaması seni rahatsız edecek ama sen beni bırakmadın.
Sé que tienes una crisis con Victoria acechándote, pero... Has estado a mi lado, así que...
Şimdi yanımda durursan bu kriz biter bitmez mirasını sana ellerimle verip yüzümü mezara döneceğime dair söz veriyorum.
Y si ahora me apoyas, te prometo que en cuanto acabe esta crisis, te entregaré tu legado y me dedicaré a pensar en mi muerte.
Buna Özel Suçlar Birimi diyorlar Gotham Şehri'nin "maskeli ve pelerinli suçlularıyla" yüzleşmekle görevlendirilmiş bir birim.
Para la Unidad de Crímenes Especiales que proponer crear una unidad encargada de combatir la "crisis del encapuchado" de Ciudad Gótica, como la llaman.
Evet, ben bebeği evlatlık verdikten sonra yaşayacağı sinir krizi hakkında endişeleniyorum.
Sí, estoy preocupada por si tiene una crisis nerviosa después de dar el bebé en adopción.
İflas ettik.
Tuve una especie de crisis.
Sakinleşmelisin.
Estás en estado de crisis.
Ben Charlie Darling. Burada hepiniz sıfır konumundasınız. Çünkü Treasure Trailz şirketinde bir reklam krizi çıktı.
Soy Charlie Darling, y estáis todos aquí, en noticia cero porque hay una crisis de publicidad en... la campaña Treasure Trailz.
1999 senesinde, teknoloji iflasında her şeyimi kaybettim.
En 1999, perdí todo con la crisis tecnológica.
Sinir krizi gibi bir şey geçiriyor.
Tiene algún tipo de crisis nerviosa.
Bu ikisi yüzünden krize girebilirmiş. - Kriz mi?
- Eso pudo haber causado la crisis.
- Orak hücre.
- ¿ La crisis? Esta enfermo.
Bir keresinde krize girmiştim.
Una vez tuve una crisis.
- Vicdan azabı mı?
¿ Crisis de conciencia?
Polis hâlâ medya karartmasını devam ettiriyor o yüzden ne Batman'in tutuklanmasıyla ilgili ne de bu tırmanan krize katkısıyla ilgili bir açıklama yok.
La Policía mantiene un bloqueo informativo. No hay reporte sobre el arresto de Batman ni de cuál es su implicación en esta crisis.
Yanlış yöne sapmış olsun ya da olmasın, Dent kriz sonrası anti kahraman gündemini yeniden canlandırıyor.
Equivocado o no Dent está reviviendo sus intereses antihéroes a raíz de esta crisis.
Başkan'ın savaş ya da ulusal bir kriz zamanında halka seslenmesini sağlamak üzere kuruldu. 50 yıl boyunca da farklı biçimlerde şekillendi.
Ideado para que el presidente pudiera dirigirse a la nación en tiempo de guerra o crisis nacional, durante 50 años a través de varios relevos presidenciales.
Grey-Sloan Hastanesi kriz merkezine bağlanıyoruz.
Centro de la crisis en el hospital Grey-Sloan.
Daha erken gelmeye çalıştık ama acil bir işimiz vardı.
Intentamos llegar antes, pero tuvimos una situación de crisis.
Kriz geldiğinde, herkesin tek başına olduğunu söylemişti.
Cuando la crisis llegó, dijo que cada uno miraría por lo suyo.
Burada büyük bir yaratıcılık krizi baş gösterdi ve biz de seni oyuna bu yüzden aldık sanıyorsun. Ama gerçek şu ki, burada işler gayet yolunda gidiyor.
Pensabas que iba a haber una gran crisis creativa y que te íbamos a sacar del banquillo, pero de hecho, nos ha ido muy bien.
Heather kriz geçirdiğinde neredeyse rahatlamıştım. Bilirsin işte, bahanem olmuştu.
Esta estaba casi aliviada cuando Heather tuvo su crisis, así que tenía una excusa.
Senin baban 1929 yılındaki bir araba kazasında hayatını yitirdi ve sen de böylesi bir eve geri dönebilmek için elinden geleni ardına koymazdın.
Tu padre se arruinó en la crisis del 29, y tú has hecho de todo para volver a tener una casa como esta.
Çocuklar, ben bir vicdan krizi yaşıyorum.
Niños, estoy experimentando una crisis de conciencia.
Anneler Burger Chef'i sever, çünkü o bir krize çözümdür.
A mamá le encanta Burger Chef porque es una respuesta a una crisis.
2008'deki ekonomik çöküntünün ardından jantlarda kira seçeneklerini tercih eden müşteri oranında büyük bir artış olduğunu fark edeceksin.
Después de la crisis económica de 2008, se nota un gran aumento en la preferencia de los clientes por el alquiler, o el alquiler con opción a compra de llantas.
Evet. Fakat zor zamanlar geçirdiğinizde yalnızca birine çok fazla sırtınızı yaslarsanız siz, yani Cheon Song Yi o insan için eziyet haline gelebilirsiniz.
Sí, pero... si depende demasiado de una persona cuando pase por una crisis... entonces podría ser agotador tanto para ti como para él.
Sanırım Dylan ölünce bir çöküntü, bir depresyon yaşadın.
Creo que cuando Dylan murió, tuviste una crisis nerviosa, una depresión.
Bir kriz söz konusu.
Tenemos una crisis.