Falta traduction Espagnol
33,570 traduction parallèle
Sende o cesaret yok.
No tienes lo que hace falta.
Olan şey bir silahımızın eksik olması. Çünkü ne kadar varis varsa... Görünüşe göre iki varis var.
- Lo que ocurre es que nos falta una pistola, porque en cuanto a herederas, parece que hay dos.
Pekala. Az kaldı, geliyorum.
Falta poco.
Teknik faul, Koç.
¡ Falta técnica, entrenador!
Koç. Serbest atış! Teknik faul nedeniyle iki serbest atış!
¡ Entrenador, son dos tiros por la falta técnica!
Nasıl bir mankafa uzlaşmayı reddedip ilk turda seçilmeyi bekler?
Es un ganador. Falta a las prácticas, ¿ y espera que lo seleccionen?
Tek ihtiyacın olan şey tevazu ve ilk dozu ben sana az evvel verdim.
Solo te falta una dosis de humildad y te la acabo de dar.
Buna ihtiyacımız olacak. Değerini arttıracaktır.
Nos hace falta, aumentará tu valor.
Özür dilemen gerekecek.
Bueno, hizo falta unas disculpas.
İhtiyacımız olan bir şey daha var.
Sólo nos falta una cosa.
Hayır hanımım, senin almana hiç gerek yok.
No, querida, no hace falta cogerla.
Yüz yüze konuşabilmek için bu gerekiyordu demek.
Así que hace falta esto para conseguir una conversación en persona.
Bir şeyler eksik kaldı.
Algo falta.
Kötü karardan.
Falta de criterio.
Bir şeyimiz eksik.
Nos falta algo.
Ben de annemin anahtar kartını buldum yani çaldım... kimse kaybolduğunu anlamadan kullanmamız gerek.
He cogido / robado la tarjeta-llave de mi madre. Tenemos que utilizarla antes de que se den cuenta de que falta.
Biliyor musun? Bütün bu dekorasyonu kullanmak zorunda değiliz.
Mira, no hace falta tanto espectáculo.
Birisi "Saygısızlık etmek istemem" dediklerinde genelde saygısızlık etmek üzerelerdir, Kaptan.
Generalmente cuando alguien dice "con todo respeto", está a punto de mostrar una falta de respeto, capitán.
Lucifer'i kapatmak için Lanetler Kitabı'ndan büyü lazım ve Rowena kitabı sakladı.
Hizo falta un hechizo del Libro de los Condenados... para sacar a Lucifer, y Rowena escondió el libro.
Hayır. Biz... Sayıca azız.
Nos falta gente.
1942'de hayatta olduğunu biliyoruz, yani nerede olduğunu öğrenmeliyiz.
De acuerdo, ya sabemos que estaba vivo durante el año 1942, así que solo hace falta saber dónde está.
Zaman sürücüsünün gecikmiş ayarlarını yapmada bir tek size güvenebilirim.
Tú eres el único en quien confío para darle al impulsor temporal el ajuste que le hace falta.
Hepsine dokunmana gerek yok.
No hace falta que los sobes todos.
Bu diziyi sevmek için ateşimin çıkması gerektiğine inanamıyorum.
No puedo creer que hiciera falta un fiebrón para que me gustara esta serie.
Sadece gerçek çok ortada olan yeteneksizliğini giderebilir.
Solo el amor verdadero puede hacerte conquistar tu absoluta falta de habilidad.
Bu bitene kadar kaç ceset daha gerekecek?
¿ Cuántos más cuerpos hacen falta para que se acabe?
Özgür iradeye ihtiyacım yok, şalteri indirdim.
No hace falta libre albedrío. He apagado mi interruptor.
Bu işlerin nasıl yürüdüğünden haberleri yok.
No tienen lo que hace falta para llevar a cabo este trabajo.
Aa, senin beni kurtarmana izin verdim, ihtiyar, Böylece sen de tutulmuş olduğun ufak bayan seksi, iç çamaşırını etkileyecektin.
Uh, yo le permiten guardar mi culo, viejo, por lo que podría impresionar a poca falta traviesa-bragas, que usted tenía un agolpamiento en.
Travmasını atlatmasına yardım etmede daha uzun bir yolumuz var ama bu olumlu bir adım.
Bueno, aún nos falta mucho para ayudarlo a superar su trauma, pero es un paso positivo.
Yani yapı eksiği olan birkaç bölüm var ama tam bilemiyorum bir şeyler eksik.
Hay capítulos, la estructura es un poco floja... pero no sé, falta algo.
Bunda biraz detaylar eksik.
A esto le falta detalles.
Düşünüyorum da belki eksik olan detay değil daha çok denge gibi.
Pienso que lo que falta... quizá es menos sobre los detalles y más sobre equilibrio.
Heather, Mary. Tanıştırmaya gerek yok.
Heather, Mary, no hace falta presentarlas.
- Hayır, istemez.
- No, no nos hace falta.
İşin içinde insanları gıcık etmek var, otoriteye karşı gelmek var ve hukuki zeka var.
Requiere provocación, falta de respeto por la autoridad y brillantez legal.
Delil eksikliğine çok takıldım ve bunu unuttum.
Miren, estuve tan preocupado con su falta de coartada que olvidé esto.
Anlatmasına gerek yoktu.
No ha hecho falta.
Sıradaki soruyu sormama gerek var mı Dr. Panttiere?
¿ Hace falta que haga la siguiente pregunta, Dra. Panttiere?
Karın ağrısı, nefes darlığı, kusma...
El dolor abdominal, la falta de aliento, los vómitos...
Yazdığı talimatları takip ettim ama yine de bir şeyi eksik. Ne olduğunu bilmiyorum.
Seguí las instrucciones al pie de la letra, pero aún le falta un poco... de "Je ne sais quoi".
Eğer kokainden tek bir tane dahi kaybolursa bütün dişlerini sökeceğim.
Y si siquiera una pizca de esa cocaína falta, te quitaré todos los dientes.
Beni her zaman kurtarmak zorunda değilsin.
No hace falta que me rescates siempre.
Büyük annenin ölümünde orada olamadığı için kötü hissetmesine sebep oldun.
Usted ha hecho sentir muy mal por falta de la muerte de su abuela.
Şu kokainin tek zerresi bile kaybolursa bütün dişlerini sökerim.
Si una pizca siquiera de esta cocaína falta, te sacaré todos los dientes.
Daha gidecek dört tabak var.
Le falta probar cuatro platos.
Saygısızlık etmek istemediler. Sadece kendileri gibi davranıyorlar.
No significan ninguna falta de respeto, Es sólo tienen más de sí mismos,
Şimdi şu kayıp nükleer denizaltıyı bulmamız gerek.
Ahora tenemos que encontrar que falta sub nuclear,
Han bizim tatlı barına geldiğinde ona kesinlikle Han Margaret diye sesleneceğim ve barımız da yarın gece kesin açılıyor!
Pienso pedirle el DNI a Han Margaret cuando venga a nuestro bar de postres, que va a abrir mañana sin falta.
Asıl sorun odaklanamaman.
Tu falta de enfoque es el problema. ¿ Crees que no estoy enfocado?
Bir şey kaybettiniz mi?
¿ No les falta nada?