Felaket traduction Espagnol
5,126 traduction parallèle
Felaket bir şey olsaydı hatırlardım sanırım.
Y creo que me acordaría si algo desastroso hubiera pasado.
Oradan bir an önce çıkmazsa felaket olacak.
Si no sale pronto de allí será un infierno de desastre.
Başka bir felaket daha...
Otro desastre.
Küresel felaket elimin altında!
¡ El cataclismo global está cerca!
Başımıza daha büyük bir felaket gelmeden Ela'nın bu evden gitmesi lazım.
Ela necesita dejar esta casa antes que ocurra algo peor.
Vaziyet felaket.
Esto está muy mal.
Senin ailen kusursuzken benim ailem felaket olduğu için mi?
¿ Porque tu familia es perfecta y la mía es un desastre?
Kötü ama felaket değil.
Son malos pero nos son un desastre.
O felaket benim suçumdu.
Bueno, ese desastre fue mi culpa.
Başkaları çabucak sırtını döndü. "Şeker kaynaklı bir felaket daha" deyip geçtiler. 82'deki Chicago Nehri tofita vakası gibi.
Otros fueron más rápido huyendo, declarándolo otra catástrofe relacionada con los caramelos como la Gobstoppeareacion en el rio de Chicago en 1982, o la fusión de Nerd del 81.
Sonuç felaket oldu.
Fue catastrófico.
Seninki ve McCrane'inki gibi güçler düzgün şekilde ele alınmalı yoksa felaket olur.
Los poderes que tenía McCrane tenían que ser bien utilizados o se volverían en nuestra contra.
Bu bir felaket.
Es un desastre.
- O kadar da felaket bir durum değil.
Bueno... tampoco es un desastre tan grave.
Saçlarım felaket halde.
Tengo el pelo hecho un desastre.
Durum felaket.
Menudo desastre.
Axl, bu bir felaket.
¡ Axl, esto es un desastre!
Bu Erim denen herif felaket.
Ese chico Eric es un desastre.
Bugün tam bir felaket.
Este día es una mierda.
Diyelim ki Moray'in dönüşü felaket getirdi?
¿ Supone que la vuelta de Moray provocará un desastre?
Burası bir felaket sığınağı.
Justo en el borde de los Everglades.
Bu yüzden de böyle gruplar sık sık felaket boyutunda olaylar çıkarır.
Es por lo que estos grupos a menudo provocan catástrofes ellos mismos.
Felaket boyutunda derken?
¿ Qué tipo de catástrofe?
- İki inatçı kafanın çıkmazı. Başımıza bir felaket geldi. Felaket.
Tenemos un desastre entre manos, un desastre.
Yemeğin tam bir facia olduğunu söylememe gerek yok. Ama asıl felaket Alexis'in bu çocukla ayrı eve çıkmış olması.
No es necesario aclarar que la cena fue un desastre... pero el verdadero desastre es que Alexis se mudó con ese tipo.
Bu felaket için özür dilerim.
Siento este desastre.
İstediğin felaket gecesini elde ettin sayılır mı?
Entonces, ¿ ha sido la noche desastrosa que esperabas?
Büyük bir felaket yaşanmıştır.
Ha habido un gran desastre.
Yine de felaket demekle haklı sayılırsın.
Pero tienes razón en pensar en términos de desastre.
- İnsanların yaptığı bir felaket.
Sólo éste fue hecho por el hombre.
Sitchin'in Sümer metinlerini yorumlamasına göre, Dünya'da felaket yaratılmasında ve asteroid kuşağında, Mars ve Jüpiter'in yanında Niburu da, önemli bir rol oynamıştır.
Según la interpretación de Sitchin de los textos sumerios, Nibiru también jugó un papel importante en el cataclismo de la creación de la Tierra y el cinturón de asteroides entre Marte y Júpiter.
Telefonda bana bu evliliğin felaket olduğunu ve seni beş parasız bıraktığını söylemiştin.
Me contó por teléfono que ese matrimonio fue un desastre y le dejó arruinado.
Bu felaket için özür dilerim.
Siento muchísimo este desastre.
Medya öğrenirse, tam bir felaket olur.
Será un desastre si los medios de comunicación se enteran.
Bu felaket tatili en önden izlemek zorundayız.
Vamos a tener asientos de primera fila para este desastre de vacaciones.
Felaket önlendi!
Desastre evitado.
Bu tam bir felaket.
Esto es horrible.
Ve görünüşe göre uzun mesafe ilişkileri felaket.
Y al parecer las relaciones a larga distancia son un infierno.
"Karanlıkla ışık arasındaki bir kesişme dünyaya felaket getirecek."
"La intersección de la luz y la oscuridad... traerá calamidad a esta tierra."
Cadılar ve bilgelerin çöküşüne de bu felaket neden oldu.
La calamidad resultó en la caída de las brujas y los sabios.
"Karanlıkla ışık arasındaki bir kesişme dünyaya felaket getirecek."
La intersección de la luz y la oscuridad... traerá calamidad a esta tierra.
- BTO bizim için siyasi bir felaket olur.
- OTI podría ser un desastre político para nosotros.
Bu felaket bir hata.
Eso es un enorme error.
İkisi de felaket seksi,
Ambos son increíblemente sexis.
Felaket bir ortamdı.
Fue una locura en la fiesta.
Ama bir çok kadın için bunları hissediyorum, genellikle sonuçları felaket oluyor.
Pero lo siento con muchas mujeres, a menudo con resultados desastrosos.
Çünkü tam anlamıyla bir felaket olacağına dair bir hissim vardı.
Me sentí un poco mal porque fue un desastre total.
Tam bir finansal felaket uçurumunun. Asıl bu bana söylediğin en seksi şeydi.
Eso es lo más sexy que me has dicho jamás.
Kafam felaket ağrıyor.
Eso es un gran dolor de cabeza.
Bir sonraki sahne tam bir felaket.
La siguiente escena es un poco desastrosa.
Bu felaket, içeriden birisinin işiydi.
Este desastre fue un trabajo interno.